29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

A T İ L L Â F EST I V A L O O R S A Y Onuncu yılın ardından sinemalı giinlere bakış Siyasal sinemanın bu yılki toplamı; çok ffarklı kişisel sinema örnekleri; özgün Macar filmleri; Altın Lâle'yi de götüren Fransız sineması...ve Festival'in gürültüsü patırdısı içinde bile seyirciden ilgi görebilen Türk filmleri...İşte Dorsay'ın kalemiyle kuşbakışı 10. yıl filmleri... Sinema sanatının içerdiği zenginlik ve çeşitlilik, bizi hep şaşırtıyor. özellikle tüm YEAR • YIL dünya sinemasını kucaklayan bir uluslararası şenlik boyunca edinilebilecek izlenimlerin ncredeyse sonsuzluğundan söz edilebilir. lşte bizleri 15 gün boyunca olsa da Amcrikan sinemasının boyunduruğundan kurtarıp çok f'arklı ufuklara kanat açmamızı sağlayan 10. İstanbul Senliği'nden kimi son izlenimler... Siyasal sinemanın bu yılki toplamından daha önce de söz etmiş ve "Ana", "Teldeki Tarlakuşlan", "Anne ve Babama Giince", "Gizli Dosya'1, "Duvarlar" gibi filmleri anmıştım. Bu filmler, sorunlu dünyamı/ın 20. yüzyıldaki serüveninden farklı tablular sunan ve ö/.ellikle buyurgan rejimlcr altında zedelenen insan onurunu sö/. konusu eden yapıtlardı. Daha sonra bunlara başkaları da eklendi. Özellikle gi nç kadın yönelmcnin şenlikteki 4 filminin bizce doruk noktası oldu. 1968 olaylarmı i/leyen günlerde, o günler boyunca dunyayı değiştirmeyi umut etmiş olan bir kuşağı simgeleyen ve b?iri devletin oluşturduğu baskı mekanizmaları altında ezilip yok olan iki kızkardeşin öyküsünü dolaylı bir siyasal filme ve bir özgürlük çığlığına doıuıştürmeyi bilmişli Von Trotta... Ve t'ilnıi, sanki bir "Alman 12 Kylül filmi" gibi gö/ukcrek kalplerimizdeki yerini alıyordu. Von Trotta, yine geneldc çok beğenilen "Kızkardeşler" ve farklı tepkiler alan "knrkıı ve Aşk3 Kızkardeş" filmleriyle, sonuç olarak şenliğin tanınması bir zevk olan çağdaş sinemacılardan biri oldu. Çok farklı kişisel sinema örnekleri festival boyunca bi/i şaşırıtı, sürprizlere boğdu. Sinemasını onca sevdiğimii' bir Yusuf Şahin'in son l'ilmi "İlle de lskenderiye"yi savunmak kolay mı? Sinemada yapılmış M a r g a r e l h e Von Trotta'nın "Kurşun Yıllar" (Alman Kukardeşler) filmi, bu ilMontalvo ve Çocuk / Claude Mourieras. 1OS en "egosanlrik", en kendine dönük filmlerden biriydi bu... Şahin, tümüylc özyaşanısal öğeler üzerine kurulmuş filnıinde, aşkı, tutkuyu, başarı ve başarısızlığı, sinema dünyasını, şenlikleri, ödülleri, her şeyi karmaşık bir uslupla anlalıyor, kâh Hollyvvood usulü mu/ikal bolumlere, kâh kabalığın sınırlarında gezinen bir güldürü anlayısına yer veriyordu. Kuşkusuz sonuç olarak organik bir bütünlüğe varamamış bir filmdi bu... Ama "ille de sinema" diyordu sanki ve yer yer çok lezzetli sinemasal anlar içeriyordu. Yönetmenler de zaman zaman sinemayı kişisel kaprislerinin aynası yapmak hakkına sahip değil midirler? Bir başka "kişisel" çaba, kuşkusuz Peter Greenaway'in "Mimarın Göbegi"ydi. Roma dekoru önünde Amerikalı bir mimarın yükseliş ve çöküşünün öyküsü, kuşkusuz Greenaway'in klişeleri, tabuları altüst eden, resim ve mimarlık verileriyle donatrlmış sanatının görkemli bir örneğiydi. Ama bir yanıyla oldukça itici olan bu filmin asıl özelliğinin, Batı uygarlığının temellerini oluşturan her şeyi, Latin/Roma kültürünü, dini ve kiliseyi, mülkiyet, yemek, evlilik vb. kurumları tartışmaya, giderek yok etmeye yönelik yapısı olduğu gözden kaçabilir miydi? Günümüzün en "yıkıcı" yönetmenlerinden biriydi kuşkusuz Greenavvay ve sineması, bizi ilgilendirmeye hep devam edecekti. Çok kendine özgii bir sinema da artık yaşamayan önemli Macar sinemacısı Zollan Huszarik'in filmlerinden taşıyordu. Birbirindeıi gü/el iki kısa filminde, estetik ve gerçeküstucü dünyası, doğaya ve özellikle atlara olan düşkunlüğü beliren sanatçı, ilk filmi olan "Sinbad"da yüzyıl başlarında yaşamış bir yazarın oldukça lirik ve gerçeküstucü yazılarına görsel bir karşıhk aramıştı. Ama Huszarik'in başyapıtı, kuşkusuz ki "Csonlvary" filmiydi. Naif bir ressamın dünyasını anlatan bu filmde, Huszarik sayısız görsel öğelerle, renk arayışlarıyla, düşsellik/gerçekçilik 26'sı Için 3 Yer / Jacgues Demy. Aralık Gelini / Thaddeus O'Sullivan. karışımı ilade biçimleriyle, sinemasııı Tarkovsky ile Fellini arasında bir yerleı gelip otuıtuyordu. Bu lilmini i/lemek fır satını bulan (ve ne ya/ık ki çok ta/.la ol mayan) sinema mcraklılarına ne mutlu!. Yaratıcı, kişisel bir sinemanın peşiıi' düşüp kimi risklere atılmak, kimi zamaı benzersiz ödüller getirebilir. lşte bıınlar dan birini "Sanıillar ve Sinema" bölümıı nün konuğu olan Fransız filmi "Monlalvı veÇotuk"ta yaşadık. Claude Mourieras ın filmi, sanatçının siyah beyaz olaral çektiği ilk filmiydi. İtalya'da geçen Ispaıı yol dans ve müziğine adanmış bu Fransı. filmi, "bir çocuğun erişkinler dünyasın tanıması" temasını tümüyle hareketlere v < baleye dayandıran çok özgün bir arayış Saura'mn Unlü filmlerininkindcn farklı biı yol seçmiş bir sinema / bale / müzik bireşimi çabasıydı. Bu küçük, ama son kerte özgün film, yine az sayıdaki seyirciye unutamadıklan birdünyanın kapılarını açtı. Yine çok kişisel bir film, Sovyet sinemasından geldi. Vitali Kanevski'nin "Kımıldama, Öl ve Diril"i siyah beyaz ve kasvetli yapısı içinde, sanatçının sanki yüreğinden fışkıran, özyaşamsal öğelerle donatılmış bir özgürlük çığlığı, umutsuzluk içinden fışkıran bir umut ışığıyclı sanki... Savaş sonrası, yanı başındaki Japon esirlerin toplama kampından farksı/ bir yaşama biçimini sürdüren alabildiğine yoksul bir Sovyet sınır köyünde, 12 yaşlarındaki iki çocuğun, çevrelerindeki yoksunluk, scfalet ve pislik içinde yaşamı bir oyun gibi yeniden kurmalarını anlatan bu film, tümüyle karamsar yapısı içinde belki gerçekten de dayanılması zor bir seyir deneyimiydi. Ama aynı zamanda ne denli kişisel bir sinema ve ne denli umutsuz bir dünyaydı betimlediği!.. Şenlikten yüreğimizde bir bıçak gibi kalacak filmlerden... Festivalin en sükse yapan filmlerinden biri olan "Aralık Gelini" ise her lürlü deneyden, araştırma çabasındaıı uzak, klasik ve durağan bir sinema örneği olarak gözüktü bize... Konusunun cüretkârlığıyla ilgi gördü bu film sanırım... Ancak çağının tüm toplumsal yargılarına meydan okuyarak, iki erkekle birden hem de nikâhsız yaşamayı seçen yürekli ve "öncü" bir Irlandalı kadının öyküsü, sonunda kadının ileri yaşlarda direnişinin kırılması ve "çocuklarına bir isim verebilmek için" evlili ği kabul etmesiyle, sanki savından ödün vermiş ve mesajını sonuna dck götürememiş bir film gibi duruyordu... Thadeus Q'~ Sullivan'm "Aralık Gelini", sanki feminist bir sinemanın kilometre taşlarından biri olma şansını az bir farkla kaçırmıştı. Mayıs'ta Milou / Louis Malle. Çoğunu izleyemediğimiz Altın Lale filmlerinden görebildiklerimiz arasında C U M H U R İ Y E T D E R S İ 7 N İ S A N 1991 SAYI 2 1 5 24
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle