23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

28 Eylül 2014 Pazar organik sayesinde bu güveni yeniden oluşturabiliriz ancak. Başka türlü değil. Sertifikasyona güvensizlik duyarak değil. Söylenerek değil, bizzat görev alarak.” Organik gıdaya adil ulaşım söz konusu değil. Fiyatların el yakıcı olduğu şikayetlerin başında geliyor. Fiyat farkı nereden kaynaklanıyor? Tüketicinin rahatlıkla alabileceği bir fiyatlandırma mümkün mü? Aydemir, konvansiyonel ürünleri daha ucuz yapan sistemin organik ürünlerdeki fiyat farkını oluşturduğunu dile getiriyor. Pek tabii ki üretiminizde suyu, toprağı kirletiyor iseniz, doğayı hiçe sayıyorsanız nasıl ucuz bir üretim yapabilirsiniz ki? Aydemir, “Bedavaymış gibi kullandığınız doğal kaynakları bedel ödemeden nasıl iyileştirebilirsiniz? Elbette buna bir pay ayırmanız gerekir kazancınızdan. Bu sadece üreticilerin, aracıların ödeyeceği bir bedel olamaz. ‘Sağlıklı gıda yiyeceğim, sağlıklı olacağım, doğa da korunsun, bunun yanında da ucuz yiyeceğim’ demek zaten mantıksız. Bu konuda ısrar edenlerin saksıda bir domates yetiştirmek için uğraşmalarını öneririm. Bir bitkinin hakkıyla büyümesi için nasıl bir emek sarfedildiğini anlayacaklardır. Bu emeği vermediğiniz zaman devreye kimyasallar, hibrit tohumlar girer elbette. Bu da göz boyayıcı, kandırıcı bir ucuzluk getirir ama bu aslında orta vadede büyük bir bedeldir.” Üreticiden son tüketiciye dek farkındalığı yüksek, iletişimi güçlü, bilgili ve hakkını arayan pozisyonda olmak şart. Sorunları konuşurken, çözüm önerilerini de dile getirip harekete geçmek gerek. Kentleşmenin arttığı günümüzde, şehir hayatında yaşayanların en büyük şikayetlerinden biridir: “sağlıklı gıdaya erişim”. Genellikle süper marketlerin tercih edildiği, kısıtlı zamanlarda alışverişlerin yapıldığı, sonuçta da “doğal ürün yok” denildiği günlerdeyiz. Bu noktada kentliler sağlıklı, taze ve doğal gıdaya ulaşamadıklarını dile getiriyor. Emin olun, bunu söyleyenlerin sayısı hiç de az değil. Peki ne yapılabilir? Unuttuğumuz bir yer var: Halk pazarları... Hem taze ve bölgesel ürünün satılmasına olanak veriyor, hem de üreticitüketici iletişimin mümkün kılıyor... Aydemir ekliyor: “Bunun yanında kendi çevrelerindeki kırsal alanlarda üretimtüketim birliklerinin kurulmasını ve gıda topluluklarının oluşmasını sağlamak çok önemli. Kentlerde balkon bahçeciliği, Organik kent bahçeciliği ile de ciddi üretim tarımda üretim yaparak kendi ihtiyaçlarını kısmen Gıda toplulukları karşılayan pek çok kentli de var. 2013 yılı Gıda Tarım ve Hayvancılık Tıpkı dünyadaki gibi, Türkiye’de oluşmalı Bakanlığı’nın verilerine göre organik tarımda de önemli örnekler hayata Gıda; küresel iklim değişikliği, faaliyet gösteren 948 işletme bulunuyor. geçiyor. kuraklık gibi günümüzün Tarımsal üretim verilerine göre ise, üretim miktarı Çünkü bir gram toprak önemli başlıklarından biri. Bu (ton) 922.623.73, çiftçi sayısı 26.181. Organik ürün çok değerli ve her yerde bitki konuda da bilinçli ve bilgili ihracat oranlarına bakarsak, 5.807.050 ton ile yetiştirilebilir. Elbette bu olmak; yaşadığımız dünyaya, elma suyu konsantresi birinci sırada. İhraç edilen çözümlerin hiç biri tek başına, toprağa, tohumlara, sağlıklı ülkeler Avusturya, ABD, Almanya, Hollanda, kent gibi tüketimin had safhada gıdaya sahip çıkmak zorundayız. İngiltere ve İtalya. Kolza Tohumu ise 5.260.000 olduğu mekanlarda yeterli değil Aydemir, sistemin daha iyi ton ile ikinci sırada ve Ukrayna’ya ihraç ama bütüncül ve entegre üretim işlemesini sağlamanın her zaman ediliyor. Fasulye ve çeşitleri (4.673.500 planlamaları ile bu planlamalara mümkün olduğunu söylüyor. ton) Kırgızistan, Kazakistan, imkan veren politikalar geleceğin Bu noktada sorumluluk, birilerine Almanya’ya gidiyor. politikaları olacaktır, bu kesin.” değil aslında herkese düşüyor. ? 3 Topluluk destekli tarım Domatesin domates, biberin biber gibi koktuğu dönemde doğal olarak organik sözcüğünü günlük yaşamda kullanmazdık bile. Gerek yoktu ki... Satın aldığımız meyve ve sebzeler kendi doğal süreçleri içinde çürüyüp bozulurlardı, yoğurt, süt de keza... Dayanıklılık diye de bir kavram pek yoktu. Hızlı kentleşme, tarım toplumu olmaktan giderek uzaklaşma, ithal ürünler, aracılar, komisyoncular, yerel tohumların yerini küresel bir iki devin tekelindeki tohumların alması, daha çok verim alabilmek için toprağın kimyasallarla doldurulması sonucu tükettiğimiz gıdalara şüphe ile yaklaşır olduk. Gıda ve tarım ürünlerinde doğallıktan uzaklaştıkça sağlıkla ilgili sorunlar da artmaya başladı. Her ne kadar ilaç sektörü ve sağlık sektörü bundan mutlu olsa da, sağlıklı beslenmemenin yol açtığı hastalıklar ve obezite bireylerin ve sosyal güvenlik hizmeti sunmakla yükümlü hükümetlerin bütçelerinde ağır bir yük. Bunu bilincinde olanlar giderek organik gıdalara yöneliyorlar. Ancak bu kez de fiyat unsuru çıkıyor karşılarına. Kapitalist düzenin kendi mekanizması içinde kitlesel ile kıyaslandığında hayli pahalı, ÖZLEM üretim doğal olarak organik sertifikalı ürünler. YÜZAK Ve bilinç kadar cepte paranın da olması önem kazanıyor. Böyle olunca da kentlerde insanlar küçük balkonlarında, teraslarında, bahçelerinde kendi yiyeceklerinin en azından bir kısmını kendileri üretmeye çabalıyorlar. Topluluklar oluşuyor, bir anlamda küçük kooperatifler. Aracı zincirini devreden çıkarıp doğrudan üreticiden tüketiciye ulaşan küçük ağlar... Bunlardan biri de Topluluk Destekli Tarım (TDT). TDT, bir tarafta 20 – 30 veya daha çok tüketici hanesinin –genelde şehirlibir araya gelmesi, diğer tarafta da bir veya daha çok üreticinin organize edilmesi ile oluşan aracısız bir doğrudan üretimsatış sistemi. Ürün dediğimiz küçük bir bahçeden çıkabilecek mevsimlik sebzelerden tutun da, tahıllar, bakliyatlar, işlenmiş geleneksel ürünler, her tür hayvansal ürünler, ekmek vs’ye kadar mutfağa girebilecek her türlü ürün bu sisteme dahil edilebilir. Önemli olan bir üretim üssü veya bölgesinin oluşması, aynı zamanda da bu üretimin sağlıklı bir şekilde planlanması, üyelere dağıtılması ve para akışının sağlanmasında yatıyor. Üretimin yerel tohumlar kullanılarak, ekolojik tarım prensipleriyle, kompost desteği ile yapıldığını belirtmeye gerek yok sanırım. Avrupa’da oldukça yaygın bir model. Fransa’da 2.5 milyon insan bu ağın içinde. Türkiye’de hızla yayılıyor. Boğaziçi Üniversitesi’nin oluşturduğu kooperatif ve Yeryüzü Derneği’nin Tüketim Birliği bunlardan bazıları... Ve asıl sevindirici olanı, insanların var olan düzeni bir şekilde bir yerden delmeye başlamaları... ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr Yüzde 100 Ekolojik Pazarlar B uğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından 2006 Haziranı’nda başlatılan %100 Ekolojik Pazar projeleri, ekolojik tarım ve ürünlerinin Türkiye toplumu tarafından tanınması ve iç pazarda talep oluşmasında öncülük ediyor. Bu pazarlara talep de her geçen gün artıyor. Şimdilerde toplam 20 organik pazardan, mevsimsel olarak açılıp kapanan Burhaniye’nin yanı sıra; Şişli, Kartal, Beylikdüzü, Bakırköy, K.Çekmece, Kayseri Kocasinan Ekolojik Pazar markası ve standartları altında yürütülüyor. Türkiye’nin en büyük organik pazarı Şişli’de bulunuyor. 25 tezgah sahibi, 48 tezgah ve haftalık 4 ton civarında satışla başlayan pazar, bugün organik ürün satışı yapan 65 kayıtlı tezgah sahibi, 276 kayıtlı tezgah ve haftalık 15 tona ulaşan satış miktarıyla yola devam ediyor. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: Utku Çakırözer Yazıişleri Müdürü: Ayşe Yıldırım Başlangıç Yayın Yönetmeni: Özlem Yüzak Görsel?Yönetmen: Tutku Talınlı Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Ayla Atamer Tel: 0 212 251 98 7475 Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC?Doğan Medya Tesisleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle