22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 ‘Haydi Karına Koş’ günlük sorunlardan uzaklaştırıyor ELEŞTİRİ Eren AYSAN 4 Mart 2011 Cuma 348 Gülmeyehazırlanın meni Ali Hürol, “Bazı oyunlar vardır, izleyiciye birtakım mesajlar verir. Bazı oyunların da işlevi çok önemlidir. ‘Haydi Karına Koş’, işlevi bakımından çok önemli bir oyun. İşlevden kastım şu: Sanatseverler bu oyunu izlerken, biraz olsun sıkıntılarından arınacaklar” sözleriyle, oyunun komedi türünde olduğuna ve izlerken alt metinde bir ileti kaygısının aranmaması gerektiğine işaret ediyor. Tiyatroya bir ömür adayanlardan Ali Hürol. Ankara Devlet Konservatuvarı’ndan mezun olduktan sonra Devlet Tiyatroları’nda (DT) sanatçı olarak göreve başlamış. Kısa süre sonra da DT’den ayrılarak, Ankara’da kendi adına, Ali Hürol Tiyatrosu’nu kurmuş bir isim. Meslek yaşamında, çocuk oyunları dahil, çok sayıda oyunun yönetmenliğini yapan Hürol, tiyatro camiasında “en iyi komedi türü oyun yöneten yönetmen” olarak da biliniyor. ‘Bir KuğuKadının Varoluş Dansı: Siyah Kuğu R ollo May, Yaratma Cesareti adını verdiği çalışmasında, yaratıcılığın incelenmesinin en büyük zorluklarından biri olarak, yaratıcı ile dünya arasındaki esrarlı, çözümlenemeyen karşılaşmayı gösterir. “Ara nokta” olarak vurgulanan yaratıcılık mücadele alanıdır. Sanatçı, evrenin anlamsızlığını, sessizliğini “var” ederken, anlamı bulana, gürültü çıkarana kadar da “yokluk”la boğuşur. Peki nedir bu çileli yolun sırrı? Neden herkes bir gün esin perisiyle karşılaşacağı, asude günlerin özlemini duyar? Neden ıstırap yolunda var olmak için savaşır? Philip Kaufman’ın yönettiği, “Düşlerin Efendisi”nde, Marguis de Sade’ın yaşamından yola çıkılarak, yazarla yazma eylemi arasındaki ilişki, unutulmaz film kareleriyle özetlenir. Sade yaşamaya mahkum edildiği hapishanede, elinden kalemi alındıktan sonra, çarşafa kanı ve dışkısıyla, giysilerine, son olarak da bedenine tasarımlarını aktarır. Çılgınca yazma isteğinin, emeğinin ardında var olma çabası ve sınırsız arzu bulunur. Krizin etkileri Hürol, Türk tiyatrosunun önemli bir sorununa da parmak basıyor. Ekonomik krizin de etkisiyle günümüzde yurttaşların tiyatroya, 196070’li yılların aksine daha az ilgi gösterdiğini vurguluyor. Hürol, “Ne yazık ki seyircinin tiyatroya ayıracak parası çok az. Bu nedenle de onu evinden çıkarabilecek, tiyatroya gelmesini sağlayacak oyunlar tercih ediliyor. Vodviller (komedi) gibi...” diyor. SELDA GÜNEYSU A NKARA Ankara Devlet Tiyatrosu’nun (ADT) yeni oyunu “Haydi Karına Koş”, “izleyiciyi güldürüp, günlük sıkıntılardan uzaklaştırmayı” amaç ediniyor. Oyunun yönet ‘Seyircitene üseçıkıyor’ “Haydi Karına Koş”, diğer oyunlardan farklı. Çünkü bu oyunun amacı “salt izleyiciyi güldürmek.” Hürol, “Neden salt güldürüyü amaç edinen bir oyunu sahneleme gereği duydunuz” şeklindeki sorumuza, şu yanıtı veriyor: “DT bünyesinde yalnızca bir sezonda yüzlerce oyun sahnelenir. Bu anlamda geniş bir yelpazedir, çok iyi bir okuldur DT. İyi bir komedi yazarı olarak da bilinen Ray Cooney’in yazdığı bu oyun, o okulun, DT’nin, teneffüs oyunlarından bir tanesi. İzleyiciye, ‘Günlük yaşamına bir ara ver. Oyunu izledikten sonra devam et yaşama kaldığı yerden’ mesajı veriyor aslında. Yani bazı oyunlar vardır, izleyiciye birtakım mesajlar verir. Bazı oyunların da işlevi çok önemlidir. ‘Haydi Karına Koş’, işlevi bakımından çok önemli bir oyun. İşlevden kastım şu: Sanatseverler bu oyunu izlerken, biraz olsun sıkıntılarından arınacaklar.” Hürol’a, “Oyunu özel kılan bir karakter var mı? Bilindiği gibi bazı oyunlar vardır ki, salt karakterleriyle anılırlar” diye sorduğumuzda da, “Hayır öyle bir karakter yok. Çünkü oyunun yazarı çok usta. Tam bir denge içinde kurgulamış oyunu. Bir sistematik oluşturmuş. Biz de bu sistematiği çözüp, ona uygun sahnelemeyi amaç edindik” yanıtını veriyor. Oyunda, iki kadınla birden evlenen John’un, bir kaza sonucu tüm gizlediklerinin açığa çıktığının anlatıldığını söyleyen Hürol’a, “Günümüzde de benzer durumlar var aslında. Yani biri imam nikâhı olmak üzere iki kadınla evlenen erkeklerin başına da çok komik şeyler gelebiliyor. Böyle de düşünebilir miyiz” diye de soruyoruz. Bu düşüncenin “çok zorlama olacağını” belirtiyor Hürol; “Çünkü oyun bizi değil, başka bir yeri anlatıyor” diyor. Aynı ihtiras bu defa Darren Aronofsky’nin yönettiği; Nathalie Portman, Winona Ryder ve Mila Kunis’in başrollerini paylaştığı “Siyah Kuğu” adlı yapımda, bir balerinin rolü anlama, kavrama, oynama serüveninde aktarılır. Kuğu Gölü balesi seçmelerinde Nina, saflığı ve zarafetiyle beyaz kuğu kimliğini avucunun içine alır. Ama siyah kuğu olma yolunda, boğuşması gereken karanlık koridorlar çok uzundur. Her şeyden önce kötülüğün şehvetini anlaması, kavraması, siyah kuğu özelliklerini taşıyan dansçı Lily’le hesaplaşması gerekmektedir. Yaratıcılığın izindeki genç kız Nina, rolün kimliğini kazanma serüveninde, kendi iç çatışmasını da yapmakla yükümlüdür. Zaten yapıma incelik kazandıran da bu büyülü zihinsel kendini bulma arayışı... Nina, kalpten bedene akan bir dansçı olma yolunda, hem eski bir balerin olan ve yaşamını kızına adayan annesiyle, hem de rolünü elinden aldığı eski başbalerin Beth’le savaşır. Bir anlamda her iki “anne figürü”nden de kurtulmanın yolunu bulması gerekmektedir. Psikanalitik açıdan yorumlarsak, baba olarak da oyunun yönetmeni Cassel’i görebiliriz. Korktuğu, saygı duyduğu, içten içe âşık olduğu Cassel’in karşısında siyah kuğu görünümünde büyük bir rakibi vardır. Klişe olarak algılanabilecek konuyu yönetmen son derece etkileyici bir biçimde yorumlamış. Göstergeler akılcı yerleştirilmiş. Nathalie Portman’ın da oyunculuğuyla Oscar’ı hak ettiğini söylemek gerekiyor. İzlenmesi gereken bir yapım…
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle