24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 CUMHURİYET DERGİ. 31 TEMMUZ 1994. SA YI436 Karadeniz'in öteki yüzüdür Cide. Doğası, yaşamı, insanları alıp götürür sizi. Aydınlığı yeniden keşfedersiniz orada. Ve hayat bir kez daha varlığını duyumsatır. Bir de denizin küsmüşlüğü olmasa... CİDE'ye yolunuz düşmeli FERİDUNANDAÇ Cidepazarı bütün rengini kadınlara borçlu. Kadınlarsa ürettiğinisatabilmenin keyfinde.. stanbul'dan yola çıkıp Karadeniz'i adımlamaya başladığınızda, eminim ki; ilk durak yeriniz Amasra, ikincisi de Cide olacaktır. Karadeniz'in sarp yamaçlannı; size geçit vermeyen, sürckli yüİcselip alçalarak önünüze ağan yeşil örtüsünü aşıp Gidcros Koyu'na ulaşınca; adımınızı hcmence denize atacakmışcasına bir duyguyla karşılaşırsınız ilkten. Ama o dolambaçlı yol, o akıp gelen yeşil sizi alıp Cide'nin uçsuz bucaksız kıîmsalının ucuna bırakır. Aracınızdan inip, özgürlüğe koşmak istersiniz bir an. Hele günbatımında varmışsanız oraya; yeni bir tutsaklığa da başlıyorsunuz demektir. lçinizden kırılıp gclen, gelip savrulan dizeler bile ayaklanır! Kentlerin iğreti yüzü unutulmuş, mekanik/teknolojik olan her şey bir yana atılmış; 'kacgöç'le, koşuşturmayla eprilen tininin yorgunluğu bir yana bırakılmış olur! Denize koşmak, denizin üzerinde yürümek duygusunakapılırsınız. Cide'yi bir ucundan bir ucuna geçince de, bir an, denizin burada bittiğini; yerkürenin ycngeç dönencesinin buradan başladığını sanırsınız. Usunuz sizi yanıltmasa da; Karadeniz'in bu yeşil koyuna, denizle kucaklaşırcasına sığınmış olan Cide'de bu yanılgıyı hep yaşamak istersiniz. Ama bir an, bir an olsun geriye dönmck, gcldiğiniz yeri anımsamak I düşüncesine de kapılmadan yaşamak alıp götürür sizi. Bir gün ömrünüze beş, bcş gün ise clli gün katar! Tutkulannızla bağlanırsınız buraya. Dingin, uyumlu, kendi halindedir her şey... Dal kıpırdasa da öyle, çiçck açsa da öyle; lodos esse, poyraza yakalansanız da öyle... Kendl hallnce yaşamlar Cide'de Karadcniz insanının sert, dışa dönük, atak imajını bulamazsınız. Bir koya sığınmış, kendi halince yaşamanın kaygısındadır bura insanı. Kastamonu, tstanbul'a en çok göç veren kentlerimizden. Cide de bundan önemli ölçüdc payını almış. tnönü Caddesi'nden çarşıya doğru yürürken bunu daha iyice gözlüyorsunuz. Boş evler; kapanmış işyerleri, dükkânlar... Kahvelerın çokluğu buradaki işsizliğin, vitrinleri süsleyen içkilerin çeşitliliği ise bura insanının tutkusunun birnışanesi adcta! Cide'nin onüç kilometrelik kumsalı, sanırıra, Karadeniz'in en açık ve uzun kumsalı... Poyraz çıkmadığı gün deniz sütliman! Insanlar o an, denizle doyasıya kucaklaşabiliyorlar. Yörenin sürekavı önemli. Hele mevsiminde gelindiğindc... Ama denize küsmüşbura ınsanı da! "Deniz tükendi. Tükettik. Ve tarlalara döndük sonunda!" Böyle diyordu Balıkçı Ramazan. Gideros Koyu'ndaki Sabahattin Usta'nın yerinde oturup konuştuğumuzda; yani onun damarına bastığınız o akşamüstü, yüzünün Giin batımında Cide.Şimdi Yahboyu 'ndayüriiyüşzamanıdır. Kulaklarımzdabirezgi... Zeugma'dan Cemile'ye F DeliFırat 'ı uslandırmaya AYŞEGÜLBAY çalıştı hep insanoğlu. O uslandı ama insanoğlu değil. Fırat 'ın bereketini aldılar elinden, tarihin izlerinide. Şimdi ondan geri kalanların üzerine titreniliyor ama geçmişola... ırat olabildiğince sessiz, olabildiğincc mağrur akıp gidiyor Mezopotamya topraklanna doğru. Sanki binlerce yıllık uygarhklan banndıran, Romalılann eğlencelerinden, Osmanlı'nın saltanatına dek tanıklık eden, kelaynaklara, tükenecekleri son ana kadar ev sahipliği yapan ve daha bir süre önce Cemile ile üç çocuğunu derinliklerine çeken kendisi değilmiş gibi. Zaten Fırat, Fırat olalıbcri Cemile olayındaki kadar adını duyaramamıştı kimselere. Koskoca G AP haberîerinde bıle bir iki kez adı geçiyordu yalnızca. Oysa ne zenginlikler yaşatmıştı kıyılannda zamanında. lnsanlar ne kadar mutluydular. Herşeyleri vardı. Çeşmelerinden sular gürül gürül akıyor, topraklanndan bereket fışkınyordu. Uygarlıklarının gc lişmişliği ile sanata yönelmişlerdi. Villalarını mozaiklerle süslemişler, tiyatrolar, tapınaklar yapmışlardı. Sonra zaman herşeyin üzerine örtüsünü çekti. Imparatorluklar yıkıldı. lnsanlar değiştiler. Ölenler bir yana kalanlar başka ycrlere gittiler. Oralara başka insanlar göç ettilcr. Şimdiki zamandan üç yüzyıl önceleriydi. Orta Asya steplerinden geldiler Fırat kıyısına. O zengin ülkenin kahntılannı görünce gözlehne inanamadılar. Ne kadar görkemli bir şehirdi burası. "Bunlar olsa olsa Saba Melikesi Belkıs" ın her zaman adını duyduğumuz, öykülerini dinlediğimiz efsanevi ülkesinden kalanlardır" dediler. Ve buralara Belkıs adını verdilcr. Buraya bir not düşmekte yarar var. Belkıs adı vcrilcn kalıntılar yalnız burada değil Akdeniz ve Ege yörelerinde birkaç yerde daha bulunmakta. lşte Belkıs adı vcrilecek denli hayran kalınan bu güzel ülke yavaş yavaş eski güzclliklerini yitirdi. lnsanlar dcğişmişlerdi herhalde. Yoksa her şey aynı idi. Toprak, su, güneş ve Fırat. Geriledi tüm varsıllık. Uygarlık denilemcyecek noktalara kadar üstelik. Her şey Insandadır... Fırat umursamıyordu oysa hiçbir şeyi. Yapabileceği bir şey de yoktu zaten. O zenginlik
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle