02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 29 Nisan 2014 Salı Sürdürülebilirlik sakızının ötesi... o ÖZLEM YÜZAK S on yıllarda herkesin üzerine atladığı bir sözcük haline geldi Sürdürülebilirlik. Böyle olduğu için de esas anlamını yitirip “çevresel açıdan alternatiflerine göre biraz daha iyi” gibi bir anlama gelmeye başladı. Ancak çevresel açıdan “daha iyi”sini yapmak, gıdamız ve sağlığımız için bağımlı olduğumuz ekolojik ilişkilerin zayıflamasını durduramayacak. Eylemlerimizi iyileştirmek atmosferi dengeye getirmeyecek. Yeraltı suyu seviyelerindeki düşüşü ya da okyanusların yükselişini yavaşlatmayacak. Gidişatı değiştirmek için çok daha büyük dönüşümler gerekli. Bilimsel açıdan ölçülebilir bir sürdürülebilirlik anlayacağınız. WWF tarafından hazırlanan Dünyanın Durumu Serisi’nin bu son yayınında “sürdürülebilirlik hâlâ mümkün mü?” sorusu soruluyor ve önemli düşünür ve uzmanlar bu soruya verdikleri yanıtları paylaşıyor. Kitapta, gerçek sürdürülebilirliğe ulaşma beklentilerine dair veriler neler söylüyor, gerçek sürdürülebilirliğe doğru ilerleyebilmek için şu anda neler yapmamız gerekiyor, bunları yapmadığımız takdirde bizi neler bekliyor soruları dünyadan örneklerle ele alınıyor. Sürdürülebilir olmayan kalkınma, kalkınma mıdır? Tüketim kültürü bu denli toplumların içine nüfuz etmişken, ekonomiler sürekli büyüme üzerine inşa edilmişken bu pek de mümkün gözükmüyor Geçtiğimiz birkaç yüzyıl boyunca iş dünyasını ve hükümet liderlerinin el ele besledikleri bir kültürel kalıptan bahsediyoruz. Maalesef dünyanın neredeyse tamamına yayılmış olan olan tüketicilik pek çok kültürün hakim paradigması haline gelmiş durumda. Pek çok insan kendini her şeyden önce yaptığı tüketimle tanımlıyor. Gerek moda ve elektronik, gerekse yemek, seyahat ve sayısız diğer ürün ve hizmet olsun, insanlar sürekli olarak daha fazla şeye sahip olmaya ve daha fazla kullanmaya heves ediyor. Bu tüketicilik sistemi bugün 7 milyar kişiye ev sahipliği yapan bir gezegen için uygulanabilir bir kültürel paradigma değil. Hele Birleşmiş Milletlerin 2050 yılı için öngördüğü 8 ila 10 milyarlık nüfusu düşününce bu imkansız. değil şüphesiz. Özellikle de analistlerin hesabına göre 2025’e kadar tüketici sınıfına eklenecek 1 milyar yeni tüketiciyi hesaba katarsak.. Bugünlere öyle kendiliğinden birden gelinmedi... Başlarda tüketiciliğin bazı unsurlarına karşı bir direnç vardı. Örneğin ilk nesil fabrika işçileri zam aldıklarında daha az çalışma eğilimindeydiler, daha çok eşya satın almaya kalkmıyorlardı. O dönem hayatın amacı insanın vaktini sıcak ve tehlikeli koşullarda evinden ve arkadaşlarından ayrı geçirmesi değildi. Bu direnç pek çok defa tekrar etti. Mesela 1950’ler de çıkan tek kullanımlık ürünler ailenin hayatta kalması için çok önemli olan tutumluluk esasına aykırıydı. Fakat zaman içinde insanlar yeni ürünlere alıştılar. Bunların bazıları yaşam kalitesini gerçekten yükseltti ve pek çoğu da zeki pazarlamacılar ve reklam endüstrisi tarafından sanki yaşam kalitesini yükseltiyormuş gibi pazarlandı. Sonunda çevremizde bir sürü ürünün olmadığı bir yaşam biçimini hayal edemez olduk. Otomobil ve fastfood endüstrisi, cep telefonları, tek kullanımlık çocuk bezleri, hazır kurabiyeler... Tercihi düzelterek normları değiştirme... Tüketicilik her yıl daha da fazla yayılıyor ama bir yandan pek çok kültürel öncü de sürdürülebilirlik kültürünü yaymak için çalışıyor. Kimi cesur ya da gizli adımlarla kimi yerel kimi küresel ölçekte... İşte onlardan birkaç örnek: Aylarca süren tartışmalar, yığınlarca bilimsel rapor,bir sürü basın toplantısı sonucunda üstelik içecek endüstrisinin 1 milyon dolarlık karşıt kampanyasına rağmen eylül 2012’de New York Sağlık komisyonu eyalette aile boyu gazlı ve diğer şekerli içeceklerin satışını yasakladı. Yasak “obeziteye” karşı atılan büyük bir adımdı. Philadelphia ve Pennsylvania eyaletleri de benzer yasakları tartışmaya başladılar. Tabii bu arada hem gazlı içecek sanayii mücadeleye devam kararı aldı hem de kentte yaşayan ve bu kararın tüketici özgürlüğünü sınırladığını düşünen insanlar ki nüfusun yüzde 60’ı oluşturuyor yasağın sona erdirilmesi için çabaladılar. Ancak bilimsel veriler son derece açık: Büyük porsiyonlar (gazlı ve şekerli içecekler için bu, 1 litre ve üzeri) tüketimi arttırıyor. Tüm karşı çıkışlara rağmen yasak kararı diğer tüketim normlarının yeniden düzenlenmesini önünü açtı. Bunlardan biri de lise ve üniversite kafeteryalarından tepsileri kaldırarak öğrencilerin yemek sırasında ilerlerken yiyecekleri yığmalarını zorlaştırmalarını hedefliyordu. Bu basit düzenleme bile kampüslerde gıda atıklarının yüzde 30 azalmasını sağladı. Washington ve San Francisco’da uygulamaya konulan plastik poşet vergisi poşet kirliliğinde ciddi azalma sağladı ve daha da önemlisi yeniden kullanma kültürünün (bez torba kullanımı) yayılmasına öncülük etti. Danimarka’da bisiklet yollarının artırılması, ABD’de bisikletle işe gidenlere finansal teşvikler gibi uygulamalarda keza... Tüketim kültürünü sürdürülebilirlik kültürü ile değiştirmek mümkün mü? Günümüzde şıllık 500 milyar doların üzerinde reklam harcamasıyla, yüzlerce milyar dolarlık devlet teşviki ve vergi indirimiyle, milyarlarca dolarlık lobi ve PR faaliyetiyle desteklenen tüketim toplumu yolundan rotayı sürdürülebilir topluma kaydırmak çok kolay Sürdürülebilir olmayan kalkınma, kalkınma mıdır? Tüketim kültürü bu denli toplumların içine nüfuz etmişken, ekonomiler sürekli büyüme üzerine inşa edilmişken bu pek de mümkün gözükmüyor. Evet, tüketicilik her yıl daha da fazla yayılıyor ama bir yandan pek çok kültürel öncü de sürdürülebilirlik kültürünü yaymak için çalışıyor..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle