26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 Mayıs 2012 Salı 15 kitap Doğa ve Çevre Üzerine Toplu Eserleri 3 / Jiddu Krishnamurti /Ayna Yayınevi Bundan yıllar önce, 1948'de Krishnamurti şöyle demişti: "Dünyayı ve dünyadaki şeyleri sevmediğimiz, onlardan yalnızca yararlandığımız için ...yaşamla bağımızı yitirdik... Şefkat duygumuzu, duyarlılığımızı, güzel şeylere tepkimizi yitirdik; doğru ilişkinin ne olduğunu ancak bu duyarlılığın yeniden kazanılmasıyla anlayabiliriz." Bu kitapta dünyaca tanınan tinsel öğretmen, içimizdeki duygu ve düşünce dünyasının, dışımızdaki insanlık dünyasıyla ve çevreyle ne denli içiçe girmiş olduğunu anlayarak "doğru ilişki"ye nasıl ulaşılabileceğini en etkileyici biçimde anlatıyor. besin modelleri aldığımız en değerli şeyler: İnsan sıcaklığı, samimiyet, güven, dayanışma. Öncelikle, bin bir emekle üretilmiş, tertemiz, doğal, gerçek gıdalar. Ekolojik tarım ve doğal yaşamla ilgili çok değerli bilgi ve pratikler. Çiftliklerini, üretim alanlarını ve en önemlisi gönüllerini bizlere açmaları. Aradaki eğitimsel, kültürel, sosyal farkları nasıl aşabildiniz? İlk başta kurduğunuz hayaller değişime uğradı mı? Tüketicilerle ortak hayalleriniz oluştu mu? Yaptığınız çalışmaların köylülerin topraklarını bırakmamalarına katkısı var mı? ÖÖ Bu konularda pek fazla bir sorun yaşamadık. Ürünlerin çiftçiler tarafından zamanında kargolanmaması sorun yaratabiliyor bazen ama birlikte çalıştığımız çiftçilerin huyunu suyunu da öğrendik zamanla. O geç gönderir biraz, erken sipariş verelim, diyoruz örneğin. Çiftçilerin değişik zaman algısı biraz kendimize bakmayı da öğretti bize. Acele acele iş halletmeye çalışıyor bulduğumuzda kendimizi, birbirimizi durduruyoruz, günlük rutinlere boğulup asıl amaçlarımızı, önceliklerimizi unutmayalım diye özen gösteriyoruz. “Yavaş koop” felsefesini benimsedik yani! Üreticilerin hayatlarında yaratabileceğimiz dönüşümlere dair ise, onlara ürünlerini tüketicilere aracısız ulaştırma olanağı sağlıyor olmamızın yanı sıra, katılımcı sertifikasyon konusunu da özellikle belirtmeliyiz. Katılımcı sertifikasyon sistemi, esas olarak “tüketicinin adil ve bilge köylü tarımıyla üretilmiş ürünleri üreticiden düzenli olarak alması” ilkesi üzerine inşa ediliyor, ki bu küçük çiftçiler için çok önemli bir katkı. Bu sistemde üretici kendisini örgütü (kooperatif/sendika) aracılığıyla denetliyor. Bu durumda bize düşen, kooperatifimize getirdiğimiz ürünlerin her biriyle tek tek ilgilenmek ve küçük çiftçiyi adil, sağlıklı ve temiz gıda üretimine teşvik etmek. BUKOOP’ta böyle bir çalışmayı Ocak 2012’de başlattık, hızla ilerliyoruz. CT Grup yöneticileri olarak DBB üreticilerini seçerken bu tür farklara odaklanmıyoruz. Birincil ölçütümüz, sistemik kimyasallar kullanmadan, doğadostu yöntemlerle üretim yapıyor olduklarını beyan etmeleri ve üretim süreçlerini grubun (sadece grup yöneticilerinin değil herkesin) denetimine açmaları. Bir de internet üzerinden haberleşme imkanlarını kullanabilmeleri gerekiyor. Temel konularda güven oluştuktan sonra, iletişimde duyarlılık ve hoşgörü her şeyi çözmeye yeterli. Sağlıklı bir iletişim ortamı yakalamış olmamızda, grubun kapsamını, çalışma alanını ve iletişim çerçevesini baştan iyi belirlemiş olmamızın (katılım ve işleyiş ilkelerinin açık olmasının) da katkısı var. Baştan çok net hedefler koymadık. Grubun kendi dinamikleriyle, katılımcı ve organik bir şekilde gelişmesini öngördük. Zaman zaman aramızda, farklı yapılara geçme önerilerini paylaşıyoruz, ama şimdiki gibi minimal bir yapı olarak da kalabiliriz. En büyük hayalimiz DBB benzeri oluşumların artması, çeşitlenmesi ve farklı şehirlerde,bölgelerde ortaya çıkması. Doğal tarım yapan kişi, aile ve oluşumların çevrelerinde yaşayan insanlar için gıda üretmesi ve onlar tarafından desteklenmesi. Bazı üreticilerimizden aldığımız geri bildirimlerden, doğal üretimi sürdürebilmeleri için DBB’nin önemli bir destek sağlamış olduğunu öğreniyoruz. Bu çalışmaları başkalarına önerir misiniz? Karşılaşacakları en büyük zorluk nedir? ÖÖ Kesinlikle. Hepimiz kendi yaşadığımız ve çalıştığımız yerlerde benzer müdahalelerle daha güzel bir dünya hayaline doğru bir dönüşümü başlatabiliriz. Belki ölçeği küçük ama iddiası büyük adımlar bunlar. Zorluklar oluyor tabii (işleyişin örgütlenmesi, gönüllülüğün ve devamlılığın sağlanması vs.) ama dayanışma ruhunu öne çıkararak aşmak mümkün tüm bu zorlukları. CT Şüphesiz öneririm. Kendi hayatlarının, sevdiklerinin, içinde yaşadıkları toplumun ve gezegenin sorumluluğunu almaları için. Hiç kimse doğal ürünleri getirip önümüze koymayacaktır. Hele de günümüzün ekonomik toplum kurgusu içinde. Biz kendi çabalarımızla gerçek gıdayı bulup kaynağından edinmezsek, kimse de duyarlı çiftçileri desteklemeyecektir. Zamanımızı ve enerjimizi iyi kullanmamız gerek. Bence bunun yollarından biri, çok net hedefler koymak yerine sorumluluğun dağıtıldığı, çeşitli etkileşimlere imkân tanıyan çoğulcu yapılar tasarlamak. Bunun için de ilkelerin ve etkinlik çerçevesinin baştan iyi belirlenmesi önemli. Bir de, katılımcı oluşumlarda öncü roller üstlenen kişilerin, özellikle başlangıçta çok fazla ve etkin katılım beklentisi içinde olmamalarını öneririm. Alışkanların birden değişmesini beklemek gerçekçi değil. Belki de yapabileceğimiz en etkili şey başkalarından çok şey beklemek yerine kendi sorumluluğumuzu üstlenmek; Gandhi’nin dediği gibi dünyada görmek istediğimiz değişimin kendisi olmak. Düünya Bill Mckibben / İş Bankası Yayınları Bir zamanlar bambaşka bir Dünya’da yaşıyorduk. Masmavi denizleri, yemyeşil ovaları, berrak suları, verimli toprakları, derin ormanları, ulu dağları, bembeyaz buzullarıyla tertemiz bir gezegendi Dünya. Tanıdığımız ve hayran olduğumuz o Dünya, şimdi o halde mi? Doğa kirleniyor, buzullar eriyor, havadan yağmur değil asit yağıyor, ormanlar yanıyor, her tarafı seller basıyor, insanlar daha çok açlık çekiyor. İklim değişimi diye bir olgu var ve Dünya’nın ısısı sürekli yükseliyor. Sanki burası bambaşka bir yer, bizim o güzel Dünyamızın kötü bir sureti. Yirmi yıl önce iklim değişimi konusundaki ilk uyarılardan biri olan The End of Nature’ı yazan Bill McKibben, bu farklı gezegene başka bir isim veriyor: Düünya (Eaarth). Bu kitapta önce bu yeni dünyanın özelliklerini tespit eden McKibben, Düünya’yı yaşanır bir yer haline getirmek için yapmamız gerekenleri anlatıyor. Yazara göre gündelik hayatımızı ve yaşam biçimimizi de içeren çok temel bir değişim yaratmalıyız. Üstelik hemen harekete geçmek zorundayız. Yeşil Ekonomi Editörler. Ahmet Atıl Aşıcı – Ümit Şahin Yeni İnsan Yayınevi Sorular bitmiyor: Yeşil ekonomi bir çıkış yolu mu? Yoksa yeni bir ütopya mı? Kapitalizmi yeşile boyamak mı? Yoksa kapitalizmden çıkış için gereken ekonomik dönüşümün başlangıcı mı? İhtiyaçlarımızın ne kadarı gerçek? Mutluluk ekonomisi mümkün mü? Elinizdeki derleme bu soruların cevaplarını ararken Türkiye’de alanında yayımlanan ilk kitaplardan biri olma özelliğini taşıyor. Kitap teoriyi, somut politika önerileriyle birleştiriyor. İTÜ’de öğretim üyesi olan iktisatçı Ahmet Atıl Aşıcı’nın ve yeşil düşünce alanında önde gelen düşünürlerden biri sayılan Fransız iktisatçı Alain Lipietz’in yazıları yeşil ekonomi ve yeşil yeni düzenin teorik ve tarihsel arka planını ele alırken, Avrupa Yeşilleri’nin yeşil ekonomi üzerine hazırladığı yazılar somut, uygulanabilir ve reformcu politik önerilerin içerdiği olanakları gösteriyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle