03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23MART2003.SAYI887 bir köylüde yaratacağı iticiliği düşünün... Eskilin yaşadığı koşullarda kadın bulmak çok zordu. Öyle bir sistem kurulmalıydı ki, bir kadınla evlenebilme konusunda grubun tüm üyeleri arasında tam bir eşitlik sağlanabilsin ve kardeş ya da baba olmak, eş edinebilmenin temel ölçütü durumunayükselmesin. Kısaca.birkadınelde edilebilmesi konusunda grup içi ilişkilerin, aile içi ilişkilere oranla ön plana çıkarılması kaçınılmaz bir zorunluluktu. Şu halde, "oğluma birkız aJmak istiyorsam, kızımı başkasının oğluna vermem gerekir." Ensestin yasaklanmasını kaçınılmaz kılan mantıksaJ yapı nasıldı ? Bu yapı, birbirleriyle kız kardeşlerini değiştiren arkadaşların bu davranışlarındaolduğu kadar ve belki de bundan daha açık olarak çapraz kuzen evliliklerinde görünürlük kazanır. Dünyanın pek çok yöresinde paralel kuzen yani aynı cinsiyetten kardeşlerin çocukları, evlilikleri, sankibunlar birbirlerinin kardeşleri imişçesine yasaklanmıştır. Oysa çapraz kuzenlerin yani farklı cinsiyetten kardeşlerin çocuklarının birbirleriyle evlenmeleri özendirilir. Akrabalık dereceleri tümüyle aynı olduğu halde acaba neden, paralel kuzenler birbirlerine yasaklanırken, çapraz kuzen evliliklerine izin verilir? Aynı cinsiyetten kardeşlerin çocukları, birbirlerine tümüyle koşut bir aile konumu içinde bulundukları için sanki birbirlerini itmekte oysa çapraz kuzenler karşıt konumları nedeniyle birbirlerini çekmektedirler. Ensestin yasaklanması insanda, içgüdüsel olarak bulunan bir karşılıklılık eğiliminden kaynaklanmaktadır. Buyasağın, biyolojik yakınlığın sakıncası yaklaşımıyla ilgisibulunmamaktaydı; ancak kültür.ensest yasağını duygularla da besleyerek kuşaktan kuşağa aktarmaktadır. "Hukukun ne olduğu" sorusuna bir hukuk felsefecisi ve sosyologu olarak verdiğiniz yanıtlar ve hukuk normunun; hukukun en biiyük düşmanı konumunda bulunduğuna ilişkin savlannız, hukukun alışılagelmiş tanımlarından çok farklı. Insanlar toplum halindeyaşamayabaşladıkları her yerde, kaçınılmaz olarak birbirlerinin davranışlannı değerlendirme konumunda kalırlar. Sözgelimi ilksel toplumun herhangi bir bireyinin bir diğerinin çocuğunu, yaramazlık yaptığı için öldürdüğünü varsayalım. Bu durumda, toplumun diğer bireyleri aynı olayın kendi başlarına da gelebileceğini öngörerek bu davranışın "kötü" olduğunu ve "olan"ınböyleolmamasıgerektiğini düşünmeye başlarlar. "Hukuk"da aslında, insanın olanı olduğu gibi benimsemeyen "değerlendirici" yönünün bir ürünü olarak varlık kazanır. Nasıl ki adam öldürmenin yasaklanması gereği kendiliğinden ortaya çıkıyorsa, verilen söze uygun davranmanın sözleşmeyapantarafların her ikisinin de yararına olacağı binlerce yıldan bu yana kendiliğinden kavranılır. Böylece doğrudan "değerin korunmasına" yönelinir. "Değer", adam öldürmeyasağında yaşamın dokunulmazlığı, ikinci örnekte ise sözleşmeye uygun davranılmasının değeridir. En önemsiz görünen bir trafik kurah bile aynı değeri korumaktadır. Hukuk normunun asli işlevi, toplum tarafından üretilen ve bu nedenle de toplumdaki tüm bireylerin yararına sonuçlar doğuracağı öngörülebilecek olan değerlerin korunmasını sağlamaktır. Tarihsel geçmişe bakıldığında toplumlann yalan söyleyeni onurlandıran ya da ihaneti erdem sayan yaklaşımlarbenimsedikleri görülmez. Bu kitabımda ben, hukukun niteliğine ilişkin olarak klasik doğal hukukçular tarafından savunulmuş görüşlerden, çağdaş antropolojinin doğrulamış bulunduklarını ele aldım ve" antropolojik olması gereken" adınıverdiğimbirkavramürettim. Ardından böyle bir olması gereken ile normlar arasındaki üişkileri araştırmaya yöneldim. Bu söylediklerinizden sonra; ülkemizdeki en yaygın hukuk anlayışının yanlış olduğunu mu düşünmemiz gerekecek? Bugün ülkemizdeki en yaygın hukuksal yaklaşımın biçimci hukuk anlayışı" olduğunun söylenmesi yanlış olmaz. Böylece biçimci hukuk anlayışı kaçınılmaz olarak "biçimsel demokrasi" uygulamasınayol açmaktadır. Bu doğrultuda hiçbir uçağın inemeyeceği bir mekâna havaalanı yapılmasını, veya toplumu tumüyle yıkıma uğratacak haksiz bir savaşa girilmesini öngören bir yasanın çıkarılmasını; "hukuk işte budur" diyerek selamlamamız gerekecektir. Kısaca, bilimsel bir çalışm a, eldeki verilere göre değil de ön görülmüş bir amacın doğrulanmasına özgülenince bu inanılmaz sonuçlara ulaşüması kaçınılmaz. Oysa çağımızın demokratik ülkeleri en sıradan bir yasalaştırmada bile hukuk sosyolojisi laboratuvarlarının görüşlerine baş vurmaktalar. Praxis kavramına ilişkin olarak Poulantzas'ın ileri sürdüğü görüşleri eleştirdiğiniz bölümde, bu kavramı, genellikle kabul edilen anlamından farklı bir şekilde kavrama eğiliminde olduğunuz gözleniyor. Size göre bu kavram, insanın ekonomik açıdan yaşamı yeniden iiretme çabasından başka, düşiinsel ve tinsel olanlar da dahil, tüm etkinliklerini kapsayacak biçimde genişletilmelidir, bu sizin kişisel görüşiinüz müdür? Aslında, praxıs kavramının bu tür bir kullanımını olanaklı kılan açık uçluluğu Marks'ın bizzatkendisindegöriirüz. Insan üretimi Uehayvanüretimi arasındaki farklılıkları açıklarken el yazmalarındaMarks şunları söyler:"Hayvan,yavrusu vekendisi için, dolayımsız gereksinim duyduğu şeyleri üretir; tek yanlı biçimde üretir oysa insan evrensel bir biçimde üretir... hayvan araçsız olarak fizik gereksinme duyduğu şeyleri üretir oysa insan fizik gereksinmeden bağımsız olarak bile üretir ve ancak ondan bağımsız olduğu zaman gerçekten üre tir... Hayvan sadecekendi cinsinin ölçüsüne göre üretir ve nesneye her yerde kendi iç doğasını uygulamayı bilir; demek insan güzellik yasalarına göre de üretir..."Hayvan, araçsız olarak fizik gereksinme duyduğu şeyleri üretir. Oysa insan, fizik gereksinmeden bağımsız olarak bile üretir. Ve ancak, ondan bağımsız olduğu zaman gerçekten üretir...Hayvan, sadecekendi cinsinin ölçüsüne göre üretir ve nesneye her yerde kendi iç doğasını uygulamayı bilir. Demek insan güzellik yasalarına göre de üretir. Tüm bu belirlemeJerden sonra, kimilerinin ileri sürdükleri gibi, praxis'in salt ekonomist bir yaklaşımla değerlendirilemeyeceği; etik, estetik, sanatsal, hukuksal... tüm insan etkinliklerinin bu bağlamda ele alın maları gerektiği sonucuna vanlmalıdır. Mağarasının duvarını 15 bin yıl önce bile, değerlerini bugün de paylaştığımız türden estetik yapıtlarla donatan Eskilin tinsel duygularının günümüz insanınkinden pek de farklı olmadığı görülür. Kanımızca insanın, antropoidlerin evrimi yani doğanın evrimi sonucunda ortaya çıkmış olduğudoğru saptamasınaen keskin şekilde karşı çıkanlarla; insanın doğal olarak, mantıksal, duygusal, tinsel bir varlık olduğunu kabul etmeyi, ilericilikten vazgeçmiş olmak biçiminde yorumlayanlar arasında 'yaklaşımdakitutuculuk'.açısından farklılıkyoktur. Freud'un en çok bilinen bazı savlarının, varsayımlardan oluştuğunu ve toplum yapısıyla ilgili sorunlarııı bireysel psikoloji ile açıklanamayacağını söylüyorsunuz... Freud içinde yaşadığı dönemin burjuva ailesinde ortaya çıkabilecek türden bir kompleksi ele alıp, bunun tarihsel geçmişte ve tüm toplumlar düzeyinde varlık kazanmış olduğunu Llerisürdü.. Oysa, yaşaDevamı arka sayfada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle