Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 249/10 Nisan 2009 ANKARA ANKARA Talât HALMAN oğru bir söylenti midir, bilmiyoruz ama yeni Türkiye’nin başkentine ilişkin isteklerini dile getirirken Mustafa Kemal Paşa demiş ki: “Ankara’nın ana caddelerinin eni 150 metre olmalı.” Böyle bir beklentinin çok yerinde olduğu, on yıllar sonra anlaşıldı. Bugün, her zamankinden iyi biliyoruz ki ana caddelerimiz 150 metre geniş olsa, trafik sorunu yaşamazdık, hatta metroya AKKARA Yanlış Ankara D gereksinme duyulmazdı. Ne yazık ki, birçok bakımdan, Ankara yanlış gelişti, Atatürk’ün (baş)kent vizyonunu gerçekleştiremedi. Kentler, yeryüzünün dört bucağında otomobile kurban gitmiştir. En eski kentler, elbette, kendilerini otomobillere göre ayarlayamaz, değiştiremezlerdi. Nispeten yeni kentlerde, bazen çözüm bulunabildi. Ama, Ankara gibi yeni bir kenti oto mobiller gerçeğine uygun olarak geliştirmemek, bağışlanması zor bir hata oldu. Yıllardır başkentimiz otomobillere kul köle. Motorlu arabalar uğruna büyüyor, onlara teslim oluyor. Kentin yapısına ve yaşamına ilişkin hemen her şey onlara göre tasarlanıyor. Oysa, Ankara çok geniş bomboş alanlarda yeni kesimleri ve mahalleleri inşa edilirken, planlaması ve inşaatı otomobillere mahkum olmayacak bir anlayışla gerçekleştirilebilirdi. Atatürk Bulvarı’ndaki sevimsiz geçitlere gerek kalmayabilirdi. Eskişehir yolu ve başka ana yollar yapılırken çok daha geniş tutulabilirdi. Ya da, metroya ve toplu taşımacılığa öncelik verilebilirdi. Son 15 yılın kent gelişmesi, otolara teslim olmak yerine, onları kent hizmetine tabi tutmalıydı. Yeniden seçilen Anakent Belediye Başkanı, bundan sonraki beş yılda, otoya esareti azaltacak ve bunun yanı sıra metroyu ve toplu taşımacılığı geliştirecek bir azimle çalışmalı. Doğramacı’nın Doğumu Nisan’da Prof. Dr. İhsan Doğramacı, 94. doğum gününü kutladı sevenleri ve hayranlarıyla birlikte. Önce Bilkent Senfoni Orkestrası’nın hatıra konseri: Gürer Aykal yetkin ve zarif yönetti, orkestra güçlü ve coşkuluydu. Gülsin Onay Doğramacı’nın en sevdiği bestelerden biri olan Chopin’in “Polonez”ini armağan etti. Evelina Dobraceva ile Vsevolod Grivnov aryalar ve düetler sundular. Ömür boyu müzik hayranlığını sürdürerek, Türkiye’nin en iyilerinden biri olan Bilkent Senfoni Orkestrası’nı yaratan ve yaşatan Prof. Doğramacı’ya nefis bir doğum günü armağanı oldu bu konser. Sonra, Bilkent Oteli’ndeki akşam yemeğinde, Doğramacı’ya (doğum yeri olan) Erbil’den gelen şarkıcı ve dansçılar renkli bir program sundu. Bir de, Hocabey’in yaşamı ve başarılı hizmetleri hakkında zengin bir yeni belgesel gösterildi: Erbil’de, Beyrut Amerikan Koleji’nde, İstanbul Üniversitesi’nde, Harvard’da eğitimi, Ankara’da dillere destan olan çocuk hekimliği ve pediatri profesörlüğü, 31 yaşında iken Dünya Sağlık Örgütü’nün kuruluş belgesini TC adına imzalaması, Hacettepe Çocuk Sağlığı Merkezi’ni, fakültesini, sonra Hacettepe Üniversitesi’ni kurup yönetmesi, Ankara Üniversitesi Rektörlüğü, ODTÜ Mütevelliler Heyeti Başkanlığı, UNICEF Yönetim Kurulu’nda Türkiye’yi temsil edişi, iki dönem de o Kurul’un başkanlığını yapması, Uluslararası Pediatri Derneği’nin başkanlığı, sonra da 25 yıl o derneğin onursal başkanlığı, UNICEF Türkiye Milli Komitesi’nin başkanlığı ve onursal başkanlığı, bildiği pek çok yabancı dil, mutlu ve başarılı aile hayatı, aldığı sayısız ödül, madalya, armağan ve fahrî doktora, Yüksek Öğretim Kurulu’nu yaratıp yönetmesi, Bilkent Üniversitesi’ni