22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 29 Mayıs 2012 Salı ? ZUHAL AYTOLUN kümenopolis: Ucu Olmayan Şehir, uzun zamandır üniversitelerde gösteriliyor. Aynı zamanda vizyona da girdi ve oldukça izlendi. Şimdi tekrar vizyonda, Beyoğlu Majestik Sineması'nda gösteriliyor. Belgesele bu ilginin önemli bir nedeni İstanbul gibi büyük bir şehrin her geçen gün içindekileri yutmaya adım adım yaklaşıyor olması. Belgesel bölümler halinde bir İstanbul gerçeğini gözler önüne seriyor. Belgeseli izledikten sonra ister istemez, hali hazırda bildiğiniz tüm sorunları gözden geçiriyor, bilmediklerinizi duydukça da şaşkınlık içinde bakıyorsunuz perdeye. “Adım adım bir şehrin sonunu hazırlayan tüm bu yaşananlar ne zaman bitecek?” sorusu yankılanıyor zihninizde. Bu şehrin mazgalları artık şehrin pisliğini yutamıyor. İnsanlara ne barınacak bir yer, ne nefes alabilecek bir yeşil alan kalıyor. Durum vahim. Biz de belgeselin yönetmeni İmre Azem'le tam da bu İstanbul gerçeğini konuşmak üzere buluşuyoruz. İmre, şehir planlamayla ilgili bir proje yapmayı planlıyor önce. Ancak bir İstanbullu olarak da bazı şeyleri merak ediyor: “Neden bu kent devamlı bir şantiye alanı halinde?”, “Neden İstanbul'la ilgili uzun dönemli plan yapılamıyor?” Ekümenopolis işte bu fikirden ortaya çıkıyor. Hikayesi mi? İmre Azem'den dinleyelim... Ekümenopolis terimiyle başlarsak belgeselin hikayesine, bu terim hangi tanımın karşılığı? Ekümenopolis, 1967 yılında Yunanlı şehir plancısı Constantinos Doxiadis tarafından ortaya atılan, günümüzün kentleşme ve nüfus artışı hızları göz ününe alındığında, gelecekte dünyadaki bütün kentleşmiş alanların ve megapollerin kuşaklar halinde birbirleriyle birleşeceği ve tek bir şehir oluşturacağı fikrini temsil eden bir terim. İstanbul’a haritada baktığınızda, artık bir şehir değil, E bir bölgeden bahsettiğimizi anlıyorsunuz. İstanbul git gide çevresindeki şehirleri yutuyor. Kentleşme, Türkiye dahil tüm dünyada hızlı bir şekilde ilerledi. Türkiye özelinde düşünürsek, bu tüm döngüye etki etti, etmeye devam ediyor. Genel anlamda kentleşme sürecini hızlandıran neydi? Ekümenopolis'te anlattıklarımıza bakarsanız, İstanbul nüfusunun artışını tüm bu meselenin temelini oluşturan ana olgulardan biri olarak görürsünüz. Örneğin trafik sorunu ya da betonlaşma. Yeşil alanların kaybolması, ormanların yok olması, su havzalarının tehdit edilmesi… Aslında bunlar daha derindeki bir sorundan “İstanbul'da ekolojik eşikleri aştınız, nüfus eşiklerini aştınız, ekonomik eşikleri aştınız. Peki, nereye gidecek bunun sonu?” Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir filmi işte bu soruya yanıt arıyor. Yakında hepimizi yutacak olan İstanbul'la ilgili izleyeni de ciddi bir sorgulamaya davet ediyor. Sizce de geç olmadan harekete geçmenin zamanı gelmedi mi? kaynaklanan sonuçlar. Yaşadığımız ekonomik sistem bizim esas problemimiz. Filmde anlattığımız şey, diğer bütün kentlerde ortaya çıkan her sorunun İstanbul’daki dışavurumudur. Örneğin tarım ve hayvancılık politikamız İstanbul'un trafiğini, İstanbul’daki metrobüs projesinden daha çok etkiliyor. Bu politikalar yüzünden insanlar topraktan kazanamıyor. Kazanamadıklarında da o bölgelerdeki sanayiler kapanıyor. Hal böyle olunca İstanbul gibi büyük kentlere göç zorunlu hale geliyor tabii. Aynen. Bu nedenle bu şehrin sorunlarına bakarken aslında bunların birer sonuç olduğunu kabul etmek gerek. Filmdeki röportajlardan birinde, ekonomist ve köşe yazarı Mustafa Sönmez, “İstanbul'un sorunları ancak Türkiye ölçeğinde çözülebilir” diyor. Bunun nedeni de tüm bu ekonomik dinamikler. Bir ülkenin dengeli gelişimi planlama açısından ele alınması gereken temel bir sorun. Türkiye’nin sanayileşme tarihinde planlı ve plansız dönemler vardır. 1950’li yıllar da plansız döneme denk geliyor. Böylece sanayi o yıllarda İstanbul’a yığılmaya başlamış. Sanayinin İstanbul’a taşınmasıyla toprak reformunun rafa kaldırılması, topraktan geçimini sağlayan köylünün İstanbul’a göç edip burada kurulan sanayinin iş gücü olmasına neden oldu. Bu dönem hem Anadolu ve İstanbul arasındaki dengesizliğin başlangıcı hem de İstanbul’un nüfus olarak tüm eşikleri aşmaya başladığı ve yoğun nüfusun İstanbul’da biriktiği bir dönemdir. Bu değişim beraberinde neleri getirdi peki? Çarpık kentleşmenin görünmeyen ve hızla pek çok şeyin kuyusunu kazan etkileri neler? Bu değişim beraberinde hem ekonomik, hem ekolojik, hem de sosyal sorunlar getiriyor. Zaten bozuk olan gelir dağılımı daha da bozuluyor, yoksul daha da yoksullaşıyor. Gecekondu sahibi evsizleşiyor. Asgari ücret yerinde sayarken, yoksulların barınma maliyetleri üçe beşe katlanıyor. Su havzaları ve ormanlar başta olmak üzere kentin yaşam kaynakları yok oluyor, havası bile solunamaz hale geliyor. Bunlar beraberinde bir sürü sağlık problemini tetikliyor. Sağlık sistemindeki adaletsizlik de sıkıntıları arttırıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle