23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 ANKARA AKKARA Talât HALMAN 5 Kasım 2010 Cuma 331 Avrupa Malı Kurban Fesüphanallah! 10 binlerce kurbanlık hayvan getirtiyoruz yurtdışından. Kimisinin fiyatı 20 bin TL. Yurtdışına ödemek zorunda olduğumuz miktar yüzlerce milyon TL. Aklımızca, ithal malı kurbanları keserek, iyi Müslümanlar olarak, sevap işleyeceğiz. Kimin cennetlik olacağını Allah bilir ama, nice vatandaşımız, kurbanlar sayesinde, cennet yolcusu olmayı garanti altına almak hevesinde. Ülkemiz, hayvancılıkta başarılıydı on yıllarca. Şimdi hayvan yoksuluyuz. O yüzden, kurban kesmek geleneğini sürdürebilmek için, sürü sürü hayvan ithal ediyoruz. En çok nereden? 150 yıldan uzun süredir hayranlık duyduğumuz Avrupa’dan. İthal malı anguslar getirtiyoruz. Yabana atmayın, hepsi “lüküs” hayvanlar. Bunca sevap işlemek için, bol bol harcayalım. Memleket et memleketiydi bir zamanlar. Günümüzde et kıt. Adalet adına kurban edilen değerli insanlarımızın sayısı az değil. Ama, dinimizde gelenek olmuş kurban kesmek âdeti zor duruma düştü, çünkü hayvancılığımız gücünü yitirdiğinden, kurbanlık hayvan bulamaz olduk. Gelsin Avrupamalı anguslar manguslar. Peki ama, şart mı hayvan kesmek? Dinimizde farz mı? Yıllar yılı kentlerimizin sokaklarında, caddelerinde, bahçelerinde kurban kanı aktı durdu. Şimdilerde o feci manzaralar epeyce azaldı ama, kurban sendromumuz pek giderilemedi. Kurban kesmek yerine kurbanlık hayvanın değerini “fitre” olarak muhtaçlara, yoksullara bağışlamak da mükemmel bir sevap değil mi? Geçen yıl kurbanların bedeli ortalama 5 bin TL idi. Bu yıl, hayvan kıtlığı çektiğimiz için, ortalama 6 bin TL ödüyoruz. Yurtdışından getirttiğimiz en iri kıyım büyükbaşların fiyatı, 20 bin TL. Kurbanlık hayvan satın alıp kan akıtmak yerine 6 bin lirayı, 12 bin lirayı, 20 bin lirayı fakir fukaraya, yoksul çocuklara yardım amacıyla kullansak, doğru dürüst çalışan hayır derneklerine bağış olarak versek, daha iyi olmaz mı? Avrupa malı kurban değil de, Müslüman Türk usulü yardımseverlik tercih edilecek bir sevaptır. Giysi Demokrasisi Demokrasi’nin özü özgürlüktür. Herkes her istediğini yapmakta serbesttir. Nasıl istersen öyle giyin; canın istemiyorsa hiçbir şey giymesen de olur. Örtünmek de demokratik bir haktır, çıplaklık da. Giyim kuralı, demokraside yasaktır. Birey, her yerde, her zaman, ne isterse onu giyer. Kadın erkek her memur, devlet dairelerinde şortla, spor gömlekle çalışabilir. Mahkemelere kukuletayla girmek serbesttir. Demokratik cenazelerde bikini giyilebilir. Herhangi bir okulda veya üniversitede öğrenciler, palyaço kıyafetiyle derslere katılabilir. TBMM’ye mayo ile girmek, her vatandaşın hakkıdır. Yaşa, varol, demokratik özgürlük! Şiar Yalçın Yedi dil öğrenmişti. Türkçenin en güçlü birkaç üstadından biriydi. Öz babası (eski Maliye Nazırı) Cavit Bey, belki de yanlış bir hukuk kararıyla idam edilmişti. O hukuk doktoru oldu. Şiar’ı evlat edinen Hüseyin Cahit Yalçın, basındaki cesur eleştirileri yüzünden yıllarca takibata uğramış, tutuklanmış, sürgüne gönderilmişti. Şiar bu acı anılardan yılmadı, kendi mücadelelerini sürdürdü. Türkçenin özelliklerini, güzelliklerini en iyi bilen, hataları en tatlı eleştiren dil uzmanımızdı. Her yazısı tadına doyum olmaz bir dersti. Şiar Yalçın’sız dilimiz öksüz. Nasıl Üzülmez İnsan? Bölücüler için ismi üstünde – Taksim. Ülkeyi parçalamak, hiç değilse bir bölgesini kopartmak isteyen birtakım teröristler, kana susamış, haince saldırıyorlar. Bu eylemler, sadece ulusal birliğimizi, halkın güvenliğini ve huzurunu hedef almakla kalmıyor, barış içinde yaşamak isteyen Kürt kökenli vatandaşlara da zarar veriyor. Terörcülük, hiçbir yarar sağlamayan, ölüm ve yıkımdan öteye gidemeyen bir şer hareketidir. Milletçe üzüntümüz derin, yüreğimiz kan ağlıyor. Siyasal liderlerimiz yine kavgalı. Dargınlıklar sürüp gidiyor – karşı karşıya gelip selamlaşmayanlar; yan yana oturup bir çift laf etmeyenler; salonlarda, meydanlarda, türlü türlü mekânlarda birbirlerine verip veriştirenler... Haka Deniz Som Bazı isimler vardır ki sahiplerini tastamam tanımlarlar. Bazılarının adıyla soyadı, anlamları çelişkili gibi görünse de, bir kişiliğin çeşitli yönlerini çok iyi ifade eder. Sonsuzluğa kavuşan Deniz Som’un ilk adı, som ile çatışır gibiydi. Gürül gürül akan sular, nasıl cisim olarak tanımlanabilir? Deniz Som’un kişiliğindeki iki temel özelliği her iki adı, gerçekçi olarak belirliyordu: Deniz gibi gür, akıcı, canlı, hareketli... hem de somut değerlerle yoğrulmuş sağlam bir varlık, som altın gibi. Cumhuriyetimiz –hem gazetemiz, hem de TC.– dört başı mamur bir evladını, sözcüsünü, aydınını yitirdi. Aydınlıklar içinde uyusun. Bir Aydın Şairimiz Mehmet Aydın, 40 yıldan uzun süredir Ankaralı bir şair... 1923 Bayat doğumlu. Ömrünün yarısından fazlasını Anadolu’nun dört bucağında, birkaç yılını da yurtdışında geçirmiş. Sonra Gazi Eğitim’de ve Bilkent’te öğretim üyesi... Türkçesi en güçlü, en güzel olan insanlarımızdandır. 1953’te Varlık’la başlayan yazarlığı ve şairliği 60 yıla yakın. Düzinelerle kitap yayını var: Şiir, inceleme, söyleşi, sözlük, derleme. Tam bir Türk aydını ve Anadolu beyefendisi olan Mehmet Aydın. Atatürkçü eğitimin dört başı mamur bir örneğidir. Bu yıl Ankara’da yayımlanan toplu şiirleri, “Güneşi Paylaşmak” başlığını taşıyor (Karınca Yayınları). Enfes nice şiir bir arada. Mehmet Aydın “Bir Yalnız Şair”de belki de kendini anlatıyor: Bir Yalnız Şair Yalnızlığa tutsaktı kalabalıklarda / Tırmandı dağı taşı / Bir ömür boyu / Yaşamın zorlu yamaçlarıyla / Kıraç bozkırlarda eğleşti / Boz bulanık sulardan geçti / Düş dünyalarında gezindi sınırsız / Bulutlara aşklara tutundu / Hüsranlara uğradı zaman zaman / Tuttukları elinde kaldı / Acılar ve kaygılarla kuşatıldı / Gene de dik tuttu başını Uzattı ellerini / Darda kalmışlara / Göksel varlıklar yerine / İnsanlara koştu / Belini kırıp yoksulluğun / Dünyayı barışa açma / Yurdunu cennete çevirme yolunda / yüreğini ve kendini / Aydınlığın ateşlerinde yaktı retler, iftiralar, sözel saldırılar... Sivil ve askerî yetkililer arasında yine bir gerginlik var. Kutlamalar da fena etkileniyor. Komutanlar, “başkomutan” cumhurbaşkanının resepsiyonuna gitmiyor, onların ayrı resepsiyonunda siviller yok. Devletin üst kademelerinde böyle sürtüşmeler yakışık almıyor. El sıkışma, yine bir geçimsizlik, hatta kavga konusu oldu. Bir hanımla bir beyin tokalaşması, cinsel istekler mi yaratıyor ki bazıları eller birbirine do kunmasın diye uzak duruyorlar? Asabi gerginlik o raddeye geldi ki en değerli ve en kibar başyazar, öfkelenerek çok şiddetli bir eleştiri yazdı ve istifa ederek özür diledi. Ne yazık ki en önemli gazetelerimizden biri, nerdeyse 60 yıldır büyük hizmetler vermiş olan güçlü bir yazardan yoksun kaldı. Toplumumuzdaki didişmeleri gidermek, havayı yumuşatmak, hoşgörü ve barış ruhunu benimsemek zorunda değil miyiz? Uygar yaşamak uğrunda uyum anlayışını geliştirmeliyiz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle