Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6NÎSAN2003.SAYI889 11 kısa film yapanlar var. Ben bu filmlerin, en azından yeni ve ilginç bir neslin geldiğini gösterdiğinidüşünüyorum. Onun dışında da tabii ki çok ciddi mali sıkıntılar var. Hele şu dönemde sinema parasız yapılabilecek bir şey değil. Dolayısıyla prodüksiyon çok azaldı. Ancak bir takım fonların yardımcılığıyla ya da televizyonlara ön satışlarla bir takım primler yapılmaya çalışılıyor. Gönül isterdi ki, daha fazla imkân olsun, devlet daha fazla önem versin, bir ulusal sinema merkezi açılsın, sansür rezaletinden artık tamamen vazgeçilsin. Yurtdışında Tiirk Sineması nasıl tanınıyor, ne gibi tepkiler alıyor? Yurtdışına sık çıktığınız için bunu yakından izleme olanağınız var diye düşiinüyorum. YurtdışındaTürksinemasınıngösterilme alanı yok ki. Netice itibarıyla bir Türk filmi çılcıp da ticari sinemaya girmiyor. Bunu yapabilen filmler çok nadir. Sizin bir başka alanda daha çalışmalarınız var. Simultane çevirmenlik yapıyorsunuz. Bu ne zaman başladı ve özel bir eğitimaldınızmı? Doğrusu eğitimini almadım ama 1988'den beri yapıyorum. Aslında daha önce de yapıyordum ama öylesine, bilinçsizceydi. Tabii zamanla kendinizi yetiştiriyorsunuz. Dediğim gibi 1988'den beri aralıksızsürüyor. Peki, sinema ve tiyatroda başka projelervarmı? Yakınyadauzak... Biliyorsunuz, 2003 yılı boyunca Japon ya'da Türkiye iızerine "2003 Japonya'da Türk Yılı" adı altında bazı etkinlikler düzenleniyor. Bu çerçevede Ozen Yula'nın yazıp yönettiği "Yakındoğu'da Emanet" adlı oyunda rolüm var. Oyunun provalarındayım.NisansonundaSuziki'ninToga kentindeki Tiyatro Festivali'ndeoynayacağız. Oyuncuların biri Devlet Tiyatrosu'ndan, biri Şehir Tiyatrosu'ndan, biri özel tiyatrodan ve biri de Devlet Bale ve Operası'ndan. Karma bir proje yani. Iki kez sahne alacak oyunun özgün bir müziği var. Ağustos ayında Handan Öztürk'ün ılk uzunmetrajlıHlmindeoynayacağım.Haziranda da ben bir oyun sahneye koyaca Tiyatro derken, bugünkü durumu sortnak istiyorum. 60'larda, anımsıyorum da, bîlet almak için erkenden gidilip kuyruğa girilirdi. Bildiğiniz gibi özel tiyatrolarbirer ikişer kapanıyor. Seyirci azaldı. Bir değerlendirme yapar mısınız ? Ekonomik koşulların çok belirleyici olduğunudüşünüyorum. Hemsinemahem de tiyatro açısından. Ama şu var ki, Şehir Tiyatroları'nın seyircisi hâlâ çok kalabalık. Çünkü bir kültür hizmeti olarak öngörüldüğünden biletler ucuz. Gaziosmanpaşa'da, Ümraniye'de salonlarımız var ve doluyor. Insanlarpiyes seyretmeğegeliyorlar. Sinemada isminizin öne çıkması, ttalya'da Ferzan Ozpetek'le yaptığınız filmIerle oldu. Italya'da daha çok tanınıyorsunuz diyebiliriz. Evet Italya'da daha çok tanınıyorum çünkü orada insanlar daha fazla sinemaya gidiyorlar. Mesela Cahil Periler'i orada 3 milyon kişinin sinemada, ayrıca televizyonda da izlendiğini düşünürsek, tabii ki daha çok insan tanıyor. tnanır mısınız, Cahil Periler'in bıraktığı iz hâlâ duruyor. Harem, Cahil Periler ve Karşı Pencere...Üçü de Ferzan Özpetekfilmive sizin dışınızdakilerin tiimii yabancı. Ozpetek'le nasıl tanıştınız ve bu fılmlerde oynamanızda dil bilmenizin de rolii ne? ünunla Strasbourg'da film festivalınde tanıştık. Sinema Günleri içın bir günlüğünegelmişti. Bana bir önteklifgetirdi. Ferzan genelde bana çok benziyor. Çünkü keyifle çalışmayı seven biri. Yönetmen olarak da istediğini elde etmeği biliyor. Dil bilmemegelince, tabii ki rol almamda bunun da büyuk etkisi var. Fransızca'yı çocukluğumdan beri biliyorum. Sonra tümöğrenimimi,üniversitededahil,Fransızcayaptım. Bundanbaşka, çocukluğumda dost olduğum bir Italyan ailenin yanında kulaktan dolma ttalyanca öğrendim. Giderck yıllar içinde gelışti bu. Çünkü ben dille ilişkiyi çok önemseyen ve o konuda kafa yoran, sürekli bildiğini geliştirmeye yönelen bir insanım. Bunların dışında vasat bir Ingilizcem var. Ispanyolcada da başımın çaresinebakıyorıım Filmlerinizde en sevdiğiniz rol hangisiydi ve oynamak istediğiniz bir rol var mı ? " En sevdiğim rol" diyebileceğim bir tercihim yok doğrusu. Dokuz'dakı kadınolsun, Cahil Periler'deki Serra olsun, AnayurtOteli'ndekiZeynepolsun.hepsi severek oynadığım roller. Oynamak isterim diyebileceğim bir rol yok aslında. Beni bu işte heyecanlandıran, bir başkasının oturup beni bir şekildedüşlemesi.Onun için: "Ay, ben şu rolü oynasaydım " ı olan bir oyuncu değilim.Gelenteklifhoşumagiderse,obenim için oynamam gereken roldür. Rolünüzü yorumlarken kendinize bir serbest bölge tanır mısınız ya da size böyle bir bölge tanınır mı ? Böyle bir bölge genellikle tanınıyor. Çünkü benimle çalışan yönetmenler beni tesadüfen seçmiyorlar tabii. Onedenlede belirli bir güven ilişkisi içinde geliştiğinden, bana da öylebir bölge tanınıyor. Tabii her şey bir ikna mekanizmasına bağlı. Günümüz Tiirk Sineması için ne düşünüyorsunuz, neler söyleyebilirsiniz? Vallahi, bir hayli genç yönetmen var. Oldukça ilginç bu. Ayrıca adlarını yeni yeni duymayabaşladığımız.dokümanteryada Savaş çocuklan MÜŞERREF HEKİMOĞLU laylar tırmanıyor, büinmezlik boyutlanıyor, yorum yapmak güçleşiyor giderek. Dönüşümler, değişimlerle dünyamız sallanıyor, nerede duracağını şaşınyor insan. "Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgânna" diye bir şarkı geliyor dilimin ucuna. Akıllı füzeler, akılsızlar! Yanlış yöne giden füzeler de patlamaya hazır beldiyor, ne zaman, nasıl bilinmiyor. Ekranda görüntüler beÜriyor birden. Ateşlenen füzenin kanatlarından kaynaklanan yangınlar, bombalar arasında, niçin, neredeyiz, nereye gidiyoruz karar veremiyor insan. Derme çatma bir yaşam! Cüceler devleşiyor, devler cüceleşiyor, şaşılası bir tablo oluşuyor verdi bana. Devlet Konukevi'nden sonra onuruna verilen kokteylde arkadaşlarımla birlikte filmi görebileceğimi söyledi. Elbet çok sevindim. Mimar dostum Ragıp Buluç ve yeğenleriyle birlikte Ayrancı'daki elçi evine gittik. Yevtuçenko'nun yönettiği filmi izledik. Hepimiz çok etkilendik. Banşseverliği savaştan söz etmeden anlatıyor Yevtuçenko. Savaş sonunda oluşan barış sahnesi beni çok etldledi. Ragıp Buluç ile hâlâ konuşuruz o filmi. Yüzlerce, binlerce çocuk birlikte şarkı söylüyor son sahnede. Siyahlar, beyazlar, sarılar, çekik gözlüler, Avrupalılar, Asyalılar, Afrikalılar'la bir dünya karması, bir çocuk bahçesi. Şarkılar, danslarla kutlanan BARIŞ İÇİN SOKAKLARDA (Jiizcioci Zcynep Oral eylemde... Birinci DiinysıSavii^ı'rulaüIenlcriıı yii/tle I 5'i sivildi.buoıaıı İkinci DiinyjıSavaşı'ıuJa yiizde 50'yc, buniiııyü/.deVO'a ulaslı. dünyamızda. Sağlıksız gelişmelerle umudunu yitiriyor insan. Savaş biterse nereye gideceğini bilmiyor. Yeni acılar, dar yolculuklar arasında amacını bulamıyor. Sovyet ozan Yevtuçenko'yu anımsıyorum birden. Yıllarca önce Ankara'ya geldi. Devlet Konukevi'nde onuruna verilen öğle yemeğinde yan yana oturduk. İlginç söyleşiler yaptık. Sovyet ozan ABD üniversitelerinde konuşmalar yapmış, Amerikan gençliğine seslenerek dostluk köprüleri kurmuştu. Söz sinemaya geldi bir aralık. Yevtuçenko sordu: Benim filmim için ne düşünüyorsunuz? Üzgünüm filmi görmedim. Ama Yevtuçenko güzel bir armağan bir şenlik. Tutsaklar arasında bir Sovyet subayı bir Alman subayıyla buluşuyor garnizonda. Aynı yaştalar. Biri Sovyet, öteki Alman. Yaşamlarında şaşılası benzerlik var. Ikisi de keman çahyor, belki de aynı melodiyi. Ama savaş ateşinde şarkılar havaya uçuyor ancak. Şarkı söyleyen yüzlerce genç arasında ikisi de var. Yeni ufuklara bakıyorlar. Kimi olaylar kara mizah nitehğinde değil mi? Açlık, yokluk, tokluk ve bolluk sahneleri iç içe ekranlarda. Bu sahneler karşısında yaşam buharlaşıyor. Havada petrol kokusuyla savaşların dibine uzanıyor milyonlar. Bakalım nereye kadar? Olüme sarılarak yaşarken gücünü de, güçsüzlüğünü de hissedemiyor insan. Ancak direniyor. •