02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

5 il Artvin. Bu ilde 25 HES projesine başlandı, 53 proje ise fizibilite aşamasında. 1971 yılında dünyanın sayılı güzelliğine ev sahipliği yaptığı için Milli Park ilan edilen Munzur Vadisi’nde ise Konaktepe I ve Konaktepe II HES ve bunlara su tutmak için yapılacak 6 barajla birlikte toplam 8 barajın yapılması planlanıyor. Cumhuriyet ENERJİ G 5 Ekim 2010 19 Kemal ULUSALER EMO Enerji Çalışma Grubu Üyesi HES’lerin olumlu özellikleri yok ediliyor Yani bir taraftan HES potansiyelinin değerlendirilmemesi, diğer taraftan da yapılan projelerde ciddi çevre sorunlarının yaratılması söz konusu. Tüm bu HES projelerinin gündeme gelişinde konuyu enerji kaynaklarımız ve üretim politikalarımız açısından hangi eksene oturtmamız gerektiği önemli bir ayırım noktası. Genel doğrular açısından bakıldığında HES’ler yerli ve yenilenebilir enerji kaynağımız olarak elbette ülkemizin enerji ihtiyacının giderilmesinde önemli bir varlığımızdır. HES’ler ilk kuruluş maliyeti yüksek olmakla birlikte işletme maliyeti çok düşük olup; uzun vadede ucuza elektrik üretim olanağı sağlamaktadırlar. Su kaynaklarının diğer fosil enerji kaynaklarına göre ucuz ve temiz girdi niteliğinde olması da HES’lerin ekonomik değerini artırmaktadır. Toplumsal açıdan değerlendirildiğinde, HES’lerin yenilenebilir enerji kaynakları kapsamında çevreci yöntemlerle elektrik üretim olanağı sundukları da görülmektedir. Teknik olarak da HES’lerin devreye alınıp çıkarılmaları çok kolay ve hızlı olmaktadır. Bu nedenle ani talep artış ve azalışlarında HES’ler ciddi avantaj sağlamaktadırlar. Hidroelektrik santrallarının tüm bu olumlu özelliklerine rağmen yaşadığımız süreçte yapılanlar, kamusal sorumluluk ve planlamadan uzak olarak şirketlerin karlılık temelinde geliştirdiği projeler olması nedeniyle doğal güzellikler, bitki örtüsü, insan yaşamı ve kültürel hayat üzerinde olumsuz etkiler barındırmaktadır. Özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi’nde denetimden uzak, doğa katliamına dönüşen projeler sürdürülmektedir. Tüm bu olumsuzluklar karşısında yöre halkı başta olmak üzere duyarlı kişi ve kurumlar yargıya başvurmakta; ÇED raporlarıyla ilgili sorunlar nedeniyle de bu projelere yargıdan büyük ölçüde yürütmeyi durdurma ve iptal kararları çıkmaktadır. Kamudaki kurumsal yapının büyük ölçüde tasfiye edilmesiyle yaratılan denetim zafiyetine bölgesel jeolojik olumsuz şartlar da eklendiğinde kar amaçlı HES yatırımlarının ciddi faciaları bünyesinde barındırdığı önemli bir gerçekliktir. dönüştürülen elektrik piyasası, kâr arayışındaki sermaye grupları için cazibeli bir alan haline gelmiş, diğer sektörlerden buraya doğru hızlı bir ilgi akışı başlatılmış, ülkenin enerji alanındaki yatırım güvenliği bir yana, garip bir lisans ticareti alıp başını yürümüştür. Oluşturulan yapının bizatihi kendisi, yerli ve yenilenebilir hidrolik kaynaklarımızın değerlendirilmesi önünde engel oluşturmuştur. 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu sonrasında HES projelerine yönelik olarak sürdürülen rant dağıtım anlayışı, gıda şirketlerinden medikal şirketlerine, hatta spor kulüplerine kadar ehil olmayan çok sayıda tüzel kişiliğin HES yapmaya kalkışmasıyla sonuçlanmaktadır. Mevcut yapı çantacılar olarak anılan lisans simsarlarını türetmiş, gelinen noktada kimliği belirsiz şirketler eliyle HES lisansı satın alınmaya çalışılmaktadır. 