28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Ankara 288/8 Ocak 2010 TiYATRO OYUNLARI Hüseyin’denOsman’a H ? Prof. Dr. Necdet ADABAĞ üseyin (Kerbela), Osman (Genç Osman) oyunlarının başkahramanları. İki ayrı zamanların iki benzer ancak ayrı kişilikleri. Bu iki kişiyi ya da kişilikleri yan yana getirmekteki ereğimiz onları karşılaştırmak olmadığı gibi kişiliklerinin örtüştüğünü ya da ayrıştığını da göstermek değil ki özde örtüşen iki kişilik olarak da görmek olanaklı. Bizimki hizmet etmiş oldukları erek benzerliğini ortaya koymak gibi bir çaba. Aralarındaki yıl farkı göz önünde tutulacak olursa (yaklaşık 1000 yıl) ve zamanın, yaşanmışlıkların insan karakteri üzerindeki etkisi yok sayılmazsa, zaten bu ikisinin benzerliğinden söz etmenin olanaksızlığını görmek de kaçınılmaz. Ne ki bu kadar uzun bir zaman farkına karşın ikisinin de aynı amaca dönük savaşım vermiş olması ilk ağızda Müslüman toplumların değişmemiş olmasını göstermesi açısından önemlidir; öte yandan yaşadıkları toplumları değiştirmek bağlamında aynı malzemeyi kullanmak istemeleri bir başka önemli noktadır. İktidar amaç değil, araçtır Oyunlar dikkatlice izlenecek olursa yazarların (sırasıyla Ali Berktay ve A. Turan Oflazoğlu) yapıtlarını kaleme alırken sanki birbirlerine danışmışlar gibi aynı malzemeyi kullanmış olduklarını görürüz. Bu malzeme siyasal, toplumsal dizgenin yozluğunda ya da Shakespeare’nin dediği gibi “çürümüşlüğü”nde, kurum ve kurumsallıktan önce “insan”dır. Çünkü insan o kurum ve kurumsallığın temel taşıdır. Hüseyin ve Osman’ın kavgaları bir iktidar kavgası mıdır yoksa iktidarı ellerinden koparıp almak isteyenlere karşı verilmiş bir savaşım mıdır? Bize göre, onlarınki bir iktidar kavgası değil, ancak iktidardayken yaşama geçirmek olanağı bulacakları ülküleri için verilmiş bir savaşımdır. Bu bağlamda iktidar onlar için amaç değil, araçtır. Bu aracı kullanabilmek için de ilk ağızda gereksinim duydukları malzeme de, demin söylediğimiz gibi “insan”dır. Evet, imparator ne denli güçlü olursa olsun Machiavelli’nin dediği gibi yöre halkına, bir başka deyişle, insana gereksinimi vardır. İnsanları, Hüseyin’e ve Osman’a sahip çıkmış olsalardı ikisi de katledilmezlerdi. İkisi de insan yetiştirmenin gerekliliğine inanmışlar, kendileri başaramazlarsa da kendilerinden sonra gelecek olanların çevrelerindeki aydınlanmacı, özgürlükçü ve laik düşünceli insanların desteğini alarak toplumlarını kalkındırmaları söz konusu olabilecekti. Onlarınki bir tür bir iletidir gelecek kuşaklara. İnsanlığı koruma savaşı Hüseyin’in yaptığı görünüşte bir iktidar kavgası gibidir. Ancak gerçekte, Hüseyin’in düşünde gördüğü annesi Hz. Fatima’ya söylediği gibi savaşımlarının insanlıklarını koruma savaşı olduğunu söylemesidir. Osman’ın yaptığı da odur. Yeniçeri ve Sipahi ocaklarının kapatılmak istenmesini bahane ederek tahta yeniden deli I. Mustafa’yı geçirmek istemelerin gerçek nedeni Osman’ın yenilikçi devinimleri ve devrimci tasarımlarıdır. Genç Osman belki ilk kez (ondan öncesi var mı bilmiyorum) Kuran’ın Türkçeleştirilmesini, halkının, okuduğu kutsal kitabını anlamasını istemiştir. Kıyamet orada kopmuştur. Türkçeye verdiği önemin en anlamlı yanı değişik etnik gruplardan oluşan Osmanlı İmparatorluğu’nda ortak bir dil yaratmak sevdasıdır bize göre. Bu işe çoğu etkin grupların kutsal saydığı kitaptan başlamak da doğru bir karardı. Genç Osman’ın yaptığı gerçekten devrimci bir atılımdı çünkü Batı’da bile eşine rastlanmamıştı o güne kadar. Bu yöndeki girişimlerin sonuçsuz kaldığını ve din savaşlarına neden olduğunu biliyoruz. Bizim bildiğimiz Avrupa’da, en azından İtalya’da, kilisede duaların Latince yapıldığı ve dua kitaplarının 1960’lı yıllara dek Latince yazıldığıdır. Ne ki bugünlerde gene Vatikan’ın yeniden Latinceye dönülmesi yönünde yapmış olduğu baskıları da anımsatmak isteriz. dadır. Dört yıl iktidar olmuştur. O genç, dahası, çocuksu yaşına karşın üstlenmiş olduğu sorumluluğun bilincinde olarak bir görev adamı gibi davranmış ve söylediklerini inandırmak adına bir genç adamın tavrıyla ortaya koyduğu beden dilinin gösterisinde büyük bir incelik sergilemiştir. Sözlerinde ve davranışlarında hiçbir kabalık ve insanı yaralayıcı bir söz yoktur, tersine, insanlarının yüreklerine girebilecek yollar aradığının göstergesi olarak kimi zaman yetkeyi elden bırakmadan duygulu sözler söylediğidir. Ne ki kafasındaki yaratmak istediği insan imgesinden çok uzak olduğu için halkı onun ne sözlerini ne de davranışlarını anlamış ve güle oynaya sultanını ipe götürmekten büyük bir keyif almıştır. Yönetmen Şakir Gürzümar’ın oyuncusuyla iyi bir iletişim kurduğunu düşünüyorum. Hüseyin, oyunun yönetmeni Ayşe Emel Mesci’nin dediği gibi, “Toplumu İslam adına yönetme iddiasını taşıyan bir iktidar tarafından” katledilmiştir. İki kahramanın içlerinde taşıdıkları insancı sevgiyle laik insan ve laik toplum yaratmak sevdası, sanırım, oyunların özünü oluşturmaktadır. Devlet boyun eğerse, halk da eğer Kerbela oyunu ne denli mitoslara, ritüellere (tapınçlara) ve imgelem dünyasına, söylenceye dayalıysa, Genç Osman o ölçüde yalın ve gerçekçi bir anlatımla sahnelenmiştir. Genç Osman, bize göre, Kerbela’ya oranla daha derli toplu, ayrıntıda kaybolmayan ve başkahramanı daha çok öne çıkaran bir düzeneği yeğlerken, Kerbela, belki biraz da öykünün içeriği gereği, başkahramanı gölgede bırakan ve daha çok toplumsal, ekinsel olay ve oluşumlara öncelik vererek, başkahramanının bu olay ve oluşumlardan güdülendiğini gösterme çabası içine girmiştir. Görsel malzemenin çokça kullanıldığı oyunda biraz ayrıntıya kaçan yönetmen ikinci perdeyi birinci perde kadar diri tutmaktan uzak kalmış, sonuçta oyuncuların başarımının (performansının) düşmesine neden olmuştur. Devletin bekası (sürekliliği) bağlamında iki oyunun da vermek istedikleri ileti çok açık bir biçimde sergilenirken, devletin boyun eğdiği ülkede herkesin boynu eğilmiş olacaktır sözü güncelliğini yitirmemiş gözükmektedir. Emekler boşa değil İki oyunun da baş kahramanları (sırasıyla Erdinç Gülener ve Kutay Sungar) paylarına düşeni hakkıyla yerine getirdiler. Bilmem oynadıkları kahramanların ikisi de uzun boylu muydu, ama iki tane civan boylu genç insanın o kaftanlar içinde sahnede salınımları göz dolduracak kadar etkileyiciydi. Ağızlarındaki sözleri bizzat kendileri söylüyorlarmış gibi inandırıcı bir anlatımla dile getirmiş olmaları gerçekten Türk tiyatrosunun çok güzel insanlar ve oyuncular yetiştirdiğinin; Cüneyt Gökçer, Yıldırım Önal, Semih Sergen ve Baykal Saran’ların emeğini boşa çıkarmadıklarının; ayrıca ortaya koydukları oyunla eski ustalarına öykündüklerinin birer kanıtı olmuşlardır. Genç Osman tahta çıktığında on dört yaşın 2
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle