16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 Mayıs 2012 Salı 3 Yaşanabilir İSTANBUL için L ürkiye'nin üç tarafı denizlerle çevrili. 8 bin 333 kilometre uzunluğundaki sahil şeridi ve stratejik konumu nedeniyle yoğun bir deniz trafiğiyle karşı karşıya. Temmuz 2010'da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafında düzenlenen “Marmara ve Boğazlarda Çevresel Riskler ve Alınabilecek Tedbirler” konulu konferansta belirtildiği üzere; Türkiye'nin denizleri, yüksek verimliliği, ekonomik değeri, ekolojik ve biyolojik yapısı ile ''MARPOL Anlaşması'' kapsamında hassas alanlar olarak nitelendirildi. Ancak, İstanbul Boğazı'ndan 2009 yılında 51 bin 422, Çanakkale Boğazı'ndan ise 49 bin 453 geminin geçiş yaptığı, bu trafiğin beşte birlik bölümünü tehlikeli kargo ve petrol ürünleri taşıyan gemilerin oluşturduğu tespit edilmiş. Son yıllarda da İstanbul Boğazı'ndan geçen gemi sayısındaki ve boyutlarındaki artış, özellikle petrol ve tehlikeli yükteki artışlar, boğazdaki kirletilme oranınını her geçen gün artırmakta ve çevre açısından ciddi bir tehdit. Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü İklim ve Deniz Bilimleri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Karaca başkanlığında, Doç. Dr. Tayfun Kentleşme ve SİT kapsamındaki Büyükada Sıcaklar bastırmaya başladıkça büyük kentin gri beton binaları daha bir yutuyor insanı.. Buna bir de kilitlenen araç trafiğini, soluduğunuz egzoz dumanını, sürekli çalan kornaları, itiş kakışı ekleyin... Etrafınızda oturup dinlenecek küçük yeşil alan bile kalmamasını, mahallenizdeki esnafın büyük marketlere çoktan teslim olmasını artık kanıksadınız bile. “Eee ne yapalım. Kent insanıyız” deyip hevesinizi yazın sadece 2 haftasına sıkıştırdığınız tatile erteliyorsunuz büyük çoğunluk gibi. ‘Kentleşme olgusunun içinde yaşadığınızdan farklı boyutlara sahip kentlerin de olabileceğini’ günlük koşuşturmanın içinde düşünmüyorsunuzdur bile belki... Ancak bu soru dünya gündemini meşgul etmiş olacak ki bir süreden beri kentleri arasında hangisi daha yeşil karşılaştırması yapılıyor ve puan veriliyor. Burada “yeşil” sözcüğü sadece ‘ağaç, çicek, park” anlamında değerlendirilmiyor tabii ki. Yeşil “Çevreye, kültürel dokuya saygılı olmak, yerel politikanın içine, atıkları ile enerji tasarrrufu ile, su yönetimi ile bir bütün olan ekoloji politikalarını yerleştirmek, bu bağlamda hem çevreyi korumak hem yeni iş alanları yaratmak...” tanımını içeriyor. Bu sayıda biz de Atila Alpöge’nin arkadaşları ile birlikte hazırladığı Eko Gazete’de ‘Hangi kent daha Yeşil?” sorusunun yanıtlarına yer verdik. Tabii sıralamada yer alan 30 Avrupa kenti içinde İstanbul’un sondan ikinci olduğunu da vurgulayarak.. Aslında bu girişten sonra benim dikkat çekmek istediğim önemli bir konu 15 milyon nüfuslu megakent İstanbul’un hemen yanıbaşında Prens Adaları olarak ÖZLEM tanımlanan adalar dizininin en büyüğü YÜZAK olan Büyükada’da kentleşmerant ikilisinin yaptığı tahribat. İstanbulluların sayısı çok az olan nefes alma alanlarından biri, tarihi ve doğal dokusu ile zaten uzun zamandır SİT alanı kapsamında yer alan bir cennet. Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın “Büyükada turizm merkezi” olacak diye fetva vermesiyle bir anda lüks otel ve lüks villa inşaatları ile dolmaya başlayan Büyükada’da büyük hukuksuzluklar yaşanıyor. Bunlardan biri sit alanı özelliklerine, çevre korumasına, imar iznine, onaylanan projeye ve ruhsat iznine aykırılık taşımasına ve bu özellikleri nedeniyle açılan davalarda alınan durdurma ve yıkım kararlarına karşın yapımı tamamlanan, bu aşamadan sonra da yıkım kararı verilen ama uygulanmayan Terrace Lido rezidansı. Bir diğeri ise 400’e yakın ağaç kesilerek doğal SİT özelliği tamamen yok edilerek inşa edilen Seferoğlu villaları. Hukuksuzluğa karşı mücadelede daima rant kazanıyor, birileri buna göz yumuyor ve kaybeden taraf daima o kentin o yörenin sakinleri oluyor… Tartışmayı önümüzdeki sayılarda sürdüreceğiz. Hepinize keyifli okumalar [email protected] Deniz trafiğinin, atmosfere yayılan kirleticiler açısından en önemli kaynaklardan birisi olduğu biliniyor. Büyük bir tankerin 50 bin aracın çıkardığı emisyona denk olduğu düşünülecek olursa problemin son derece ciddi olduğu anlaşılabilir. Kindap ve Doç. Dr. Alper Ünal kordinatörlüğünde yapılan gemi emisyonu envanter sistemi kurulumu ve modelleme ile elde edilecek sonuçlar, Avrupa ve ABD’de yapılan son çalışmalarda kullanılan kapsamlı bir kimyasal taşınım modeli ile Marmara Bölgesi’ne uygulanacak. Doç. Dr. Tayfun Kindap, “Bir tankerin yarattığı kirlilik 50 bin aracın yarattığına denk geliyor. Eğer projeyle nasıl bir kirliliğe sebebiyet verdiğini ve insanların uzun vadede ölümüne neden olduğunu gösterebilirsek gemilerin kullandığı mazot kalitesiyle ilgili sınır getirebileceğiz” diyor. Ayrıca yapılan bir diğer çalışma da “Toplu Taşımanın İstanbul Hava Kalitesine Pozitif Etkilerinin BelirlenmesiMetrobüs Örneği”. Doç. Dr. Alper Ünal, “Metrobüsün seçilmesinin farklı sebepleri var. Ancak ortaya çıkan sonuç, ulaşımdan kaynaklanan hava kirliliğinin azalması. Toplu taşıma ile birlikte hem sera gazı salınımını hem de hava kirleticileri azaltıyorsunuz” diyor. Çalışma ile birlikte yolculuk başına maruziyetin yüzde 35 düştüğü ortaya çıkmış. Ayrıca WHO değerleri kullanılırsa ölüm oranlarının yüzde 0.4 azalacağı öngörülüyor. T Su Yoksa Hayat da Yok! T EMA Vakfı, hazırladığı Su Yasa Taslağı’nı açıkladı. Taslakta su varlığının korunmasına hukuksal, yönetimsel ve etik yeni ilke ve kurallar getirdiği belirtildi. Suyun ticari bir mal gibi görülmesi anlayışına karşı doğal varlıkların tümünün korunarak yönetilmesine odaklanan yasa taslağı, suya ulaşma hakkının temel ve yaşamsal bir hak olduğunun; hiç kimseye ayrıcalık veya öncelik tanınamayacağının altını çiziyor. TEMA Yasa Taslağı, haklar hiyerarşisi çerçevesinde sudan yararlanmada öncelik sıralamasına vurgu yapıyor. Açıklamada şöyle denildi: “Ülkemiz su zengini bir ülke değil, aksine su stresi içinde. İklim değişikliği raporlarına göre iklim değişikliğinin etkilerini en şiddetli şekilde yaşayan ülkelerden biriyiz. Durumun ciddiyetine rağmen halen suyu yöneten tek bir çerçeve yasamız yok. Başta Çevre Su İşleri Bakanlığı, DSİ, Büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idareleri olmak üzere suyun yönetiminde çok sayıda kurum ve kırkı aşkın yasal düzenleme var. TEMA, su yönetimindeki çok başlılığa son verecek; insanın parçası olduğu “üstün ekosistem yararını” koruyacak nitelikteki Su Yasa Taslağı’nı hazırladı. TEMA Vakfı Bilim Kurulu üyeleri, akademisyenler, danışmanlar, hukukçular, uzmanlar tarafından hazırlanan Su Yasa Taslağı, su varlığının korunmasında hukuksal, yönetimsel ve etik yeni ilke ve kurallar getiriyor. Taslak, suyun ticari bir mal gibi görülmesi anlayışına karşın doğal varlıkların tümünün korunarak yönetilmesine odaklanıyor. Çalışma, suya ulaşma hakkının temel ve yaşamsal bir hak olduğunun; hiç kimseye ayrıcalık veya öncelik tanınamayacağının altını çiziyor. TEMA Yasa Taslağı, haklar hiyerarşisi çerçevesinde sudan yaralanmada bir öncelik sıralamasına vurgu yapıyor.” İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Editör: Özlem Yüzak Görsel Yönetmen: Tutku Talınlı Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No. 2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74, Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam, Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Tel: 212251 98 7475 Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Yerel Süreli Yayın
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle