Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
S O F R A Bekri Çeşnici Bu gerçek öyküyü okuyup, Rumelihisarı'na gitseniz bile, o yaşamı görmeniz sanmam ki kolay olsun, çünkü bu tür olaylar ancak içinde yaşanırken görülebıliyor. Yine de yolunuz Rumelihisarı'na düşerse eğer ya da bir gün aklınıza oraya gitmek eserse, Han Restaurant'a uğrayın! İkinci kata çıkıp, Boğaz köylerinin günümüze kalmış simgelerinden ulu bir çınarın altındaki masanıza kurulmadan önce, çogu yaz akşamlarında olduğu gibi yine kalabalıkla karşılaşırsanız, sizi iç kısımdaki şirin barda kısa bir süre ağırlayacaklardır. Barda sıranızı beklerken, unutulmaz "gitaralaturka"nın bestecisi Tank öcal'ın gitarını dinleyebilirsiniz. Aralarda, duble rakısını yudumlayan bu değerli müzisyenden sakın sizin için bir alaturka parça çalmasını istemeyin, arkadan gelebilecek olan arabesk isteklerini öıılemck için size hemen "hayır" diyecektir. Han Restaurant'ın yaşlı çınar altındaki konumu, Boğaz manzarası ve size eski günlerin unutulmaz ezgilerine çeken Tank öcal'ın yanı sıra, mezelerinin temizliği ve tazeliği (özellikle sıcaklardan ciğeri öneririm), dcniz ürünlerinin zenginliği ve iyi hazırlanmışlığı da size güzel bir gece geçirtecektir. Balık börcği ve köftcsini de salık veririm. Şu sıralarda yağlı olmasa da yıllar sonra sularımızda görülmuş olan uskumrudan yapılan dolmayı geçenlerde tattım çok güzeldi. Lakerdanın mevsiminde Han'da iyisini yersiniz. Lüfer de öyle, damak zevkine düşkün bir dostum, geçen sonbahar Han'da yediği lüferden sonra gidip aşçıyı kutlamıştı. "Lüfer ızgara ha/ırlamanın da, hünerl mi olur" demeyin. Balığın lazclığınin yanı sıra, kurutmadan pişırılmesi de önemli. Belki basit ama ne yazık ki çoğu ycrde uyardığınız halde, yanmamış lOfer yiyemiyorsunuz. Han Restaurant için ucuz da denemez pahalı da. Son memur zamlarından önce bir gece, üç kişi 90bin lira hesap ödedik. Kimi Boğaz Lokantalarında kötü bir sofraya verdiğiniz daha yüksek hesabı düşünürseniz, pahalı değil, ama vatandaşın gelirini duşünürseniz de ucuz değil. Han'ın kusuru ise, belli dUzeyin UstUne çıkmış çoğu lokanta gibi, istavrit türü proleter balıklara burun kıvırması. Oysa, şu mevsiınde Marmara'nın azalmış balıklan arasında, istavrit gedik kapıyor. Belki de, Han'ın başarılı yöneticisi bu garibanı, mercan, tekir ve barbunun yanına yakıştırmıyordur, kimbilir... G j I Rumellhisarı'ndaki Han Restaurant'da ikinci kata çıkıp ulu bir çınarın altındaki masanızda oturmadan unce, iç kısımdaki küçük barda da konaklayabillrsinlz. Bir Boğaz köyünün 'Han'ı eçenlerde, kötü bir havada sevgıli bir dostun küçük teknesiyle Bogaz'da gezintiye çıkacaktık. tskeledeki eski denizcilerden biri, "Beykoz Köyü'nün koyuna gidin, orası riizgflr almaz" dedi. G Denizci uyarısında haklıydı, eski günleri anımsatan betimlemesinde de gerçekten bir zamanlar Boğaziçi'nin iskelelerinin her birinin ardında, küçük insanlan, gidip gelenlerinin öyküleri, kimi evlilikle sonuçlanan aşklarıyla birer köy yatardı. Rumelihisarı da bu köylerden biriydi. Hem de yakın zamanlara kadar. Balıkçısı, kabadayısı ile tstanbul'a has bir köydü. Islanbtıl'ıın insanlan, mahşer gününü andırır biçimde çoğalmadan öncc motora bağlı aksın dürtüsüyle dönen tekerlek tutkusuna kapılmadan da evvel, Boğaz'ı vapurla geçip "menzili maksut'Marına varırlarien, bu köyleri denizden seyrederler, ama yalnız kendi mahallelerinin öykülerini bilirlerdi. Tekerlek tutkusu gelişip de, asfaltlanmış kıyılardan üçüncü vitesle geçme dönemi başlayınca, artık insanjar, belki iki yakadaki "Kavaklar" dışında, hiçbir yerin öyküsünü bilmez oldular. Nice olayların yanından, görmeden htzla gelip geçmeye koyuldular. Ne yaparsınız, her gelişmenin bir ederi oluyor. Ama Rumelihisarı'nda oturanlar ve de ya bancılaşmaya karşı direnerek çevrelerini gözleyenler, iskeienin hemen yanında toplanan kimi emekli, kimi diplomalı, ancak hepsi işsiz, hepsi içkici, biraz küskün biraz boşvermiş, yaşamın bir türünden kopmuş, üretimi akşamki içkisinin gereği ile sınırlamış her biri, yerli Boğazlı halis muhlis TM "Clochard'Mar olan, "serseriler kulübü" üyelerini fark etmişlerdir. Şimdi eski yerinde artık yok olan Avcı, Karaca (ki onu ilk olarak o dönemdeki adı College olan Bogaziçi öğrencilerinin de geldiği salaş bir meyhane olarak kuran Osmaıı, genç yaşında öleli yıllar oluyor ve Han Restauranl'ın önündeki ayyaş değnckçinin bir gece sabaha karşı içki alemindc ölmesini ve daha ayılmamıs bir cemaat tarafından (içki arkadaşları) ertesi sabah vasiyeti Uzerine rıhtımdaki camiden köşeye kadar yürütülerek gömülmesini, "serseriler kulübü"nün eski "genel sekreteri", içki sever hoşsohbet ama aynı zamanda sabah yedide işinin başında bulunan, bir sanayii kuruluşunun ciddi yöneticisinden dinliyordum Han Restaurant'da. Yönctici dostum, Tekirdağ'daki Tekel Fabrikası'nın bir önemli yöneticisinin olayı merak etmiş olan yörenin önemli mülki amirlerindcn biriyle, bu sadık ama parasız müşterilerinin nasıl ziyarete geldiğini ve onlara o zamanlar gerçekten çok tehlikeli olan fabrika ürünlerinden koliler armağan ettiğini anlalıyordu. Han Restaurant'da ayışığında bir akşam karşılıklı oturduğumuzda. Kuşkusuz, Rumelihisan'nın iskelesindeki bu kendine özgü sevimli, ama ılretici olmayan, yaSam dışına düşmüş insanların öyküsünü anlatmaktan amaç, böyle bir felsefeyi yüceltmek değil de, Boğaz'ın her köyünün nice kendine has yanları olduğunu vurgulamak ve biraz da "Turfa müneccim örneği Paris'te Clochard arayıp, onu hayranlıkla seyrederken "dehr ile" önündeki kendi clochard'ını görmeyen kişinin gülünçlüğünü ortaya sermek." Haftanın çeşnisi Uskumru ya da lüferin farklı tatları B u hafta, iki değişik balığın, özel bir biçimde hazırlanan ve farklı tatlar veren iki yemeğini anlatacağız size... Uskumru dolması: Uskumru haşlanmadan karnı açılarak kılçıkları ayıklanır. Ikiye ayrılmış uskumrunun içine, tuzla ovulmuş soğan ve maydanoz koyularak kapatılır. Ağızlara layık uskumru dolması, ızgaraya koyulduktan kısa bir süre sortra servise hazırdır. Alıyet olsunl.. Alremitte lüfer: Fleto halinde dört paçaya ayrılmış olan lüfer, detne yaprağı ve biber eklendikten sonra kiremitte pişırilir. Üzerıne süt, tereyağ ve mantardan yapılan beşamel sos dokülür. Kaşar peynirl rendelendikten sonra leziz lüfer, servise hazırdır. Aflyrt olsunl...