28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Ankara 288/8 Ocak 2010 ANKARA ızılay, on yıllarca başkentimizin kalbiydi. Başlangıçta Ulus canevimiz olacak sanılıyordu ama olamadı. Kentin modernleşme sürecinde Kızılay, merkez payesini kazandı. İş ve ticaret alanı olmakla kalmadı, piyasa yeri de oldu – insanların kol kola, el ele yürüyüş yaptıkları, hatta çocuk bahçesine annelerin çocukları getirdiği bir kamusal mekân. Lokantaları, eğlence yerleriyle, kültürel etkinlikleriyle canlı bir alan. Bir ara, kırsal kesimden gelmiş ve kıyafetini kentlileştirmemiş olanların Kızılay’da gezmesine izin verilmemesi gibi acayip bir uygulama da görülmüştü ama, demokrasimiz geliştikçe her sınıftan herkes orada piyasa yapabiliyordu – hele İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra. K Ankara artık bir trafik kenti Sonra, Ankara motorlu araçlara, özel otolara, taksilere, dolmuşlara, otobüslere teslim oldu. Araçları baştacı edip de yayaları bağrına basmayı sürdürebilen şehir çok azdır. Ankaramız da, ne yazık ki, artık bir trafik kenti. Bu yüzden, Kızılay bir yaşam alanı olarak öldü: Çeyrek yüzyıldır, içinden trafik geçen, yayaların da mecbur kalmadıkça giremediği, girince koşar adım kaçıp gittiği cansız, kişiliksiz bir mekân... Kızılay, eskiden yaşayan bir meydandı. Şimdi yaşamayan, motorlu araçların üstünde, içinden, etrafından böcek sürüleri gibi üşüşüp geçtiği bir ceset. Çankaya Belediye Başkanı Sayın Bülent Tanık, 3 Ocak 2010 Pazar günkü “Radikal İki”de çıkan “Bir kent merkezinin seyri” başlıklı ilginç yazısında, yukarda yazdıklarıma benzer bir teşhiste bulunuyor: “Hem ülkenin siyasi ve idari merkezi hem de Ankara’nın kent merkezi olan Kızılay ve çevresi, Ulus’a benzer biçimde bir çöküntüleşme sürecine girdi, kent merkezi işlevini ve kimliğini yitirmeye başladı.” Hayır, Sayın Başkan, yitirdi. Şehircilik uzmanı olan Prof. Dr. Tanık, Kızılay’ın çöküşünü ve nedenlerini çok iyi anlatıyor – bilimsel bir yetkinlikle. Klasik Batı musikisinin neresindeyiz? Orta Doğu’da (İsrail hariç), Gelişmekte olan üçüncü dünyada, İslam âleminde en ilerdeyiz. Klasik müziğin yaratıcısı ve yaşatıcısı olan Batı dünyasının (ve müstesna üç Asya ülkesi olan Japonya, Çin ve Güney Kore’nin) çok gerisindeyiz. Kısacası, ortalarda bir yerdeyiz. Övünülecek solistlerimiz, orkestralarımız, ANKARA Talât HALMAN AKKARA Kızılay Sanat Alanı Ama, Belediye Başkanı olarak yetkisinin yetersiz olduğunu demeye getiriyor. Elbette “bir ilçe belediyesi”, Kızılay’ın dertlerine Büyükşehir Belediyesi’nin işbirliği sağlanmadıkça deva bulmakta zorluk çeker. Yine de, Kızılay için bir vizyon ve güçlü bir plan geliştirilirse, başkentin ve Türkiye’nin hayrı uğruna AKP’li Büyük Belediye ile CHP’li Çankaya Belediyesi işbirliği yapabilir. Benimki, aşırı bir iyimserlik mi? Öyle sananlar vardır belki. Ama ben, Ankara’nın geleceği için iki vatansever partinin el ele vermesi hakkında umutluyum. Kızılay tümüyle yayalara açılsa Ne yapılabilir Kızılay’da? Ne yapılmalı? Bence Kızılay meydanı, büyük bir Sanat Alanı’na dönüştürülmeli. Nasıl gerçekleşir bu? “Başkentin canevi” olarak yaratılacak bir “Kızılay Sanat Alanı” düşünün. Bugün doğusundan batısından, kuzeyinden güneyinden trafiğin amansızca aktığı meydan, motorlu araçlara kapatılacak, tümüyle yayalara ve baştan başa kültür ve sanata açılacak. On yıldan uzun süre boş kalan o muazzam Kızılay binası ve (mümkünse) meydandaki belli başlı devlet mülkleri belediye hizmetine tahsis edilerek, büyük özel binalar istimlak yoluyla veya satın alınarak, çok geniş bir kültür ve sanat alanı yaratılamaz mı? Yüz binlerce Ankaralıya ve turiste etkinlikler sunacak olan bu trafiksiz alanda tiyatrolar, toplantı salonları, konser ve sergi mekânları bulunmalıdır. Belki eski Tarım Bakanlığı, Emek İşhanı, meydanın çevresindeki ve yakınındaki büyük küçük birçok bina (bu arada, önceki İş Bankası Genel Müdürlüğü) alana dahil olur. Zaten çok yakında Çankaya Belediyesi’nin çok etkin “Çağdaş Sanatlar Merkezi” vardır. Kızılay Kültür Sanat Alanı’nda, eskiden Kızılay’daki Çocuk Parkı’na benzer (ama çok daha büyük) bir oyun ve öğrenim parkı yaratılmalı; açıkhava gösterileri, sergileri, konserleri de düzenlenmelidir. Ankara’da binasızlıktan ve salonsuzluktan pek çok sanat etkinliği –elde elemanlar, solistler ve topluluklar bulunduğu halde– sunulamıyor. Yeni Kızılay Alanı, bu âtıl sanat kapasitesini hayata ve harekete geçirebilecektir. Örneğin, devletin, TRT’nin, üniversitelerin ve bazı özel kuruluşların koroları ve toplulukları, bu sayede, çok varlık gösterebilir. Ve böylelikle, ilköğretimdeki ve liselerdeki öğrenciler için okul saatlerinde müzik, tiyatro, opera, bale, dans, halkoyunları vs. programlarının ücretsiz olarak her gün düzenlenmesi mümkün olur. Festivallerle göz dolduruyor Başkentimiz sanat festivalleriyle de göz doldurucu başarılar kazanmaktadır: Ankara Müzik, Film, Caz ve daha niceleri... Kızılay sanat için diriltilirse, zaman zaman imkân ve mekân sıkıntısı çekmekte olan o festivallere de önemli destekler sağlarız belki. Kızılay Sanat ve Kültür Alanı yaratılması zor ve büyük bir iştir, biliyorum. Ama, başkentimizin öyle bir alana yaşamsal gereksinimi var – Ankaralı sanatseverlerin, yetişkinlerin, çocukların, yaşlıların, gençlerin eğitilmek ve eğlenmek isteyen herkesin özlemi var buna. Düşünün, Ankara’nın bağrında böyle canlı ve heyecan verici bir sanat vahası, ne kadar göz kamaştırıcı olabilir. Atatürk’ün Ankara vizyonu için, onun ünlü “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” ülküsünün gerçekleşmesi bakımından da olağanüstü bir gelişme olur. Bu uğurda Çankaya ve Büyükşehir belediyeleri girişimde bulunmalı ve ilk fırsatta Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ve gerek resmî, gerek özel kuruluşların, üniversitelerin ve hayırseverlerin işbirliğini sağlamaya başlamalıdır. En Eski / EnYeni Müzik? opera ve balelerimiz, bestecilerimiz, konservatuvarlarımız var. Şimdikinden çok daha geniş çapta ve yüksek düzeyde bir klasik Batı müziği yaşantımız ve yaratıcılığımız olmalıydı, olabilirdi. O bakımdan, yeterince başarı kazanamadık, yol alamadık. Yazıklar olsun. Nedenlerine girmeyelim. En ileri Batı ve Doğu ülkeleriyle aramızdaki mesafeyi kapatmak için canla başla çalışalım. Çalışırsak başarabiliriz bunu. Orkestralarımızın ve solistlerimizin repertuvarı, sevindirici bir genişleme sürecinde. Ne var ki, klasik Batı müziğinin ilk yüz küsur yılının ve son elli yılının eserleri bizde pek icra edilmiyor. Son elli yılın Türk ve yabancı çağdaş müzik bestelerini çok az icra ediyoruz. Rönesans çağı eserleri, Josquin des Prez, Palestrina, Orlando di Lassos, Byrd, Monteverdi, sonra erken Barok dönemindeki Gesualdo, Frescobaldi, Schütz, Lully, Couperin, Corelli, Buxtehude, hemen hemen hiç icra edilmiyor. Monteverdi, repertuvarımızda yok gibi. Biz Bach’tan Bartok’a kadar iki yüz yıllık dönemi dinlemekle mutlu olan bir toplumuz. Çağdaş müzik alanında toplum diyemeyiz kendimize: Toplumda birkaç bin kişilik bir kümeyiz, o kadar. En eski ve en yeni müziğe de gönlümüzü ve kulaklarımızı açmalıyız. 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle