Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D 0 ĞU M yabiliriz: "Doğanın kadınların a.hlaksızlığını kısıtlamak için koyduğu baskılardan biri dc çocuk sahibi olmak korkusudur. Kadınlara böyle bir tchlikcye karşı koymayı öğrctmek çoğunun içindeki ahlaksı/ eğilimini tutan barajı yıkmak demektir." Görüş 19.yÜ7yılın ilkyarısına ait. Ö7eüebu korku, genç kızların bekâ4 rctini koruyor hem de cvli kadınların zi" na yapmasını engelliyordu. Kiiabı 20. yüzyılda yayınlanan Dr. Sireday bütün sınıf ve dinlerin hararetlc savundukları şu görüşleri dile getiriyordu: "Kızlar hem gebeliği hem de en küçük bir dikkatsizliğin bile bekâreti yok ederek siliııcmeyecek bir iz bırakacağını ne kadar önceden öğrenirlerse o kadar iyidir." Erkekler kadınları çocuk korkusuyla cgcmenlikaltınaalmışlardı. Kadın için yasal olarak evlenip anne olma dışında kurtuluş yoktu. Bu söylem 19. yüzyıldan neredeysc 70'li yıllara kadar lartışmasız sürdü: Kadının doğası, kadını çocuğa mahkum ediyordu. Ama kadın "ulusun içinde bir hiçti", (soframızda öküzden sonra gclen) kadının hukuksal açıdan rüştünü ispat ctmcnıiş bir varlık sayılması olağandı (ailcnin reisi erkcktir), kadınların erkeklcrin yarı ücretine çalışmaları normaldi (hâlâ, çevreni/.e bakabilirsiniz). İşgücünc sahip olan toplumlar, sırf bu nedcnle, anneliği yüccltiyorlardı ama gebe kalan kadın işten hemen sepetlenerek inanılma? bir ikiyü/lülük sergileniyordu. İşc kadın eleman alınırken a/ ücretın mazereti olarak "yarın bugün hamile kalıp işi bırakırsın" gerekçesine sığınmak kimsenin yüzünü ki7arlmıyordıı (Türkiye'de hâlâ kızarlmıyor). Özetle kadınların "çocuk sahibi olınaktan korkma" duygusunu esas olarak belirlenmiş kalıba dökülmeyi reddetmek olarak da alabiliriz. Kadınlar artık somut durumlarının somut anali?lerini yaparak anne olup olmamaya kendileri kararveriyorlar. Dinlerin etnpoze eltiği günah korkusu artık siliniyor. Kadınlar kendilerini veya eşlerini önlem almaya zorlayarak doğurganlığı cgemenlikleri altına almayı başardılar veya başarının eşiğindeler. Hiç değilse bir bölüm kadın anne olmaya, toplum zorladığı için değil, kendi istediği için karar verebiliyor. iinlii bir barışçı ve fcminist militanların öncülerinden Doktor Madeleine Verncr, daha 1950'den önce anneliğe karşı çıkan feminist arkadaşlarını eleştirip şunları söylüyordu " Annelik kadın bireyselliğinin zirvcsidir. Annelik fetüsün titremesi sonucu dııyulan bir tatmin ve emzirmenin bahşettiği zevk dcmektir." Üstelik bunun için bir erkeğin egemenliği altına girme şartı da artık ortadan kalkıyor. Batı'da çocuk doğuran her dört kadından biri bekâr anne. Magazin dergilerimizin abartmalarını tam doğru olarak kabul etmesek bile Türkiye'de de artık bekâr annelere eskisikadardehşetlebakılmıyor. < D E R 6 I 9 Ş U B A T 1992 SAYI 389 Erkek toplumu, anne olma durumunu bila kendl çıkarlanna göre düzenlemekten hiç çeklnmedi. Anne olmak korkusu yor. Çünkü değişen koşullarla birlikte tam 35 yaşında çocuk sahibi olmaya karar veriyor. Oluyor da ama küçük bir farkla: Çocuğun babasıyla evlenmiyor. Şimdi bir yandan çocuğun aitını büyük bir keyinedeğiştirirken gülerek öyküsünü tamamlıyor: "Anlaşılan beniııı çocuk korkusu sandığım şcy, bir kocaya tahaınnıiil etmek zorunda kalmak korkusuymuş." İşte tam bu noktada önümüzdeki hafta Türkiye'de piyasaya çıkacak olan "Batı'da Aşk ve Cinsellik" adlı kitaba bir göz atmakta yarar var. Kitabın Karındaki Korku bölümünde anneliği bir tuzak çocuğu da kadın için cngel gören bellı bir feminist akımın savunucularından olan kadın doktor Madeleine Pelletier (18741939) "Kürtaj Hakkı" adlı escrinde şunları yazar: "Kendi cinseiliğini engelsiz olarak tatmin etmek isteyen kadının önündc, toplumsal kökcnli dcğil, doğal kökenli olduğu için daha da güçlü bir engel vardır: Çocuk. Entelektüel kiiltür ya da çalışma yaşamı sayesinde kurtulmuş olan kadını, çocuk düşünccsi ycniden cski günlcrin kölcliğinc itcr. Erkck gereksinimini karşılayıp özgürce çekip gider, kadın ise anneliği üstlenmek zorunda kalırsa aşkta eşitlikten nasıl söz edilebilir?" Daha ılımlı olan Simone de Beauvoir da 1949'da "kadının annelikle erkeğin somut eşiti haline geldiğini söylemek bir aldatmacadır" diye yazıyordu. Bu nedenle "kimi kadınlar anneliği tiksinerek bir kcnara itmescler de, hayatlarında ona bir yer veremeyccek kadar meslckleri ya da aşk hayatlarına yoğunlaşmışlardır." Bu savîar bir çok kişiye fazlaca aşırı gelebilir ama biraz daha geri gidilirse ortaya bu tavrı haklılaştıracak daha başka ipuçları da çıkar. 19 ve 20. yüzyıl cdcbiyatı ve Hollywood, tabii ki Yeşilçam da bu çocuk sahibi olma korkusu ile "ölümcül kiirtaj" vc "evlenmeden anne olan kadının düşiişü" gibi konularla bol bol ilgilendi. Önder Somer ve Kcnan Pars'm kentli, Erol Taş'm da köylü bakireleriii başına açtıkları "çocuk felaketleri" ve ardından gelen faciaları her yerli sinema seyircisi hâlâ ibretle hatırlar. Yeniden "Batfda Aşk ve Cinsellik"e başvurursak iyi bir nokta yakala "Çocuk sahibi olamamak korkusu" veya "çocuk sahibi olmak korkusu" kadınların özellikle aydın olanlarının uzunca bir süredir gündemlerini işgal eden konu. Çocuk sahibi olamamak korkusu ve bu korkunun gerçekleşmesi, daha çok biyolojik bir durum. Ama iş çocuk sahibi olma korkusuna gelince durum çok değişiyor ve en azından iki yüzyıldır ciddi biçimde tartışılıyor. nlü bir kadın yazarımız anlatıyor: "Bakın bunlar si/.e biraz klişe 8'bi gelebilir ama çocuk sahibi olmak istemcnıenin birden fazla nedeni var." Ve ncdcnler daha doğrusu korkular sıralanıyor. Doğurulan çocuktan hoşlanmamak, yelerli bir anne olamamak, kariyeri veya varolan bir ilişkiyi berbat etmek ve de en korkulan şey yani kendi annesine benzemek. IstanbuTda iyi bir lisede öğretmcnlık yapan Z. Hanım'ın söyledikleri de çok ilginç: "Öğretmcnliğinıin önemlice bir bölümündc öğreneilerimi hep istemediğim bir gebelikten doğmuş oîabilecek çocuklarıın gibi gürdiim. Onlara hep dürüst davrandım ama bir tiirlii yakınlık kuranıadım. Artık çocuk yapma tehlikesi olmayan bir yaştayım vc öğrcncilcrimi daha çok seviyorum. Onlar da beni." 37 yaşındaki gazetcci ö'nün öyküsünün altında da bu korku var ama sonuç çok değişik: "İlk kcz 29 yaşında hamileydim. Paniğe kapılıp kiirtaj yaptırdıın. Koca adayı ve çoeuğum için hayatımı ve mesleğimi altüst ctmeye hiç niyetim yoktu." Gazeteci Ö'nün öyküsü burada bitmi 20 CUMHURİYET