Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
M EKTUPLARDAN Osman Senemoğlu Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a tf*4 Sevgili Irfan, Dikkat ettin mi bilmem, uzun mektup yazmak için bile insanın çok işi olmalı. Çok işi olan adam dostlarına, sevgililerine uzun mektuplar yazarak bir çeşit dinleniyor. lşte bunun için ünlü bir Fransız yazarı bir dostuna "Sana uzun yazıyorum, çunku fevkalâde çok işim var" demiş. Halbuki benim de senin de boş vaktimiz fazla, gördüğümüz iş az olmalı, ne sen bana ne de ben sana kendimizi tatmin edecek kadar uzun yazamıyoruz. Buna belki mektuplarımızın okunması da tesir ediyor. Sana doğrusunu söyleyim mi, ben daha seninle bir başkasının yanında konuşmaya ve senin bana yazdıklarını benim sana gönderdiklerimi bir başkasının okumasına alışamadım. Buna hiç te alışamayacağım. Zaten mektııpların bize kadar gelmek için geçirdiği safhalar bile insanı yadırgatıyor. Zarfa koyacaksın, kapatacaksın, pullayarak bir yabancıya postacıya hatta bazan bir yabancı şahsa değil, doğrudan doğruya posta kutusuna atacaksın. O kendi başına gidecek, aradığını bulacak ve imzalayandan gönderilene birkaç iyi veya kötü haber verecek. Bu da sanki iş mi? , ' .' '. * * •' ' " *• Mahpus olmak başka, mahkemenin neticesini beklemek başka. lnsan mahkum olursa, olayı kabul ederek mahpushaneye alışmağa başlar. Günleri ayları sayarak oturur. Işini gücünü düzeltir. Çıkacağı günü bekler. Bundaki azap herhalde böyle devamlı değil de arada sırada yoklayan, nostalji, hasret bir parça da gurbet duygusu sanırım. Halbuki bugünlerde ne buraya ne de buradaki hayata yerleşebiliyorum, ne de senin yanına gelebiliyorum. "Her şeyi mahkeme halledecek" diye beklemekten elim işe gitmiyor. Başladığım romanlar hep yarım bekliyorlar. Birkaç kerre hikâye yazmağı denedim. Hele bu hiç mümkün olmadı. İnanır mısın, eski tarz uzere (kasideler, naatı şerifler, gazeller) kaleme alıyorum. Ciddiyetien çok havai şeyler hoşuma gidiyor. Son günlerde fazla cıgara içtiğimi anladım. Bunu azaltmak da sanki bir iş. Saatte bir cıgara içmeğe karar verdim. Bu suretle günde on beş, on altı cıgara içeceğim. Eğer durumumuzdaki bu kararsızlık olmasa bunu günde on cıgaraya hatta bırakmaya kadar indirebilirim zannediyorum. «• Fatma Irfan Serhan, 1939 yılında Pol dö Kok'tan (1) iki roman okudum. Vaktiyle dilimize çevrilmiş bütün Pol dö Kok'lan okumuştum. O zaman aklımda ters kalmış, ben bu yazarı "Gülünç romanlar yazar" diye bellemiştim. Meğer içler acısı denecek kadar âdi ve basitmiş. Olaylar uydurma ve daima tesadüflerle birbirine bağlı, tipler ya boydan boya iyi ya boydan boya fena. Ve romanların sonunda iyilik fenalığa galip geliyor. Ve fenalar, ceza ve sezalarını (2) buluyorlar. Sade arada, Fransa'nın kasaba hayatı, Paris'in orta tabakasının yaşayışı ve yalnız Fransa'ya mahsus orijinal tiplerin ve yerlerin tasvirlerii güzel. Pol dö Kok bir sıra yazarı imiş, buna da âdeta üzüldüm. „ , • .', ' . . ** Sen bana romanlarımın listesini çabuk getir. Onların arasında herhalde fırsat bulup okuyamadığım nefis şeyler olacak. Özellikle gelirken Espoir'ı (3) sakın unuima. Burada her yerde rahat olmasını bilecek bir insana kâfi rahatlık var. Henüz mahiyetini bilemediğim halde bir suçla zanlı bulunan her adam için gemi hayatı pek sıkıcı olmayacak. Beni hiç merak etmeyin, ne kendini ne de annemizi tlzme. Şevket'e, karısına selâm ederim. Küçük Imren'ningözlerindenoperim. ı\'*» Seni hasretle kucaklarım Irfanım. Annemin ellerini öperim. " ' ' Bu mektubu müthiş bir işsizlik ve can sıkıntısı içinde yazdığımı kısalığından anlamışsındır. Ne olduysa zavallı Pol dö Kok'a oldu. Hiddetimi ondan çıkardım. Gözlerini öperim. A • . ' v Kemal Tahir. (1) Paul de Kock (17931871), Fransız romancı. (2) Seza: uygun, yaraşır. (3) Espolr, (Umut): Fransız romancı Andrö Malraux'nun Ispanya iç Savaşı'nı anlattığı yapıtı Kemal Tahır, "askerı ısyana lahrık ve teşvik"len tutuklanarak Erdek'te Yavıız Ztrhhsındu duruşmanın sonuçlanmusınu dek gozaltındadır. Ölekı sanıklar arasında Nâzım Hiktnet, Nııri Tahır Tipi, Hıkmel Kıvtlamlı, Hamdı ve Emine Alev, Kerım Korean da bulunmaktadır. "Bahrıye Davası" olarak bilinen bu dava 29 Agustos I938'de sonuçlanmış ve Nuzıtn Hıkmel yirmı yıla, Kemal Tahir onbes yıla mahkum edilmişlerdir. Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplar (Islanbul, Sander Yayınları, 1979) adlı kıtapla yer alan bu ve otekı mektuplar ıçın romancıınızın ilk esı şu satırları yazmış: "Kemal Tahir, uzgunum, beni bagıslamunı dilerim. Yıllardır kendime sakladıgım mektuplarını bugun gerçek sahiplerine, seni yetiştıren halkımıza gerı veriyorum. Öyle bir yere geldın ki Tıırk duşun, yazın ve devrim tarihinde 1933'lerden baslayarak buna yazdığın bu mektuplar tarıhin malı olmak gerekir. Bu mektuplarda salt sevdamız olsaydı onları yayımlamaz, kımselere göstermezdım. Ama onlarda bugun hâlâ 'kan ter ıçınde' yukseltılmeye suvaşılan ozgurlük. bağımsızlık ve kardeşlik yapısmın temelindeki, yıllar yılı yıkılmış yuvalurın laşlarının ve harandaki kanlı gözyaşlarının öykülerı var. Onlarda, yirmınci yüzyılın yetiştirdiği dunya çapındaki buyitk ozan Nâzım Hikmet'le, tutuklanmadan önceki ve sonrakı yazarlık ve 'mapusanecılik' yaşuntınız ve unıversıtelerde ders olarak okutulmaya değer 'sanat ve toplumbilim' soyleşileri var. Ve sevgı var, sevgilerin en olumsüzu, en güzelı, en onurlusu: Eınekçı halk sevgısi. tstanhul Tutukevı'nden yazdıgm 9.1.1939 turıhlı mektupta: '...sevgili karıcığıın, bu yirmınci mektubumuzun cevabıdır. Bunları bir gun mutlaka sırasıyla neşretmelı ımışiz, dıyor Nâzım', demişlın. O gunun geldığinc ınanıyorum. Bana on ıkı yaşımdan baslayarak ağabev, hoca, sevgili ve es oldun. Yuce ktsilıg'ın, bılgın ve sanatın onunde sonsuz hayranlık, sevgı ve saygıyla eğıliyorum. Fatma Irfan Serhan. " 19