24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 30 Nisan 2011 Cumartesi Anadolu’yu geri istiyoruz... Karadeniz, Ege, Mezopotamya, Akdeniz, Ege ve İç Anadolu’dan yola çıkan kervanlara bazen develer, bazen atlar, bazen de keçiler eşlik ediyor. J ÖZLEM GÜVEMLİ nadolu insanının suyunu, doğasını ve köklerini yaşatmak için Nisan ayında Türkiye’nin dört bir yanından başlattığı “Büyük Anadolu Yürüyüşü” varış noktasına yani Ankara’ya ulaşmak üzere. 8 koldan devam eden yürüyüş başkentte noktalanacak ama asıl eylem bundan sonra başlayacak. Talepleri kabul edilene kadar Ankara’nın ortasında çadır kurup eylem yapacaklar. Evlerinden köylerinden kalkıp yollara düşen insanların ortak paydası; binlerce yıldır uygarlığın beşiği olan Anadolu’nun bugün karşı karşıya kaldığı eşi görülmemiş yıkım. Şu an Ankara’ya doğru süren yürüyüş herkesin katılımına açık. Yürüyüş tümüyle bireysel ve gönüllü çabalarla örgütlendi ve hiçbir kurum, kuruluş bu eylemin paydaşı ya da düzenleyicisi değil. Gönüllerin çabaları ile sadece Anadolu insanının feryadını yazıya döken yürüyüşe çağrı metni ve nette tıklanma rekoru kıran “Anadolu’nun isyanı” isimli bir video hazırlanıp çoğaltıldı. Topraklarına, Manifesto niteliğindeki sularına kısaca doğa çağrı metni insanların neden yollara düştüğünü anaya sahip çıkmak gayet açık ve dramatik bir için yollara düştüler. şekilde gözler önüne Hedefleri Ankara’ya seriyor. “Son on yıl içinde tüm sularımız enerji ulaşmak ve bir sonuç şirketlerinin eline geçti. Üzerlerine binlerce HES ve alana kadar eyleme baraj kuruluyor” satırları devam etmek. ile başlayan “durum analizi” şöyle devam Anadolu’yu geri ediyor: almadan evlerine “ Dağlarımız maden dönmeyecekler... şirketleri tarafından parsellendi, delik deşik ediliyor. Yaşamımız, nükleer ve termik santrallerle tehlike altında. Feryadımızı duyan yok. Binlerce yıldır ekip biçtiğimiz tohumlar, yok olmaya başladı. Ormanlarımız, parça parça kesiliyor. Bu yıkım sonucunda, tüm insanlığın ortak mirası, dünyanın en eski yerleşim yerleri sular altında kalıyor. Sayısız hayvan ve bitki türünün nesli tükeniyor.” Bu satırlar, sadece Anadolu coğrafyasının değil bir ülkenin geleceğinin de büyük bir tehditle karşı karşıya olduğunu vurucu bir şekilde ortaya koyuyor. Çağrı metninde dikkat çekilen diğer önemli nokta insanların artık doğduğu bereketli topraklarda artık doyamıyor olması. Bu sürecin kentler üzerinde yarattığı baskıya, maddi ve manevi bedellere işaret edilerek aslında bu mücadelenin sadece Anadolu insanının değil hepimizin olduğunu gösteriyor. Çağrı metninde tabiki bu ülkeyi yönetenlere de eleştiri var: “Yalnızca bir avuç insanın menfaatini gözeten bu düzen, A doğayı, insanları ve kültürümüzü hiçe sayarak Anadolu’nun dört bir yanını işgal etmeye devam ediyor. Bu toprakları yönetenler, bu yıkıma karşı çıkanların çığlığına kulak tıkıyor ve yıkımı daha da çoğaltıyor. Anlıyoruz ki, onların gözünde artık köklerimizin hiçbir değeri yok. Biliyoruz ki, her şeyimizi kaybettiğimizde, çalışıp yeniden ayağa kalkabiliriz. Ancak doğamızı kaybettiğimizde asla! Vicdan sahibi herkesle buluşarak 40 gün 40 gece Anadolu’yu arşınlıyoruz ve nehirler gibi akarak Ankara’ya yürüyoruz. Suyumuzu, doğamızı, köklerimizi ve Anadolu’yu geri alana kadar, dönmüyoruz.” Ne istiyorlar? Peki, köylerine geri dönmemekte kararlı olan bu insanlar ne istiyorlar? Aslında hepizimin yaşamını doğrudan etkileyecek talepleri var. Doğayı bir meta olarak gören kalkınma modeli terk edilmeli, “doğa anamızın yaşama hakkı‘ anayasal güvence altına alınmalıdır. “Her insan doğduğu yerde doyabilmeli” ilkesinden yola çıkarak, kırsalda yaşayan insanların büyük kentlere göçünü engelleyecek düzenlemeler hayata geçirilmelidir. Kırsal yaşamımızı, kültürel mirasımızı ve biyolojik çeşitliliğimizi tehdit eden, kâr hırsıyla hazırlanmış HES ve baraj projelerinin tamamı durdurulmalıdır. Ormanlarımızın yok olmasının önünü açacak 2B yasal düzenlemeleri derhal geri çekilmeli, ormanların özelleştirilmesine dair hazırlıklar durdurulmalıdır. Ne koruma alanlarını, ne tarım alanlarını ne de canlı yaşamını dikkate alan madencilik faaliyetleri durdurulmalı. Tüm canlı yaşamını tehdit eden hibrit tohumların, GDO’lu ürünlerin ve üretimde kullanılan her türlü kimyasal maddenin kullanımı durdurulmalıdır. Sosyal ve ekolojik maliyeti gözardı edilerek planlanan ve şehirlere daha büyük göç dalgalarının gelmesine yol açacak otoyol, köprü ve konut projeleri durdurulmalı. Termik santraller ve nükleer santral yatırımları derhal durdurulmalıdır. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın izniyle, doğayı yok eden şirketler tarafından finanse edilen özel firmalar tarafından hazırlanan ÇED raporları ve buna izin veren ÇED Yönetmeliği derhal iptal edilmelidir. Tüm koruma alanlarını ticari yatırımlara açan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı geri çekilmeli, Yenilenebilir Enerji Kanunu derhal iptal edilmelidir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle