26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

11 Mart 2011 Cuma 349 21 SOKAK PANOSU Ali ABALI [email protected] Gürbüzatik, çocukluğunun ve gençliğinin başkentini, ‘Misket’te anlattı EskiAnkara’nınizleri SELDA GÜNEYSU Çamur İçindeki Yaya Geçidi NKARA Ulus’un arka sokakları, bu sokaklarda 1950’li yıllarda sürülen yaşamlar İnci Gürbüzatik’in “Misket” adlı kitabında dile geldi. Gürbüzatik, çocukluğuna dair her şeyi, eski Ankara’yı da katarak, kitabında anlattı. Kitapta, haritalarda bile göremeyeceğimiz Tayyare Sokak’ı, bu sokaktaki Menekşe Teyze’nin evini, dut ağaçlarını sanki hâlâ yerlerindeymiş gibi işledi. Yalnızca geleceğe Ankara’dan “geleceğe belge bırakmak” için... Gürbüzatik ile “Misket”i ve anılarındaki Ankara’yı konuştuk: Kitabınıza ‘Misket’ adını vermenin özel bir anlamı var mı? Kitabı yazarken, adının ne olacağı hakkında çok düşündüm. Sonra çocukluğuma dair anılar beni cezbetti. Oyuncaklarımız yoktu, yaratıcı oyunlar oynardık. Çelik çomak mesela. Olmazsa, 1020... Misket oynardık. Misket bulamazsak, sonbahara doğru cevizlerden misket yapardık. Arkadaşlarımız, eğer bulabilirlerse bu cevizlerin içini oyar, zifte boyarlardı. Taş gibi olurdu. Çok çeşitli misket oyunlarımız vardı ve ben ustalaşmıştım. Kızlar ve erkekler aynı oyunları oynardı. Hiç kızerkek ayrımı yapmazdık. Birlikte futbol da oynardık. Misket şarabı vardı çocukluğuma dair anımsadığım. Çelimsiz, zayıf çocuklara iştahı açılsın diye içirirlerdi birkaç yudum. Şimdilerde bu tabii hem günah, hem de ayıp sayılıyor olsa gerek... Misket elması ağaçları da çok özeldir yaşamımda. Ankara’nın o al yanaklı, küçük elması... Şeffaftır onun etli kısmı. Şimdilerde nerede A Y ıllardır giderilememiş bir sorunu aktarmak için yazıyorum. Eskişehir yönünden gelip Bahçelievler kavşağında otobüsten indiniz; 7. Cadde’ye yürümek üzere yolun karşısına geçtiniz. Milli Kütüphane’nin köşesindeki Gökkuşağı büfesinden karşıdaki Adnan Ötüken Parkı’na geçmekte kullanılan yaya geçidi için yolun ortasındaki refüjde boşluk bırakılmış; ancak yaya geçidinin bu kesimi yol düzeyinin altında kaldığı için oraya biriken pislik, toprak vb., yağmur yağdığında çamura dönüşüyor ve içinden yürümesi olanaksız oluyor. Ya bu geçidin o kesimi yol düzeyine getirilmeli ya da refüjde boşluk kalmayacak biçimde orası kapatılmalı. Yayalara zorluk yaratmanın ötesinde çok kötü bir görünüm sergiliyor. Saygılarımla... Prof. Dr. Türker Mirata Emekli ODTÜ Öğretim Üyesi satılır, var mıdır misket elma ağaçları? Varsa neredeler? Keşke her evin bahçesinde olsa. Bu hayal mi? Hayalse bile ben kuruyorum. Çocukluğunuzda sizde iz bırakan ağaçları şimdilerin Ankarası’nda görebilmek mümkün değil ne yazık ki... İthal ağaçlar yerine kendi ağaçlarımızı dikelim diyorum ben. Alıç ağaçları vardı mesela eskiden. Boy boy akasyalar... Şimdi onlar bir bulmacanın yok edilen parçaları gibi. Kentin belleğine dair ne varsa yok edildi. Biz ise bu durumlara seyirci kalıyoruz. O kadar çok ağaç kesiliyor ki şimdi. ‘Misket’i yazma fikri nasıl ortaya çıktı? İnsan kimi zaman derin düşünür. Kendi kendisiyle başbaşa kalmak ister, dalar gider ya... Ben de öyle bir ruh haline sahiptim kitabı yazmadan önce. “Ne hatırlıyorum es kiye dair” diye soruyordum kendime. Soru hep aynı yere işaret ediyordu. “İşte” dedim, “Benim tarihimin başlangıç yeri burası, Tayyare Sokak.” Aslında bir öykü olarak başladım yazmaya. Ancak bir yola çıktığınızda, ki o yer belleğinizse eğer, işin içinden çıkamıyorsunuz. Bir anı sizi başka anılara götürüyor. Oradaki bir koku mesela. Tezveren Sultan’ın dutları... Dut yemeyi hiç sevmem. Çünkü o kadar yüksekti ki ağaçlar, biz hep yere düşen dutları yerdik, mezar toprağının üzerindeki. Kitabı yazarken gidip gördüğüm o sokak, Tayyare, ilkin dut ağaçlarıyla karşıladı beni. İçimde alabildiğine bir sevinç. Menekşe Teyze’nin evi menekşe rengine boyanmıştı, sanki ben gideceğim diye. Tüm bunları yazmam gerekliydi. Çünkü bunlar sadece benim anılarım değildi. Pek çok kişiye aittiler. Yine Cinnah Caddesi Bu panoda başkentin bir zamanlar en gözde fakat bugünlerde en fazla sorunları olan Cinnah Caddesi’nden söz etmek zorunda kalmış bulunuyoruz. Bilindiği gibi Kuğulu Park’ın altüstgeçide dönüşmesinden sonra Cinnah Caddesi tek yöne çevrildi. Atakule’ye gelinceye kadar artık arabaların sürat yarışı yaptıkları bu cadde daha önce de ifade edildiği gibi açık otoparka dönüşmüş görünümde. Bu caddede kullanılması çok zor üç altgeçit vardır. Yurttaşlar çuğunlukla bu caddeden karşı tarafa geçebilmek için adeta cambazlık yapmak zorundadır. Yine bu cadde üzerinde üç tane otobüs durağı bulunmaktadır. Bu otobüs durakları nedense taksi ve özellikle ticari arabaların park yeridir. Böylesine adı Protokol Caddesi olan Cinnah Caddesi’nde nedense trafik polislerine rastlamak olası değildir. Ama durakların ortasında olan Pilot Sokak’ın başında belli saatlerde bir polisimiz hazırdır. Nedeni de Pilot Sokak’ta ikinci sırada Emniyet Genel Müdürü’nün lojmanı bulunmaktadır. Pilot Sokak tek yön trafiğe açıktır. Sayın genel müdürün gidişlerinde ters yönden çıkan arabasına yol vermek için bir polis Cinnah Caddesi’ne çıkmaktadır. Bu polisimizin görevi sadece budur. Durağı tamamen kapatan arabaları onlar da seyrederler. Cinnah Caddesi’nin çıkışında üç yol vardır. Birisi Hoşdere’ye, diğeri Çankaya Köşkü’ne doğru, ortadaki ise Simon Bolivar Caddesi’nedir. İşte bu ortadaki Simon Bolivar Caddesi için trafik ışığı önceleri 20 saniyelik yol veriyordu, şimdi 30 saniyeye çıkarıldı. Buna rağmen sabah ve akşam saatlerinde trafikte orta yola çıkışta yığılma görülüyor ve geçiş için dakikalarca bekleniyor. Özetle Cinnah Caddesi, protokol yolu değil, azap yolu olmuştur. Asuman G. ‘Anıtkabiryolculuğunu heyecanlaizledik’ Kitabınızda Ulus ve civarını anlatıyorsunuz, eski Kızılay nasıldı, ya da Anıtkabir? Atatürk’ün naaşının Etnografya Müzesi’nden Anıtkabir’e taşındığı günü çok net hatırlıyorum. Çok büyük bir tören yapıldı o gün. Ankaralı Ulus’ta toplandı. İstanbul Bankası’nın oradaki yüksekçe bir binanın terasına çıktık. Heyecanla izledik naaşın geçişini. Sonra da resim derslerinde Anıtkabir’i resmetmeye başladık. Demek ki Anıtkabir artık yaşamımıza girmişti o dönemde. Kızılay ortaokul ve lise dönemlerime denk gelir. Cumartesi günleri okula giderdik, yarım gün. Oradan da doğru sinemaya. Kızılay binası çok önemliydi bizim için. Sevgi Soysal’ın öyküsünde söz ettiği gibi... İyi ki anlatmış Soysal, belge bırakmış bugünlere.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle