Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
koskoca bir padişaha değil de Sadullah Ağa'ya kayar. Sadullah da bu aşka kayıtsız kalmaz ve Mihriban'ın duygularına, "Bülbülü dil, ey gönül rânâ senindir, sen benim / Berki giılde biiyıi istigna senindir, sen benim / Halkai zülfiin havası, bendeni mecnun eder, / Gönlum aşifte kılan sevdfi senindir, sen benim / Ah benim canım, ah canânım, Mihribanım" güftesiyle yanıt verır. Ama iki âşığın unuttuğu bir şey vardı: Haremdeki kıskançlık ve rekâbet. Bu sevda haberi III. Selim'in kulağına gidince şöyle kükrer o ince ruhlu devlet adamı: " . . . Tez ..Mihriban'ı sarayın zindanına attıra.. Sadullah Ağa olacak o ırz duşmanının kafasını da cellâda kopattıra..." Aradan aylar geçer. Bir gece bütün musiki üstatları toplanır ve fasıl başlar. Fakat III. Selim birden bire duralar, çünkü fasıl heyetinin terennüm ettiği şarkıyı o zamana kadar hiç duymamıştır. tsterseniz hikâyenin bundan sonrasını Ziya Şakir'in Sadullah Ağa" isimli denemesinden aktaralım... "Şarkı bitliği zaman Selim dayanamadı. İşaretle musâhib Sait Bey'i yanına çağırarak sormaya başladı: Sait ,bu üstadâne eseri ben hiç işitmemiştim. Evet efendimiz... Bu gece ilk defa olarak huzuru şâhânenizde terennUm ediliyor. Eser kimin? Efendimiz. Onu sormayın. Yoksa senin mi?.. Aman efendimiz.. Siz ki cümlemizin üstadısınız. Zâtı şâhânenizin üstadâne diye tavsif ve takdir buyurduğu böyle bir eser yaratmak kulunuzun haddi mi?.. Söyle.. Irade ediyorum. Bestekâr kimdir?.. Efendimiz.. Mademki ferman buyurdunuz. Şu halde arz edeyim.. Bu (Bayâti Araban) adı verilen bu makam ile aynı makamdan bestelenmiş olan şarkının bestekârı Sadullah Ağa kulunuzdur. Sadullah mı? Evet şevketlum Allah, Allah... Ben, ne bu makamı ve ne de bu şarkıyı ondan işitmemiştim. lşitmenize vakit kalmamıştı, şevketlum... Tam, zâtı şâhânenize arz edeceği gün idamını ferman buyurmuştunuz... Üçüncü Selim titredi. Vicdanında büyük bir ızdırap ve azap hissetti. Birdenbire yaş dolan gözlerini önüne eğdi. Hassas kalbinden kopup gelen bir teessürle: Eyvah... Ben o büyük sanatkârın güneş kadar parlak hayatını söndürmekle ne büyük bir cinayet işlemişim. Sait Bey o anda padişahın önünde yere kapandı: Şevketlum. Sizi müteessir ettim. FaCUMHURIYET DERfil 19 MAYIS kat şimdi de o teessürünüzü meserrete tebdil edeceğim. Fakat yaptığım bir hareketi de kendi hayatımla ödeyeceğim. Padişah şaşırmıştı. Evvelâ birkaç saniye gözlerini Sait Beyedikti: Sait.. Senin dilinin altında bir şey var. Beni üzme. Tez söyle.. dedi. Sait Bey yaptığı hareketin bütün mesuliyetini üzerine alan kahramanlar gibi derhal cevap verdi: Efendimiz.. Zâtı şâhânenizin Sadullah Ağa hakkında idam ferman buyurduğunuzu haber alınca, bunun büyük bir hiddet eseri olduğuna hükmettim. Fakat günün birinde nedâmet hissederek onu arıyacağınıza da kanaat getirdim. Mahzâ zâtı şâhânenizi büyük bir teessürden kurtarmak için Sadullah'ı cellâdın elinden alarak kapıcı başının odasında hapsettirdim. Fermânı şâhânenizin icrasına halel getirdim. Binaenaleyh, mücrimim. Onun yerine benim kafamı kestiriniz. Ayyy.... Sadullah sağ mı?.. Evet padişahım.. Hapis olduğu o kasvetli odada zâtı şâhânenize hitâben bu şarkıyı bestelediği gibi şu anda da önıur 2 7 1 Levni'nln bir minyatUriind«, Aynalıkavak'ta aUnn«t duöunil «•nllftl («ol Uatta). Arz Odaaı (sağ Uatta): Odayı çavratayan kapı, pancera va aynaların Uzarl ksmarlldlr; bu kamartera Enderunl Fazıl'ın bir kaaldaai, YaaArlxad« Urafından tallk hatla iflanmiftlr. Kaslda, kasrın ttzalllklarlnl anlatır. D«ğlfik dönamlerde yanidan düzanlenan odanın tavan süslari, altın yaldız kaplıdır (sağda). ve ikbali şevketinize dua ile meşgul oluyor. Selim büyük bir heyecan geçirdi. Sevincinin derecesini gösteren bir telâşla: Çabuk... Çabuk onu getirsinler..., diye irade buyurdu. Üçüncü Selim aşkından feragat etmiş. Sanatı sayesinde hayatını ölümden kurtaran Sadullah Ağa'ya sevgili gözdesi Mihriban'ı vermişti..." lstanbul'un mimari panoramasında "Bogaziçi devri"ni başlatan, Osmanlı sarayına arp ve piyanoyu sokan III. Selim, Batılılaşma yolunda alçakça kurulan tuzaklar ile töİcezlenip öldurülmeseydi, hiç şüphesiz musîki vâdisinde devrimler yaratacaktı. Bir kasır, ince ruhlu bir padişah, bir bestekâr, bir kadın VE AŞK... Ve de ACIMASIZ BtR YAZGI... Geriye kalan ise sadece nağmeler. Cihan bir hflnedir ârayişi çok İçine girenin fisâyişi yok A 1991 SAYI 25