kuruşu, TC Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlığı kendisine önerildiğinde derhal reddetmesi, benzeri az görülmüş bir hayırseverlik, kurduğu vakıflar, verdiği uluslararası ödüller, dünya liderleri tarafından üstün bir dünya vatandaşı olarak övülmesi... İhsan Doğramacı, 94 yaşında, her gün, her an çalışıyor, birkaç dilde konuşmalar yapıyor, her şeyi hatırlıyor ve sorguluyor, gülüyor söylüyor, sorun çözüyor, yönetiyor, yardım ediyor, yaratıyor. Verimli yaşam nasıl olur, onu tüm insanlara öğretiyor. Ve Sayın Doğramacı her gün yeni baştan doğuyor. Başkentin Talihi 25 yıl hiç aksamadan sunulan ve her yıl gelişip serpilen bir övünç kaynağımız. Binbir fedakârlıkla bu nefis festivali yaşatan SevdaCenap And Müzik Vakfı’na ve değerli başkanı Sayın Mehmet Gülsin Onay 3 U luslararası Ankara Müzik Festivali, ikinci çeyrek yüzyılına girdi. Başman’a, ailesinin ve vakfının canla başla çalışan üyelerine tebrik ve teşekkürler. Başkentimiz talihli – böyle heyecan verici, düzeyli bir festivale sahip olduğu için ve festival kesintisiz devam ettiği için tüm zorluklara ve kıt kaynaklara rağmen. İngilizcenin şiir virtüözlerinden T.S. Eliot “Nisan en zalim aydır”, demişti. Ankara’da –Müzik Festivalimiz sayesinde– “Nisan en sevecen aydır” diyebiliriz. Festival 4 Nisan’da başladı, 30 Nisan gecesi sona erecek. 26 gün başkent salonları, müziğin güzellikleriyle dolup taşacak. Gözlerimizi, ruhumuzu, yüreklerimizi büyüleyecek bir şölen... Dört başı mamur virtüözlerle güç kazanıyor bu festival: Hüseyin Sermet, Benyamin Sönmez, Emre Şen, Hakan Ali Toker, Christian Plauvier, Cihat Aşkın, Atilla Özdemir, Miron Kolbl, Zlobko Vajgl... Önde gelen maestrolar: Erol Erdinç, Kamran İnce, Naci Özgüç, Ertuğ Korkmaz, Halil Aşık ve iftihar ettiğimiz orkestralar: CSO, Bilkent, Hacettepe, Devlet Opera ve Balesi, Başkent, Wiener Kammersymphonie, Prag Nefesli Sazlar Beşlisi... Caz ve popüler müzik de var: Yıldız İbrahimova, Ercan Turgut, Nur Yoldaş, caz toplulukları... 23 Nisan’da Ankaralı çocuklara özel bir etkinlik de sunulacak. Tüm başkent sanatseverleri için bu festival bir nimet. Devletimiz, belediye, müziğe meraklı Ankara zenginleri, belli başlı kurumlar kıymetini yeterince biliyor mu festivalimizin? Halk, etkinlikleri destekliyor mu? 4.5 milyon nüfuslu, müzik Cumhurbaşkanı Atatürk’ün yarattığı başkent, her konseri dolduruyor mu? hmet Özer, Trabzon doğumlu, Karadeniz kültürüne candan bağlı bir şair... Lise öğretmenliklerinden emekli olduktan sonra, Bilkent Üniversitesi’nde de üstün başarılar kazanmakta olan bir Türk dili ve edebiyatı öğretmeni... Trabzon kökenli olmakla övünen, Trabzonlu ve Ankaralı edebiyatseverlerin kendisiyle övündüğü çalışkan şair... İki düzine kitabı, yüzlerce yazısı, yüzlerce söyleşisi ve ken A Özer’e ödül disi hakkında yazılmış yazı var. Birkaç bin öğrenciye ders vermiş ve veriyor. “Karşı”, “Kıyı” ve “Dört Mevsim” dergilerinin çıkarılmasında başrolü oynadı. Şimdi, bir başka Trabzonlu değerli şairin, Çiğdem Sezer’in hazırladığı güzel bir Ahmet Özer kitabı çıktı: “Akan Söz Çınlayan Zaman.” Yüreği sevgiyle çarpan, aklı topluma, ulusa, dünyaya hizmet idealleriyle dolu bir şairi berrak tanıtan bir kitap bu. İçinde Ahmet Özer’in birçok güçlü şiir ve yazısı da yer alıyor. (Heyamola Yayınları, 2009) Örnek bir yaşamdan o güzelim şiirler. Ve ıstırap çeken insanlığın ağıtlarını yazarken bile kalbinde canlı kalan iyimserlik: “şimdi yolunmuş gül bahçelerinin koynunda yeşeren çocuk sesleridir dünyayı tutan.” 19