Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şafak vaktı. çocuklar da ayakta "s, KAKAVA LeventÇağlar EDİRNE afak henüz sökmüştü ki, akın akın ınsanlar Tunca Nehri'nin kıyısında yüzlerini yıkadılar. Sannın, yeşilin, kırmıJj zının ve pembenin en canlısına bürünmuş esmcr tenli bıı insanlar, ta.slara doldurdukları sularla da kuçuk bebelerinın ve ihtıyarlarm suratlarını yıkayıp, ovaladılar. Nchir kıyısındaki ağaçların yeni yeşermiş dallarını koparıp yanlarına aldıktan soııra da kitni göçerlikten kalma at arabalaıına, kimi minıbuslere binerek, geri kalanlar da tabana kuvvet, Ahır Menzil Mahallesi'nin yoluna koyuiduiar. Bize, Hinduların Ganj Nehri kenarındakı lorenlerini anımsatan bu gelenek, kimilerine göre "600 yıl önce gefdikjeri" Mısır'dan kalma idi. Ama Tlınca Nehri'nin suyunda yıkanan bu insanların hepsı, kendi "yeni yıl'Marına girerken, bu törenin onlara sağlık ve ınutlııluk getireceğinden cmirıdıler. Sabah guneşinin ilk ışıkları lacivert gökyüzünü ınaviye dönüşturürken topluluk, Edır E D İ R N E ' N İ N B A Y R A M I A H I R M E N Z İ L zil, yoksul ama tertemızdi... Şimdı biraz da Ahır Menzil'ın sakinlerine kulak verelim. Bembeyaz pos bıyıkları ve fötr ^apkasına taktığı moı sümbulu ile bizi alıp karşısına olurlan yaşlı muhtar Tahir O/, başladı anlatmaya: "5 mayıs, Kakava Bayramı'dır. Blz bugiın, yeni Çeriba^ımızı seçer, baharı karşılaru. Yani bizim 'yeni ytl'ımız ba^lar. Ama ^imdilerde, eskisi gibi olmuyor. Ak\am, ale^ >akar, uzcrinden atlarız; ya/ın sıcağı tenimizi kavurmasın diye." Çcvremize baktık, kahvede oturanların hepsi, ınadına esmerdi. Anlaşılan, ateşın uzcrinden atlamak pek işe yaramamıştı. Muhabbetimizin ortasında, yaşlı muhtar iskemlcsinden fırlayıp, kahvenin ortasına dikildi, "Sonre ba$larız oynamaya, içmeyc..." diyerek göbek atmaya koyuldu. Bir yandan sağa sola seğirterek göbek atıyor, öte yandan bize laf yeti>tiriyordu: "... Krlesi giin, Hıdrcllc/'dir. Sabah gün ışımadan Tunca Nehri'nc gidcr yıkanınr, bülun bir >ıl hastalıksız ve ııefc ivinde geçsin diye. Sonra >eni >c>eren ugavlardan dallar koparıp bunları cvimi/e getirir, duvarlara asarı/. Bu da yuvanıızı ne^eli kılar." Her şey iyi güzeldi de bizim kafanııza ta YADA MA HAl ne'nin kıyısındaki Ahır Men/il Mahallcsi'ne vardı. Kahvehanelerin ve evlerın bahçelerine dağılıp, artık yalnızca müzık kasetlerinde kalmış oyun havalarmı dinleyerek, çaylarını yudumlamaya basladılar. Hepsi de "geceden kalma" idi vemayıs guneşinin altında gerçekten mutluydular. Aieşin kenarında oturan "baba"nın çevresinde ise kı/lar, Sibcl Can'a taş çıkartırcasına dans ediyorlardı. Kımlerin şiirlerine, öykü ve romanlarına konu olmamijtı ki bu danslar! Ya Çigan müziği... Kimler esinlenmemişti kı bu dipdiri, şen şakrak nağmelerden!.. Ama acaba şu karşımı/da dans edcn genç kızlar, "Çingene" romanının ya/arı Osman Cemal Kaygılı'nın aktardığı şu Çingenece türküyü biliyorlar mıydı: "Elenin da avela / Palenin da ravela / Ojamutru namola / Bori Habe kerala / Dale kolonçi yala / Dade kolondi kela..." Ahır Menzil Mahallcsi'ne girdiğimizde, tüm kadınlar, ellerinde süpurge, kapılarının önünü temizliyorlardı. Bu temizlik, Ğogo Sokağı'nın iki koluna, karşı karşıya yerleşmiş kahvelerde de göze varpıyordu. "Çingene çergisi" deyimi, çoğumuza, yoksulluğun yanı sıra, pisliği de çağrıştırır. Oysa Ahır Men kılan bir nokta vardı: Sabah nehre inildiğinde, bir gün Ünce yeniden seçilen "Çeriba^ı" ortalarda yoktu. Bunun nedenini sorduğumu7da, Çeriba^ının akşam "fa/la kaçırdığını" böyledıler. Zaten artık çenba^ılarının esamesi pek okuntnuyordu anlaşılan. Muhtar vardı ya... Ama bi/ yine de gidip Çeribaşı ile göruşmek ıstedik. Çeribaşının evıne ulaşnıak epey zorlu oldu: Yolda, en az yirmı çocuk yanımıza yaklaşıp, "Abi, versene bi yuzluk!" diye peşimi/e (akıldı. Bazı gençkr ise, ışi daha ilcri göturup kolumuza yapı^arak, bizi kenler, şarabın iyısini pek sevmiyorlar, masaya getirilcn "ökiiz ölduren" şarabı onlar için 'en ideali'. Çeriba^ı Salih Küçiikcivan'ın evi oldukça yıkık dökuk, camları da kırık. Kapıyı çaldığımızda, uykulu gözlerle karşıladı bizi; "Nc var, ne isllyorsunuz?" diye sordu, somurtkan bir yuz ifadesiyle... Içeri buyur edildığimizde, Çeribaşının eline çay bardağını tuluşturup karşımı/a oturttular. Anlı şanlı Çeribaşı da hiç ummadığımız bir pa/arlığa giri^tı bizimle: "Benimle konuşmak isliyorsan, 100 lira verereksin! Sonra bir $i$e rakı al gel; $arap da a l ! " dilerine şarap almaya 'ikna' elliler. Bu genç 16