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun ardından kamunun yeni yatırımları durdurulmuş, HES’ler de bu kapsamda tamamen plansızlığa bı Lisans dağıtımı işlemleri doğal kaynakların özel şirketlere devri anlamına gelmesi nedeniyle Anayasa’ya aykırılık içeriyor. Konuyu mühendislik projesi olarak ele alan yaklaşım, toplum sosyolojisi ve insan etiği ile bağdaşmıyor. de bu kapsamda tamamen plansızlığa bırakılmıştır. Anayasa’daki doğal servet ve kaynakların mülkiyetlerinin devredilemeyeceğine ilişkin açık hükme rağmen, ülkemizin hidrolik kaynakları, su kullanım hakkı ve lisans dağıtımıyla pazarlanmaktadır. Yapılan işlem doğal kaynakların özel şirketlere devri olması nedeniyle açıkça Anayasa’ya aykırıdır. Günümüzde suya erişim ve temiz su kaynaklarının adil kullanılması en temel insan hakkıdır. Sorun enerji üretimi adı altında su havzaları ve su hizmetlerinin ticarileştirilerek şirketlere devredilmesi, yani insanların akarsuları ve derelerinin metalaştırılması sorunudur. Neticede, çarpık bir anlayışla dayatılan HES yatırımlarını, enerji üretiminde bir zorunluluk olarak değerlendiren ve insanların duyarlılıklarını görmezden gelerek, konuyu sadece mühendislik projesi temelinde ele alan yaklaşımların ne toplum sosyolojisi ne de insan etiği ile bağdaşması mümkün değildir. ? Ucuz elektrik olanağı yok ediliyor HES’lerin serbest piyasa mantığına teslim edilmesi, hidrolik kaynaklardan ucuza elektrik sağlama olanağını da ortadan kaldırmaktadır. Bu durumun en somut göstergesi, kamu tekeli döneminde HES’lerden ucuza yapılan üretim ile pahalı kaynaktan sağlanan üretimin paçallanması yoluyla maliyet dengelemesine gidilmekte iken, bugün “dengeleme ve uzlaştırma sistemi” olduğu söylenen elektrik borsasında ucuza üretilen elektrik yüksek kârlarla satılmaktadır. Yüksek getiri vadeden, kamu üzerinden tahsilat garantili bir alan haline rakılmıştır. Oysa ülkemizin hidrolik kaynaklarının bedellibedelsiz olarak santral kurmak üzere özel ellere bırakılması, Anayasa’ya ve kamu yararına aykırıdır. Piyasacı yapılanmanın tahribatı Sonuç olarak, enerji alanında yaratılan piyasacı yapılaşma, yenilenebilir hidrolik kaynaklarımızın çevreye duyarlı bir şekilde değerlendirilmesi önündeki en büyük engeldir. HES’ler ısa bir aradan sonra yeniden merhaba. Cumhuriyet Enerji Eki bildiğiniz üzere bir süre yayınına ara vermişti. Yaşanan krizin teğet geçmediğinin bir kanıtı olarak, elbette ekonomik nedenlerle zorunlu bir ara idi bu. Yüzyılın en uzun krizlerinden birini yaşıyoruz. Neredeyse 3 yılı devirmek üzere olan ekonomik kriz son verilere bakılırsa daha da sürecek. Dünyalı, “dibe vurduk, yüzeye çıktık” derken çalkantı içerisinde bocalayıp duruyor. Ve bir türlü kara görünmüyor. Üstelik bu çalkantılı denizde özellikle yoksul ve orta sınıf tüketiciyi daha da denizin dibine çekecek küresel kapitalizmin piyasalaşma uygulamaları tüm hızıyla sürmekte. Böylesi bir ortamda kamuoyuna doğru bilgileri ve halktan yana analizleri aktaracak bir yayın organına ihtiyaç giderek artmakta. İşte bu ihtiyaca yanıt vermek üzere Enerji Eki’nin yayıncıları tüm sıkıntılara rağmen “Battı balık yan gider” deyip, krizin dalgalı sularına yeniden atladılar. Bu zor ve meşakkatli yolda fedakarlık yapıp, emek veren mutfaktakilere başarılar diliyorum. Mutfak dedim de, mutfaktaki arkadaşlar neredeyse bir ay öncesinden bu sayıdaki yazı için çağrıda bulunmuşlardı. Ben de hele biraz zaman geçsin, referandum oylaması yapılsın, gündemi kaçırmayayım derken yine son güne sıkıştırdım. Beklediğim, kaçırmak istemediğim gündem neydi? Referandum dediğimiz zımbırtının sonucunda ne oldu? Bir kere oylama gününe kadar “hayır” kampanyası çalışmalarında meramımızı yeterince anlatamamışız ki oylamadan “evet” çıktı. Sonuçta “evet” çıktığına göre durumu en iyi anlatan Başvekilimiz olmuş. Durum bunu gösteriyor. Anlatmaktan anlatmaya fark var tabii. Aklın hegemonyasından kurtulmuşların istirahat buyurduğu bir akıl hastanesinde teftiş varmış. Teftişte bulunan Başhekim bir ara bir köşede bir grubun bir rakam söyleyip ardından gülüştüklerini fark etmiş. Yanlarına gitmiş ve “Bir rakam söylüyor ve gülüyorsunuz. Nedir bunun anlamı?” dediğinde; gruptan biri “Bizler bildiğimiz fıkraları numaraladık. İçimizden biri bir rakam söylüyor biz de bu fıkrayı hatırlayıp gülüyoruz” demiş. Başhekim, “Aaa çok güzel. Peki bir rakam da ben söyleyeyim bakayım: 3” demiş ve ardından beklemiş, beklemiş, ama çıt yok. Sonra “5” demiş. Yine çıt yok. Sonra “7” yine ses yok. Dayanamamış patlamış: “Niye gülmüyorsunuz?” İçlerinden uzun boylu olanı yanıt verme cesareti gösterip, “Eee, şey Başhekimim” demiş: “Anlatmaktan anlatmaya fark var tabii.” Şaka bir yana medyası ile mitingleri ile devletin olanakları ile her gün her saat vatandaşın gözünün içine baka baka yıkım politikalarını anlatan piyasacı sistemin yanlışlarını deşifre etmek için bir iki kez vatandaşın ayağına gitmek yetmiyor. Her gittiğinizde sizi dinleyip, “Haklısın” dese de bu hak veriş siz devamlılık sağlayamayınca kısa sürede flulaşıyor. Unutuluyorsunuz ve sorunlarını unutuyorlar. Samsun Tekkeköylülere mobil santralları anlatan, mitingler düzenleyen, yetinmeyip bir de kitap yazan Metin Telatar herhalde Tekkeköy’den çıkan “Evet”e bir anlam veremiyordur. Anlatmaktan anlatmaya fark var Metin kardeşim. Bak Başvekil nasıl anlatıyor ve nasıl anlaşılıyor. Sonuçta bıkmadan usanmadan anlatmak lazım. Bizler de işte bunun için buralardayız. Sonuçta bu halk da “ayak bağı” olduğumuz sistemin taşeronlarının, kendilerini nasıl kandırdıklarını, argo deyimle nasıl kazıkladıklarını anlayacak. Ne zaman mı? Karpuzu kesip çürük çıktığını gördüğü zaman. Bektaşi’nin canı karpuz çekmiş. Manava, “Nasıl karpuzların iyi mi?” diye sormuş. Manav “Kurabiye gibi abi” yanıtını verip, karpuzu Bektaşi’nin koltuğunun altına sıkıştırmış. Eve gelip karpuzu kesince berbat bir koku ile karpuz kendini salıvermiş. Ertesi sabah Bektaşi apar topar karpuzu kapıp doğru manava gidip, “Manav, seni tebrik ederim” demiş. Manav afallamış “Hayırdır, niçin?” “Ulan hergele nasıl oluyor da delmeden, kesmeden bu karpuzun içine ettin? Vallahi bravo, tebrik ederim.” 12 Eylül Anayasası’nı, delmeden, kesmeden “ kurabiye gibi valla” diyerek, koltuğumuzun altına sıkıştırdılar. Yerseniz diye… K Yerseniz...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle