23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 NİSAN 2000. SAYI733 zaman dostlar çağrılır, sanatla uzaktan yakından ilgisi olmayan insanlar çagnhr, eğer orada değilsem çağnlınm ve resmin karşısına oturtulup illaki söyleyecek şeylerim neyse bırsolukta söylettirilip konuşturulurum. Üst üste yakılan sıgaralar ve içimi yanda kalan kahveler ve söylenilerek yapılan bir yer temizliğinden sonra eğer yüzüne bir aydınlık vurur da resmini "taze bir meyve"ye benzetirse biterbu savaş. Ama inanmak istemesem de gerçekte bu savaş bitmemiştir, yirmi yıl sonra aynı resimle kavga etme potansiyeİiniher zaman içindebanndınr.Bitmışgibi görünen savaş bayram coşkusuyla kutlanır, pişirilen kahveler sonunda içilir, ailece oturulur resmin muhasebesi yapıhr. Ve bir diğer savaşa vakit kaybctmeden başlar. Bu savaşın sonunda bitin len resme baktğımda insanoğlunun derinliğinde duyumsadığı sonsuzluk duygusunu kadının verdiği kendi olabilme mücadelesinde algıladığınıaçıkçahissederim.AnneminkişiIiğinde barındırdığı ancakherkesten sırgibi sakladığı yalnızlığını, kaçıp uçaklara gitme özlemini fark ettiğimi açıkça ona söylemesem de rahatlıkla anlanm. Yıllann getirdiği ustalık, desen bilgisi birerdildir kaosun ortasındaki yalnızlığını anlatmak için. BAŞKENT GUNLERİ Kutlu ve mutlu olsun... MÜŞERREF HEKİMOĞLU ek kişilik oyunlarla ilgili bir yazı yazmıştım vaktiyle, 12 Eylül döneminde. Ankara Sanat Tiyatrosu'nda sahnelenen Orhan Veli oyunu nedeniyle. Murathan Mungan yazıyor, Müşfik Kenter oynuyor. Sanatseverler de soluğu kesilerek izliyor. Kuşkusuz büyük mutluluk. Süleyman Efendi'nin nasınnı ayağında hissediyor, Dalgacı Mahmut ile buluşuyor, denizin yırtığını dikiyorsun, gözlerini kapayarak Istanbul'u dinliyorsun. Orrıan Veli'yi yaşıyorsun baştan sona. Müşfik Kenter'in oyunculuğuna hayran oluyor, saygı duyuyorsun. Yazım da bu doğrultuda. Ama sorular da var. Tek kişilik oyunların tehlikesini belirtiyonjm satırlar arasında. Bir kişj var sahnede, seyirciler gözünü kırpmadan onu izliyor, bir dil sürçmesi, yanlış bir davranış da göze batıyor, oyunun duzeyi değişiyor bir anda. Yazım o dönemin ortamından kaynaklanıyor kuşkusuz, belli bir yorum da içeriyor. Tek kişilik oyunlar için büyük ustalık gerekiyor. Başarı da, başarısızlık da bir oyuncunun omuzunda. Her oyuncu kolay taşımıyor, terslikler, çelişkiler, yanlışlar çabuk göze batıyor, eleştiriye, tepkiye yol açıyor. O yazı yayımlandıktan sonra Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Orgeneral Saltuk ile karşılaştık bir toplantıda. Yazımdan hoşlanmamış, tek kişilik oyunlar deyımini de yadırgıyor, ama çok zarif biçimde belirtiyor tepkisini. Orhan Veli'yi çok sevdiğini, aynı kıyıda oturduklannı, Boğaz vapurlarında çok karşılaştığını anlatıyor bana. Tek kişiler dönemi hâlâ sürüyor ülkemizde! Siyasal yaşamda da hayli değişik tüıieri sahneleniyor. Ama usta oyunculann sergilediği oyunların tadı da giderek derinleşiyor tiyatroda. Çankaya Belediyesi'nin Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde düzenlediği "Tek Kişilik Oyunlar Haftası"nı da bir bayram sevinciyle kutladı başkentliler. Salonlara sığmıyor, sokağa taşıyor izleyenler. Kalabalık gençlerden oluşuyor, yerde oturuyor, taşta, toprakta. Çankaya Başkanı Haydar Yılmaz da gülümsüyor. Can Yücel'ın dizelerı Genco Erkal'ın oyunu kadar güzel bir tabloya gülümsüyor. Günebakan çicekleri gibi, güzel bir sabaha uyanır gibi coşku veren bir tablo bu. Çoktan Istanbul'a gidemiyorum, dost çağrılanna katılamıyorum. Dostlar Tiyatrosu'nun 30. yılını, Genco Erkal'ın 40. yılını "CanV yeniden izleyerek kutladım ben de. Bir kişilik ama yüz kişi oynar gibi. Dün ve bugün, geçmişle gelecek kucaklaşır gibi bir oyun. Bir yürek çarpıntısı, bir dans şöleni, ölümün ötesine uzanan soluk gibi 40. yılın öyküsünü yazıyor Genco Erkal. Genç seyircilerle çok sıcak diyaloglar oluşuyor, bir tiyatro olayının ötesınde bir şölen yaşanıyor Çankaya Kültür Merkezi'nde. Acı tatlı çağrışımlarla yükseliyor alkışlar. Yanımda oturan güzel bir çıft var üniversite öğrencisı, belli olayları yaşamamışlar, ya çocuk yaştalar ya da doğmamışlar ama atkışlan çok bilinçli, Denizleri, Madımak Oteli'nde yanarak yaşamı sona erenleri coşkuyla selamlıyorlar. Bir aralık sordum: Bunlan yaşamadınız, nerden biliyorsunuz? Okuyarak biliyoruz. Krtaplardan, oyunlardan, çevreden duyarak, hissederek, Can Yücel'in dizelerinde, ya da Genco'nun ellerinde, yüzünde yaşıyorlar olayı. Altmışa merdiven dayamış ama Genco Erkal kuşlar gibi uçuyor sahnede, kanat açıyor, uçma gücünü kanıtlıyor. Bir doruktan ötekine ulaşıyor. Ne güzel sanatçılanmız var! Onları izlerken çirkinlikler siliniyor gözlerden, yaşama sevinciyle dikiliyoruz yeniden. Ben de sevinçle selamlıyorum Genco Erkal'ı. Yüreğimde günebakan çicekleri açtı o gece. Can Yücel, Genco Erkal, Dostlar, genç kızlar, delikanlılaıia yüzlerce başkentli yerleşti belleğime. Başkent yaşamı böyle. Bir pende kapanıyor, karanyor, başka bir perde aydınlığa açılıyor, yıldızlann söndüğü anlar var, parladığı anlar. Dahası söndürenler var, parlatanlar. Karanlık bir gecede gökyüzüne baktınız mı hiç? önce birkaç yıldız parlar, sonra bir yağmur başlar. Bir ışık seliyle aydınlanır gecemiz. Hepimizin yaşamında var bu olay. Kimi zaman da yağmurculara benziyoruz ama aydınlığı beklemekten geri kalmıyoruz. Yıldızlara selam.^ Sanatçı babam... Sanatçı babam ise tuvalinin veya çinkosunun başına oturmadan evde kelimenin tam anlamıyla dolaşıp durur. Resim yapan annemle konuşmaya çalışıp cevap olarak okuandıranbakışlaralır. Ama buncayıldır hiç pes etmediğini de söylemeliyim. Kimi zaman patırtılı gürültülü işler yapar, musluklan söker, kapılan yağlar ve sonunda öğle vakti gel ir, büyük bir seramoni ile en az iki kıvırcık salatadan oluşan salatanınyapımına başlar. Yemeği ve salatayı bir solukta yiyen babam gürültülü birkaç işten ve herkesin bildiğinin tam tersine uzun uzun, soluk almadan konuştuktan sonra aniden boş alanının karşısına oturur, tuvalinin bir köşesinden başlar, nakış işlercesine derinden hiç konuşmadan ıshklarla dolu şarkı ve türkülerle kimi zaman da aryalarla kannca gibi işine koyulur durmadan ama hiç durmadan, sakin, derinden aynı tempo ile boş alanı sonsuzlugun ıçındeki dingınlik özlemiy le doldurmaya başlar. Annemin tersine bir ikincı firça darbesine gerek duymadan, getirilen kahveleri hiç içmeden, hatta kendı demlediği çay lara ve pişirdiği kahvelere ağzını bile sürmeden genelde planladığı yere kadar soluk almadan çahşarakbitirir. Kimsenin bilmediği; herkesi fazlasıyla düşünen, kimi zaman atom bombası kadar büyük bir güçle patlayabilen yönünden eser yoktur o çalışırken, duygusal lığını hiç saklamaz resim yaparken, gözlerinin ardında sevgi okunur, hep özlediği dinginliğin resminin ta kendisidir resim yaparken. Peyzaj ve figürdeki ustalığı da buna yardımcıdır elbette... tkisi de yorgun ama mutlu çalışmalarını bitirirler, yaşamın akışma bırakırlar kendilerini eş ve sevgili olarak. Konuşurlar, espriler yapar gülerler. Resimleri hakkında konuşurlar ama asla birbirlerini etkilemeye çahşmazlar. Kitap okurlar, kızarlar, hastalanırlar, ağlarlar ama birbirine hem karışıp hem kanşmadan tek bir güç olarak yaşamlannı sürdürürler. Ben, bu çok özel olduğunu düşündüğüm baharatkanşımmı çok severim, çoktatlı, kimi zaman dilinizi de yakabilen bir kanşımdır, güvendiğiniz ancak, sürpriz aromalann eksik olmadığı birkanşımdırbu. Erkeğin ve kadının desteldeyip, engellemediği yaşamı paylaşmaya çalıştığı bir karıştmdır bu. Her zaman tazeliğini koruması ise en büyük sırrıdır. Bukarışımı ben çok seviyorum. Sırrını çözmeyi mcrakla bekliyorum, kim bilir belkıdebubeklcnti.sırrıntakendisidir.^ Yüreklerde günebakan çicekleri açttran Genco Erkal, Su Yücel ile... 1970'lerde Prag baharım parlatan iki yıldız, Engin Cezzar, Mengü Ertel, Lale Kura ve ve Müşerref' Hekimoğlu elçiliğimizin bahçesinde...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle