25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 31 Ağustos 2014 Pazar Vahşi Kapitalizm... Adalar ve Faytonlar... o ÖZLEM YÜZAK Büyük resmin küçük parçalarından biri bu da… Böyle görmezsek gerçeği anlamamız mümkün değil. Hızlı kentleşme, plansızlık ve denetimsizlik, rant arayışındaki tırmanış, küreselleşmenin değerler zincirinde yol açtığı yozlaşma...Yaşadıklarımız bu dörtlemenin ürünüdür çoğu zaman... Tabii ki bu rantsal dönüşümden 15 milyon nüfuslu İstanbul’un tam orta yerinde inci gibi duran, üstelik SİT alanı statüsündeki Prens Adaları’nın nasibini almayacak olması şaşırtıcı olurdu. Gelelim konuya…Adalar İlçesi’ni özelllikle de en yoğun yerleşimin olduğu Büyükada’nın son yıllarda geçirdiği dönüşüm medyaya faytonlar ve atlara yapılan eziyet, son bir yılda 100’ü aşkın atın zorlu şartlar altında çalıştırılmaktan ötürü ölmesi olarak yansıyor. Doğru ama eksik... Doğrusu Adalarda “Kapitalizmin en vahşisinin yaşanıyor” olması.. İşin gerçeği, SİT özelliği olan, ve korunması, sahip çıkılması gereken bir adanın tamamen piyasa koşullarına teslim edilmesi.. Yazlıkçılar, günübirlikçiler ve yabancı turistler... Büyükada’nın kendi nüfusuna bunları da eklediğimizde 250 bini aşan bir sayıdan bahsediyoruz. Günün her saatinde gemilerle, motorlarla akın akın gelen insanların kimi faytonlarla ada turuna çıkıyor, kimi bisiklet kiralayarak sokaklara atıyor kendilerini. Adaların en önemli özelliği motorlu araçların yasak olması. Ancak bu bile neredeyse delindi. Üstelik akülü araçlar son derece tehlikeli şekilde yollarda cirit atıyor; denetimsiz, hasarlı ve sayıları sürekli artan kiralık bisikletlerle her gün onlarca kaza yaşanıyor gencecik insanlar bisiklet kazalarında hayatlarını kaybediyor. Peki bunlar düzeltilemez miydi? Zor muydu? Peki neden düzeltilmedi? Bunun sorumlusu kim? Gelen yerli ve yabancı turist sayısındaki artış gözönünde bulundurarak yeniden bir düzenleme yapılması şart. Örneğin fayton sayıları azaltılabilir, güzergahları daraltılabilir, merkezde ulaşım için akülü toplu taşıma sistemi yapılabilir. Keza bisiklet için farklı seçenekler değerlendirilebilir. Adalılar bu konu ile ilgili çalışmalarını yapıp belediye ve ilgili kurumlara (ki burada sorumlu birim İstanbul Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKAME) defalarca ilettiler ancak bugüne kadar sonuç alınamadı. Yoksa büyük resim başka bir şeyi mi anlatmaya çalışıyor? Yoksa asıl amaç adaların arka taraflarını ormanı da imara açmak mı? Bir düşünün; böylece akülü araçlarla her yere ulaşım çok daha kolay hale gelmeyecek mi? Adalar şehirleştirilmek isteniyor. 4 yıl önce bizzat Recep Tayyip Erdoğan beraberinde ünlü müteahit Ali Ağaoğlu ile gelip motorlu bir araçla Büyükada’yı dolaşıp turizm merkezi ilan etmemiş miydi? Şimdi sıra planların aşama aşama uygulamaya sokulmasında.. Bezdirme, Son bir yılda 100’ü aşkın at zorlu koşullara dayanamayarak öldü. bıktırma, sürece yayma, dinleyip bildiğini okuma…Hepsi var planda.. Akülü araç ise sadece bir başlangıç. Düşünün bir… Akülü araçların sayısı arttıkça trafiği kontrol altına almak için trafik lambalarının yerleştirileceğini, akülü araçların bir noktadan sonra motorlu araçlara dönüşeceğini.. Çam ormanlarının arasında lüks sitelerin inşa edileceği bir dönem bekliyor bizi… Yetkililer şimdi bu sözleri duysalar gülüp geçerler…Ama gözlerimizin içine baka baka da bildiklerini yaparlar. Örnek mi? Büyükada’nın tam da merkezinde sahile inşa edilen kaçak Lido inşaatı. Açılan davalara, mühürlenen inşaata ve yürütmeyi durdurma kararına karşın bitirildi, dairelerin çoğu satıldı bile…Hemen ardından Seferoğlu korusu talan edildi. Lüks siteler inşa edildi... Vahşi kapitalizmin en güçlü örneklerinden biri uygulanıyor yanı başımızda. Böyle olmasıydı atlarının pisliğini alttaki hazneye tekme atarak caddeye boşaltan, daha fazla turist gezdirip para kazanacağım diye atlarını çatlatarak öldüren, ada halkına kötü davranan “faytoncu terörüne” dur denilip çeki düzen verilirdi… Böyle olmasaydı bisiklet kiralama işi bir kurala düzene bağlanır, onlarca insanın daha ilk kez tanıştıkları bisikletle yaptıkları kazaların hatta can kayıplarının önüne geçilebilirdi. Evet büyümenin, değişimin önüne geçilemez. İstanbul’un hızlı büyümesinden yanı başındaki Adaların etkilenmemesi söz konusu olamaz. Ancak büyüme kontrol edilebilir, Adaların son derece özgün doğal ve kültürel kimliği korunabilir. Gelen ziyaretçilerin buna uymaları, saygı göstermeleri sağlanabilir. Bu mümkün… Dünya böyle doğal yerleri korumak için elinden geleni yaparken, motorlu, akülü araçları devreden çıkarmanın planlarını yaparken, onların yerine bisikletleri, atlı arabaları gündeme getirirken bizim tam tersini yapıyor olmamız utanç verici değil mi? Helsinki otomobilsiz bir kent olmaya hazırlanıyor Helsinki belediyesi şaşırtıcı bir projeyle ortaya çıktı. “On yıl içinde, kentte otomobil kullanmaya fazla gerek kalmayacak.” diyorlar. Fantastik bir iddia! Projenin temelinde “İsteğe bağlı haraketlilik” kavramı yatıyor. Nedir bu? Sistem şöyle çalışacak: Günün herhangi bir saatinde bir yerden bir yere mi gideceksiniz? Bir numaraya akıllı telefonunuzla (smartphone) ulaşacaksınız ve yolculuk talebinizin başlangıç, bitiş bilgilerini aktaracaksınız. Sistem size anında seçenekler sunacak. Bunlardan birini seçeceksiniz ve sistemin yaptığı yönlendirmeye göre ulaşım sistemine ulaşacaksınız. Bunu biraz daha açalım. Şimdiki ulaşım sisteminde, değişik araçları işleten farklı kuruluşlar var. Bunlar araçların saatlerini, nereden nereye hangi yollardan gideceklerini kendilerince programlayıp düzenliyorlar. Siz buna ayak uyduruyorsunuz; siz bu sistemin ayağına gidiyorsunuz. Helsinki’nin hazırlığını yaptığı sistemde bunun tam tersi geçerli olacak. Hizmet sizin isteğinize göre biçimlenecek. Yani, ulaşım hizmeti sizin ayağınıza gelecek. Düzeni yönetecek bilgisayar sistemi sizin isteğinizi öğrenince kontrolü altındaki araçların nerede olduğunu, nereye gittiğini tarayacak, sizin beklentinize en uygun çözüme karar verip size önerecek. Yalnız dikkat! Burada her türlü toplu ulaşım aracını bütünleşik olarak içine alan bir sistemden söz ediyoruz. Otobüs, minibüs, taksi, vapur, ne varsa. Hatta belki de bisiklet. Size “Şu noktada şundan inip buna binin” denilebilecek ve bir tek ücret söz konusu olacak. Sistem 2025’te devreye girecek biçimde planlanıyor. Tabii yanıtı, şimdilik, açıkça bilinmeyen bazı sorular var. Örneğin acaba ulaşım ücretinin hayli pahalı çıkması olasılığı var mı? Sistem kent merkezinin dışındaki banliyö gibi düşük yoğunluklu yerlerde de etkili olabilecek mi? Ancak kentin sokak ve caddeleri şimdilerde o kadar tıkalı ki, halkın bu sistemle ferahlayacağı ve ona sahip çıkacağı düşünülüyor. Üstelik genç kuşaklar otomobilli ulaşıma rağbet etmiyorlar artık. [Atila Alpöge /Ekogazete Yararlanılan kaynak: Adam Greenfield, The Guardian, 10.7.2014]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle