29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

G Ü R H A N T Ü M E R openhag'dan, gecenin 21.45'inde kalkan Oslo treni, Norveç'e gidebilmek için önce denizi geçmek zorunda. Onun için de, bizım gibi bu yolculuğa ilk kcz çıkanlar nc olup bittiğini anlayıncaya kadar, koskoca tren ileri geri bir iki mancvra yapıp, bütün vagonlarıyla yerleşiveriyor kocaman vapura. Karşısı tsveç. Bu ara, bu ülkenin, Danimarka'ya en yakın olduğu yer. Derler ki, bir zamanlar deniz yokmuş burada ve Isveç topraklanyla Danimarka topraklan birbirine bitişikmiş. Onlan, bu iş için dört oğlunu öküze dönüştürerek çalıştıran, tannça Gefion ayırmış. Evet, Danimarka'nın başkcnti Kopenhag'dan, Norveç'in başkenti Oslo'ya gitmek isteyenlerin, bir süre lsveç'te yolculuk yapmalan gerekiyor. Eğer bu yolculardansanız, gece 2.20 dolaylarında, bu ülkenin Göteborg OSLO'DA YASAMAK K kcntinin garındasını/ demektir. Sabahın 6.15'indc isc, Moss garrnda durmakta treniniz. Moss, bir Norveç kenti. Aşağı yukarı bir saat sonra da, 7. 30'da, işte nihayet Oslo. Pasaport, gümrük kontrolü diye bir şey yok. Yalnı/. bir ara, polis mi, gümrük memuru mu olduğu belli olmayan, ama görevli olduğu anlaşılan genç bir kız yaklaşıyor yanımıza ve Oslo'da, Norveç'te bir tanıdığımız olup olmadığını soruyor. "Hayır" diyorum, "sizden başka hiçbir tanışımız yok buralarda, otele gide ceğiz." "Peki" diyor. Ve hepsi bu kadar. Kent daha yeni yeni uyanıyor. Bu saatlerde, ilk kez geldiği, hiç mi hjç tanımadığı bir kentin sokaklarında, üstelik de uykusuz uykusuz, tekerlekli bavulunu peşinde sürükleye sürükleye yürümesi insanın burada neler yapacağını, nelcr göreceğini, nelerle karşılaşacağını düşünmesi, tuhaf, hoş bir duygu. Kendi halinde bir kent Oslo. Onda, İstanbul'un, Paris'in, New York'un curcunasının "C"si yok. Tramvaylar tertemiz, tıkır tıkır, insanlar, en azından dışandan göründükleri kadanyla, telaşsız, rahat. Elimdeki kitapta, Oslo'nun, 11. yüzyılda kurulduğu yazılı. Bu hesaba göre, aşağı yukan 900 yıllık bir kent demek ki. Kentler tarihine baktığımızda, hemen her kentin, onu kökünden kasıp kavuran, yokeden, bir ya da birkaç yangınının bulunduğunu görürü/. Bu, İstanbul için de geçerlidir. İ/mir için dc, Chicago, Manisa ve Londra için de. Oslo'nun büyük yangını ise 1624 yılındadır. Ondan sonra kent Kral IV. Christian tarafından, Christiania adıyla yeniden kurulmuştur. U/un süre bu adı taşımıştır. Ancak 1925'te yeniden Oslo olmuştur. Oslo bir liman kenti. Karadan da görebilirsini/ ama, denizden baklığınızda, hemen kıyıdaki belediye binası, Radhuset, kara bir dağ gibi dikiliyor karşıniza. Çirkin bir tuğla yapı. tki de kocaman kulesi var. Kahvaltı sofralanndan eksik olmayan bir keçi peyniri varmış, Norveç'te ve halk, yaklaşık 1.5 milyon tuğla kullanılarak yapılmış olan bu binayı işte o peynire benzetirmiş. Ama, iş tâkibine gelmediğimi/.c görc Oslo'ya, bu yapıya fazla zaman ayırmamıza gerek yok. Onun ycrine, limana onun kadar egemen olan, neredeyse 700 yıllık Akcrshus Kalesi'ni dolaşıp, Norveç'in uzak tarihini, nostaljik duygularla; bu kalenin bir bölümünde yer alan Direniş Mü/esi'ni gezıp, bu ülkenin Naziler dönemindeki yakın tarihini, öfkeyle, burnumuzdan soluyarak, tüylerimi/ diken diken olarak öğreniyoruz. Bıınlardan başka Oslo'da, mutlaka görülmesi gereken üç mü/e daha var. Birbirine çok yakın olan bu müzelerde, dillere destan Vikinglerin kayıkları, büyük maceracı Thor Heyerdahl'm baLsa ağacından yaptığı, okyanusların kâşifı Amundscn'in Fram adlı gemilcri var. Bu kcnttcki tck bir sanatçının, Gustav Vigeland'ın yaptığı çok sayıdaki heykelle dolu olan Vigeland Parkı'nın bcnzerini ise, bir başka yerde bulmak olanaksız mı bilmiyorum ama, herhalde hayli zor. Oslo, az nüfuslu, ancak çok yaygın bir kent. Hemen her Oslo'lu, bol, çok bol bir yeşilin ortasındaki bir villada, bir köşkte oturuyor. Belki her Oslo'lu, bir de deniz motoruna sahiplir. Yani, görünen o ki, bu kentin yalnızca çok varlıklıları değil, sıradan insanları da, bi/imkilerin, artık düşlerinde görmeleri bile gitgide /oılaşan, tu/ukuru, dingin bir yaşam sürmekteler. Ama her yerdc olduğu gibi burada da mutlaka, içlerinde fırtınalar kopanlar da vardır ve var. Kentte kaldığım birkaç gün içinde, ben de rastladım bunlardan iki tanesine. Durakta beklerken, sarışın, kırmı/ı yü/lü, tipik bir Norveçli adam, nereden çıktıysa çıktı, yıldırım gibi geldi vc beninı de yüreğimi ağzıma getirerek, yanımdaki bankta oturan, herhalde kavgalı karısı ya da dostu olan, zavallı görünümlü bir kadını, tuttu kolundan, öfkeli öfkeli bir şeyler söylcyerek kattı önüne, hayvan gibi güderek götürdü. Yine de, "Istisnalar kaidcyi bo/maz" diyorum ve bakıyorum, bakıyorum da şu kentjn kcndi halindcliğinc, kimbilir, belki yanılıyorum ama, diyorum ki: Eğer kaynayan dünyadan uzak durmak istiyorsa insan, gelmeli, burada, Oslo'da yaşamalı. < D E R O İ 7 K A S I M 1 9 9 3 S A Y I 3 9 8 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle