27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Ankara 292/5 Şubat 2010 ANKARA ANKARA Talât HALMAN oplumumuz, yeni bir “iç yıpranma çağı” yaşıyor. Cumhuriyet tarihimizde zaman zaman gördük bunu. Ama şimdiki yıpratma stratejisi, nadiren bu kadar kıyasıya yıkıcı olmuştu. Ulusal varlığımız ve güvenliğimizin böylesine sarsıldığı görülmediydi.İnançlara ve sadakatlere, ideolojik tercihler ve kişisel çıkarlara göre, bugünkü bunalımların yorumu çok farklı olabiliyor. Bu yıpratmaları, değişik açılardan, yararlı görenler var. Ama, genel davranışa bakılırsa, “demokrasinin doğası gerektiriyor böyle didişmeleri, saldırı ve sarsıntıları” diye düşünenler az değil. Yıpratma olaylarının hangileri tehlikeli, AKKARA Yıpratmalar hangileri isabetli, söylemek zor. Yine de, gerçekleri tespit ve teşhis etmek kolay. 2010’a girdiğimizde, önceki on yılda birkaç temel kurum ile iktidar odakları bir hayli zedelendi. Haklı eleştirilerin yanı sıra hınzır komplolar da aldı yürüdü. Kimisi meşru (ya da öyle görünen), kimisi göz göre göre gayri meşru niyetlerle, bazen furya hâlinde, bazen sinsi sinsi, zayıflatma hatta yıkma girişimleri oluyor. En âşikâr hedefler: Atatürkçülük Adalet Laiklik AKP Sol T Basın Bu altı güç odağının her birisinin kendisinde (başkalarına yüklenemeyecek, atfedilemeyecek) hatalar yüzünden zayıflamalar olmadı ve olmuyor değil. Ama, demokratik özgürlükler kalkanı arkasına saklanarak, haklı haksız saldırılarda bulunanlar, bir yıpratıcılık stratejisi gütmektedir. Ne var ki yıpratma hareketleri, bazen gizli gizli, ima yoluyla, iftiralarla, hile ve desiselerle yapılıyor. Açıktan açığa olanlar da, gizliden gizliye gerçekleştirilenler de, nice açılardan zararlı olabiliyor. Ve bazıları tehlikeli. Türkiyemiz iç ve dış tehditlerle karşı karşıyadır. Kurumlarımızı ve bazı değerlerimizi yıprat(tır)arak toplumumuzun sarsıntılara uğramasına olanak sağlıyoruz. Güvenimiz cılızlaştığı ölçüde güvensizliğimiz vahimleşmektedir. Biz hâlâ demokrasinin acemisiyiz. Karamsarlık, kötü niyet, kuşku, kavga ve kötüleme (beş kara k) kafamızı ve kalbimizi zehirlemeyi sürdürüyor. Kendi didişmelerimizle ve birbirimizi acımasızca yıpratışımızla bayram sevinci yaşattırıyoruz yakın ve uzak düşmanlarımıza. Uyum içinde bir Türkiye sentezi geliştirmek varken, bölünmek için çoğumuz elimizden geleni yapıyoruz. SigarayaKitakse H DOĞRU SÖZE NE DENİR? ki Türk musikisi üstadı –Neyzen Niyazi Sayın ile Tanburi Necdet Yaşar– Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2009 yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü alırken yaptığı ilginç konuşmada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan soruyordu: “Yabancı popüler müziğin tüm kayıtlarını ezbere bilip de bir bir sayabilen gençlerimizden kaç tanesi, acaba bizim klasik musikimizin bestecilerinden üçünün ismini verebilir?” Büyük çoğunluk veremez. Çünkü toplumumuzun oldukça kalabalık (ve genç) bir kesimi, ABD müzik endüstrisinin ve reklamcılığının hegemonyası altına çoktan girmiştir. Buna karşılık, bizim eğitim sistemimizin kendi kültürümüzü ve sanatlarımızı doğru dürüst öğretemediği acıklı bir gerçektir. Toplumumuzun taptığı “çağdaş ilah” olan televizyonlar da böyle önemli bir işlevi –gerçekleştirmek şöyle dursun– tasarlamayı düşünemiyor bile. Geleneksel sanatlarımızı bugüne yeniden kazandırmak, çok özgün ve ileri bir kültür stratejisi gerektirir. Bu uğurda çalışacak uzmanlarımız parmakla sayılacak kadar az olduğu gibi, bu yolda kafa yoranlar da yok gibi. Çağdaşlaşma, ne yazık ki, on yıllardır, bazı kesimlerde kendi kültür değerlerimizi inkâr etmekle sağlanır diye düşünüldü. Yakın bir tanıdığım, radyoda ne zaman halk müziğimiz başlasa, bir hışım, âdeta küfrederek, programı sustururdu. Daha kırk yıl önce, Batı klasik müziğini baştacı etmiş bazı işgüzarlar, Türk klasik musikine karşı bir karalama kampanyasına giriştilerdi. Yirmi yıl önce bir Batı sanat müziği İ ayırlı işlerin bazen abuksabukluklara yol açtığı görülüyor. Ülkemize getirilen sigara yasağı, yürekten alkışlanacak bir başarıydı. Hem toplumumuzun bugünkü sağlığı, hem de gelecek nesilleri korumak bakımından en yararlı yasak.Ama, sigarayı sahneden uzak tutmak, saçma sapan bir işgüzarlık. Üstelik, tiyatro sanatına darbe vurmak gibi kuşkular düşürüyor insanın yüreğine. TV’de gösterilen eski filmlerdeki sigara görüntülerinin üstü ne idüğü belirsiz bulut bozuntularıyla örtülüyor. O da bir maskaralık ki deme gitsin. Demek ki, bundan böyle, sigara TV’de ve sahnede yasaklı olursa, her türlü içki görüntüsü de yasaklanmalı. Çünkü içki de sigara kadar zararlı değil mi? Peki, televizyonda yerli ve yabancı filmlerde de, halkımızı çoluk çocuk “ulusal tutsaklar” hâline getirmiş olan dizilerin bazılarında da, akla hayale gelebilecek her türlü silah –bıçak, tabanca, top tüfek– insanları gözler önünde öldürüyor ya... O silahlar da uydurma bulutlarla örtülmeyecek mi? Sigara, sağlığa zararlı olduğu için gözlerden ırak olacak da öldürücü silahlar, rahat rahat cinayet işlemeyi sürdürebilecek mi? Sanatı ve gerçekleri örtmek, akıldışı bir davranıştır. Sigara yasağını candan destekleyen ve alkışlayan bizler, şimdi tiyatroya uygulanmak istenen yasağı heyecanla kınıyoruz. BalyozMolozPsikoz ilimizde “oz” ile biten sözcüklerin garip bir kaderi vardır. Birçoğu Rumcadan, kimisi Fransızcadan gelmiştir; bazıları argomuzun icadıdır. Son zamanlarda dillere destan olan “Balyoz” Elence kökenli. Devletimiz ve demokrasimizin kafasına balyoz gibi inecek bir tehdit, tertip, tehlike. Doğru bir iddia mı, uydurma mı, aldatmaca mı? Kim bilir? Birileri biliyor olsa gerek. Sonunda ne idüğü belli olacak mı, sanmam.Ama, apaçık bir gerçek şu: Toplumumuzda paçozlar, kokozlar, molozlar, yellozlar, kokorozlar, kıtipiyozlar kol geziyor. Olur olmaz insanların elinde yalan yanlış kozlar var. Eskiden cavalocoz dediklerimiz bugün baş tacı, dürüstlerin pek çoğu aforoz ediliyor. Günümüz yapboz, yazboz, toz, narkoz, hipnoz, psikoz, nevroz günü... Çağımız yoz çağ... Yoz yerlerden ve yoz işlerden ne zaman kurtulacağız? Bize olumlu, sevindirici bir metamorfoz ne zaman kısmet olacak? D profesörü bir konferansında şöyle demişti: “Türk sanat musikisi terimi yanlıştır, çünkü o ne Türktür, ne sanattır, ne de müziktir.” Türk kültür ve sanatlarının –gelenekleriyle, yenilikleriyle, doğusuyla batısıyla, kentlisiyle kırsalıyla– hep birlikte, uyum içinde, dört başı mamur bir yaratıcı sentez hâlinde gelişebileceğini görmezlikten gelmek, yaman bir yanılgıdır. Siyasal bilincimizde ve demokrasi yönelimlerimizde anlayışlı bir bileşime doğru ilerlemek zorunda olduğumuz gibi, kültürümüzde de ne sadece dinsellik, ne de salt Batıcılık... Bizim çağdaşlığımız, hem dünyaya, hem de tarihimizdeki ve günümüzdeki öz kültür değerlerimize açık olmalıdır. Bizim özgünlüğümüz, ancak böyle zengin bir sentezle kendini yaratıp yaşatır. 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle