Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23EKİM 1994. SAYI448 Herkesyorgunluktandökülüyor. Sis basmayabaşladi. Bünyad,"Sısteyürümek zor olur. Bir an öncc Kaleköy'c varmalıyız" diyor. Pakat yol bitmck bilmiyor. Ayaklanmız artık vücutlarımızı taşımukta zorlanırkcn karşıdasislerarasındabirckinyığını ile otlayan bir inck silulctı görüyoruz. Arkadadaevsiluletlcri... llkevlergöründüdiyesevinerekadımlanmızı açıyoruz. O da ne? Yaklaştığımızda görüyoruz ki, ev ve ckin yığını sandığımız şeyler bırer koca kaya parçasındanbaşkabirşeydeğil... Çaresiz ycnidcn yürüyüsjümüzü sürdürüyoruz. Ekibin arkasındakilcr artık görünmüyor. Sisler arasında iki köylii kızı beliriyor. Çiçek ) yayla'nın bir saat çekeceğini söylü .£2 GEZİ 13 Karadeniz yaylaları, dağları gelenleri büyülüyor. Alternatiftatile ilgi duyanlar için bölgeçok cazip. Elevit'in tabelada nedense köyün nüfus hanesinde "Helirsiz" yazıyor. < ayırdüzü , köyünden Ahmet Yençtrak keçilerini güderken sürekliyün eğirmekten de hiç vazgeçmiyor. girifindeki yorlar. g Slz Ikl kocakarı... Hava kararırken yorgunluktan bitap bir halde Kaleİcöy'e vanyoruz. Her birimizin arasında onlarca metre var. Hcrgelcni şoforümüz Sermet Kalcköy'ün küçük kahvesinin önünde karşıliyor. "Ocağa çay koydurdum, içersiniz diye" diyor. Şule ve üülgün hanım çok arkada kahnıs.. Arkadaşlaryürüyemediklerinı, Şulc hanımın ayağını burktuğunu söylüyor. Araba onlan almaya gidiyor Giderken de yolda anzalanıyor Herkesin morali bozuk. Arabaya biniyoruz. Sis ve yollann bozuk olması ncdcniyle araba yavaş yavaş tırmanıyor Tam bir saat sonra Başyayla'dayız. Gözgözügörmüyor. Çadırlarıkuruyoruz. Köylüler bir anda baş,ımız.ı toplanıyor. Çok soğuk, ısınmak içın yakındaki bireve gidiyoruz. Evin nınesi, Gülgün ve Şule hanıma kendıne özgü şivesiylc "Sizin buralarda ne işinız var" diyor. "Gezmeye geldik, yürüyoruz" yanıtını alınca da, "Hadi onlar gelmış., siz ıki kocakarı buralarda nc yapıyorsunuz" dıyc söyleniyor. Yemekten sonra yorgunluktan herkes crkcnden çadırına çekilip uyuyor. Sabah 6.00'da hepimiz ayaktayız. Hava çok güzel, Bünyad bugünkü yürüyüş. güzergahını göstererck "Güzel bir yürüyüş olacak" diyor. Ancak o daha sözlerini tamamlamadan karşı dağlann arasmdan bir sis bulutu beliriyor ve bir anda her yanı kaplıyor. Sisler içindc ocak yakıp, çayımızı hazırlıyoruz. Otobüsün yanında çeşme vc bir masa gibi koca kaya parçası var. Kayanın üzerindeki tezek olmak üzere bırakılan hay van dışkılarını bir süpürge ile temizleyip, üzerine beyaz kağıt havlulardan masa örtüsü yapıyoruz.. Ve mükcmmel bir sofra hazırlıyoruz. Yoğun sis o günkü programımi7i aksatıyor. Yürümekten vazgeçip, arabayla Klevit'e doğru yola eıkıyoruz. Yolda, boncuk güzlü bir köylii tcyzcyi arabaya alıyoruz. Kalaköy'e iniyormuş.. Şaşkın şaşkın bakıyor ve şofbrümüze şunlarısöylüyor: "Onlar gelmiş neyse, sen bu arabayı bu bozuk yollara nasıl vurdun. yazukdeğılmı?" Öğle saatlerinde Elevit köyündeyi/. Amacımız Hacıvanak yaylasına çıkmak. Yavaş yavaş sis basmaya başladı. Etrafı göremiyoruz. Sadece önümüzdekinin ayakkabısını seçebiliyoruz. Hacıvanak'a çıksak da, sis nedeniyle güzelliğini göremeyeceğiz. Çoğumuzu bir karamsarlıktır kaplıyor. Suya girip çıkmaktan ayaklarımız vıcık vıcık."Nasıl olsa birşey görmcmiz mümkün degil, geri dönelim" sesleri yükseliyor gruptan. Bünyad'ın "Çok az kaldı" yolundakı tüm ısrarlarına karşı dönüşe geçiyoruz. Yağmurbardaktan bosanırcasına yağıyor. Pes edenler gruptan kopuyor. Ancak Elevit'e geri dönüyor olmanın rahatlığıyla herkes neşeli. Elevit'e döner dönmez mıdibüsle kamp kuracağımız Trovıt yaylasına gidiyoruz. Araba bata çıka güçlüklc yaylaya vardığında biz başka bir sürprizle karşılaşıyoruz. Yağmur yüzünden yol adeta kanalizasyonçukurlannadönüşmüş. Yaylaya giremeyince cadırları mezarlı ğın yanında kuruyotuz. Sağanak yağmura karşm ate;, yanıyor. Sucuklar pişinlıyor, salata yapılıyor, s,araplar. rakılar açılıyor. Grubun bir bölümü oyun bozanlık yaparak geceyi arabada geçınne karan alıyor. Sabah erkenden yine herkes ayakta... Saat8.30gibiRize'yegitmeküzerc yola koyuluyoruz. Oh, ilk üç günden sonra ilk kez bir otelde kalacağız. Herkes kendisi çok daha iyi hissediyor!.. Çılgın Karadeniz!.. Üç günde neler yaşamadık ki. Dağlara tırmandık, 3200 metreye kadar çıkıp, derelerin, nehirlerin ana kaynaği göllere ulaştık. Vadilerinı, ovalarını gördük, aynı günde sisinı, yağmurunu, güneşiniyaşadık... Midibüsümüz bir yanı uçurum bir yanı dağlık yolda güçlüklc ilerlıyor. Hertarafyemyeşıl. Yer yer, ağaçların oluşturduğu doğal tünellerden geçiyoruz. Yağmur aralıksız yağıyor. Dağlar çam, kestane, kara ve kızılağaçlarlakaplı. 'Tracking'yerıne biraz 'midibüsring' yapıyoruz. Yayladan ınerken yolun ortasın dan, elindcki deyneğe dayana dayana tez canlı bir şekılde yürüyen yaşlı bir köylüye rastlıyoruz. Gençlerden yakınıyor. "Tabii böyle bozulacak gençlik" diyor ve ekliyor: " Amerika'nın suyunu içip, ekmeğini ycdiler." Bir ayvaz, Mr köroğlu Oğlundan dert yanarken kızlarından övgüyle söz ediyor. Kadın haklannı savunuyor: "Bir ayvaz bir köroğlu oturuyoruz. Köroğlunun kıymetini bileceksin, onu yumuşak tutacaksın ki, o da senin değerini bılsin" diyor. Bir kaç saat sonra Çat'a yaklaşıyoruz. Cancık otele varmadan çok güzel bir köprü görüyoruz. Arabadan inipresimlerçekiyoruz. Eski ve tarihi taş köprü tüm haşmetiyle hepimizi büyülüyor. Tüm gezi boyunca rastladığımız, üstünü ve etrafını otlar kaplamış eski köprüler tüm estetiği veihtişamı ile doğanın bir parçası olmuşlar... Ancak teknolojıyi tüm dünya gibi Karadenizliler de keşfedince mertlik bozulmuş. Eski köprüler zamanla yetersız kalınca (kamyonlar, otomobiller geçemeyince) yanında yenıleri yapılmış.. Estetikten yoksun bu beton köprülerinherbiriaynbirhilkatgaribesi. Bölgede yeni yapılan evler de bırerçirkinlikabideleri.Istanbul'agelip, beton yığınları inşaa eden bazı Karadenizlı müteahhitler, Karadeniz'deki güzelim doğayı da, yaptıklan beton yığını, estetikten yoksun evlerlebozmuşlar. Zil kalesi görünüyor uzakta tüm heybetiyle. Dağlann eteğinde, bir yanı uçurum olan yolda ilerleyen arabamız bir süre sonra yine bir dağin tepesindekı Halaköy'e ulaşıyor. Köy bomboş herkes yaylaya çıkmış. Ve üç günlük çadır yaşamından sonra akşam saat 18.00 gibi Rize'de pırıl pırıl Kaptanlar Oteli'ndeyiz. Bu kadar kısa sürede medeniyeti öylesıne özlemişiz ki. Ertesi sabah 8.00'de Artvin'e doğru yola çıkıyoruz. RizeArtvinarası 150kilometre., SırasıylaÇayeli, Pazar, Arhav»'