Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 31 Temmuz 2012 Salı Doğru düşünce ilim ve teknolojide yeni fikirler, yaklaşımlar ve uygulamalar çoğu kez yabancı ülkelerde çıkıyor ortaya. Bize oralardan aktarılıyor. Bir acele. Aktarma yapılırken de kavramlar galiba “Aç lügati, bul onu, kelime kelime tercüme et” gibi bir yöntemle Türkçemizde adlandırılıyor. Oysa kavram ana dilinde mutlaka kullanım alışkanlıklarından, dilin mantığından, içeriğinden ve yapısından kaynaklanmıştır ve yerel imgelerle kucak kucağadır. Bunu düz olarak çevirdiğimiz zaman içeriğini bir ölçüde boşaltmış oluyoruz. Soyut, neredeyse kişiliksiz bir söz oluşuveriyor. Oysa bunun tam tersi örneklerimiz de var. “Bilgisayar” sözcüğü “computer”a elektronik beyin dendiği günlerde çıkıvermişti ortaya ve hemen yerini bulmuştu. Örneğin, “yazılım”, “donanım” da böyle değil mi? Bunun bazı yansımalarını ekoloji alanında da görebiliyoruz. Birkaç örneğin üzerinde duralım. İklim değişikliği, iklim ısınması, yenilenebilir enerji, sürdürülebilirlik... Yabancı dilden çevrilen bu kavramlara alışıyoruz alışmasına da doğrudan tercüme yapılırken içeriğinin bir ölçüde boşalmış olduğunu görmezden geliyoruz nedense... doğru tanımlamadan kaynaklanır B Bugünlerde değişik ülkelerde, aynı anda yaşanan, birbirinin karşıtı bazı çarpıcı olaylar buna tanıklık ediyor. Örneğin, Amerika’yı aylardan beri çok aşırı bir sıcak hava dalgası sarmış durumda. 25 yıldır görülmemiş bir kuraklık yaşanıyor. Öyle ki, mısır, buğday ve soya gibi gıda endüstrisinin temel maddelerini veren ekinlerin yüzde otuzunun yandığı, kullanılamaz olduğu görülüyor. Bu olgunun Amerikan gıda endüstrisini ham madde temini için dünyanın dört bir yanına salacağı, böylece oluşacak talep artışının gıda maddelerinde önemli fiyat zıplamaları yaratacağı, bu durumun uzun yıllar sürebileceği düşünülüyor. Ama aynı günlerde de İngiltere son yüz yıl içinde görmediği bir soğuk hava dalgası ve yağmur tufanıyla karşı karşıya. Tatil yapmak isteyen İngilizler kendi tatil merkezlerini kaderlerine terk edip güneşli ülkelere kaçmaktalar. Önümüzdeki günlerde yaşanacak Londra Olimpiyatı’nın yağmurdan nasıl etkileneceği bilinemiyor. Düzenleme komitesi plastik yağmurluk (panço) ısmarlamış. Bunlar, gerekirse, oyunları izleyenlere dağıtılacak. (Kaynak: the Guardian) Japonya’da da ürkütücü bir gelişme var; bazı bölgeleri yağmur götürüyor; çılgın sellerden ölenler var. Böyle bir ortamda nasıl olur da iklim değişimine gönderme yapmak isterken “iklim ısınması” deriz? Bazen “küresel ısınma” sözü de kullanılıyor. Bu deyim anlaşılır bir ifade, çünkü genel bir ısınma var. Ancak unutmamak gerekir ki, küresel ısınma iklim değişimi olayının yalnızca bir alt unsuru. Yenilenebilir enerji Bu kavrama belli bir mesafeden bakarsak ne görüyoruz? Bir enerji varmış, bunu yenilemek olasıymış! Karşımıza iki ayrı soru çıkıyor. Bir: Enerji nasıl yepyeni oluverir? Burada söz konusu olan harcanan enerjinin yerine yenisini üretmek değil midir? İki: Nasıl olur da “olasılık” gündeme gelebilir? Yani öyle bir enerji ki, belki yeniden üretilir, belki de üretilemez! Dilimizde “..bilir” hali daha çok olasılık kavramını taşıyor. Bu deyimin kaynağındaki İngilizce ve Fransızcada ise söz konusu olan (yani “...bility”/ “...bilité) daha çok “yetenek”. “Yenilenme yeteneği olan enerji” anlamında. Başka bir sorun daha var: “yenilenebilir” sözcüğü 6 heceden oluşuyor. Etken iletişim analizlerinden biliyoruz ki, bu kadar uzun sözcükler kullanma zorluluğu yaratıyor. Nitekim çoğu kişi bu kavramı sözle, ya da yazıyla ifade etmek isterken, istemeyerek “yenilebilir enerji” diyor. Yani hapır hupur yenecek bir enerji. Bu gülünç yanlışa basınımızın saygın birçok sayfasında kolayca rastlayabiliyoruz.Biz, Ekogazete olarak, bir zaman önce bu deyimi basitleştirerek “yenilenir enerji” diye adlandırmaya başlamıştık. Ancak yakınlarda Temiz Enerji Vakfı’nın “temiztükenmez enerji” deyimini öne sürdüğünü gördük ve bu öneriyi sevgiyle selamladık. Ama vurguyu “tükenmezliğe” kaydırmayı tercih ederek. Gerçekten de önemli olan güneş, rüzgâr, dalga, akarsu ve benzeri doğal olgulardan elde edilen enerjinin “kaynağı”nın tükenmez olması. Bu nedenle biz “Tükenmez Kaynaklı Enerji” deyimini kullanıyoruz. ‘İklim değişikliği’ İnsanlığın karşı karşıya kaldığı yaşamsal sorunu çoğu zaman böyle adlandırıyoruz. Bunun İngilizce’deki “change”den alınıp çevrildiği anlaşılıyor. Türkçe sözlüğü açıp bakalım: “Değişiklik= Bir bütünden bir bölümünün değişmesiyle ortaya çıkan yeni durum.” Dilimizde başka bir sözcük daha var: değişim. Sözlük bunu şöyle tanımlıyor: “Bir süreç içindeki değişikliklerin tümü.” Yani burada hem bir süreç söz konusu, hem de olayın tümü. Uzun yıllar sürecek, dev boyutlu, çözüm yolları zor, bir çerçeve var bunda. Yani değişim insanlığın karşı karşıya kaldığı olguyu tam anlamıyla yansıtıyor. Bu nedenle “iklim değişimi” demek, “değişim”de ısrar etmek daha doğru oluyor. Öte yandan, “iklim değişikliği” deyimine sığındığımız zaman olayı, farkında olmadan, basitleştirmiş oluyoruz.Yok, belki de “Aman meseleyi büyütmeyelim. Bu işimize gelmez. Güncel bir olaymış gibi gösterip hafifletelim ve geçiştirelim.” düşüncesiyle sıradan bir olay boyutuna indiriyoruz. “Değişiklik” söylemi, bir bakıma, konuyu hafife aldığımızı yansıtmıyor mu? Ne dersiniz? (Bir küçük not: Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın 2011 Temmuz’unda ürettiği politika belgesi “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı” adını taşıyor.) Sürdürülebilir Bu kargaşa deyimin İngilizcesinde de, Fransızcasında da ortaya çıkıyor ve tartışılıyor. Hele hele bir moda konumu kazandığı için bir etiket olarak herşeye yapıştırılıyor. Örneğin “sürdürülebilir ulaşım”dan söz ediliyor. Ne demek bu? Yani mevcut ulaşım sistemini, düzenini ve alışkanlıklarını (hani şu her gün yaşadığımız sıkıntı ortamını) olabildiğince sürdürmekten mi söz ediyoruz? Kökeni 1987’e dayanan bu kavramın öyküsü bir hayli uzun. İsterseniz bunu başka bir yazıya bırakalım. EkoGazete – http://ekogazete.wordpress.com Sorumlu takım: Atila Alpöge, Devrim Alpöge, Tahsin Çorat, Gülener Kırnalı, İlker Kocael, Berkin Malkoç, Şükrü Munoğlu İklim ısınması İklim değişimi söz konusu olduğu zaman başka bir deyim de, bazı bazı, sıkışıyor satır aralarına: “İklim ısınması.” Bu, iklim değişiminin yerine kullanılıyor. Değişim ille de ısınmayla kendini göstermiyor ki!