Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 242/20 Şubat 2009 ANKARA ANKARA Talât HALMAN “SEVGİLİLER Günü” bir bayram oldu. Bayramlarımızın en yenisi. Daha on beş yaşında bile değil, ama el bebek gül bebek, bir kesim insanın başının tacı... En zor yıllarda bile, perakendeciler için bir cennet. Sevdiklerine hediye almak azmiyle keseler, kumbaralar, kapılar açılıyor. Kredi kartları makineli tüfek gibi kullanılıyor. Zaten bu gün, bu bayram, sevgiyi bahane olarak ele alan, sevgilileri tüketici olarak sömüren bir satın alma furyası, bir perakendecilik kampanyası halinde düzenleniyor. “Sevgililer Günü”, aslında, iyi niyetli, sevecen bir Hıristiyan icadıdır. Aziz Valentin adına. Valentin 14. yüzyılda yaşamış bir papaz. “Aziz Valentin Günü”, 15. yüzyılda bir fikir olarak doğmuş ama o gün için sevgi kartları göndermek ve armağan alıp vermek adeti 17. yüzyıl Batı Avrupası’nda çıkmış. Sonra, ABD kapitalizmi bu sevgi inancının maddi potansiyelinin muazzam olabileceğini keşfederek bir çeşit hediye kültürü ve sanayi yaratmış. Dev gibi büyümüş bu. İkinci bir Noel/yılbaşı geleneği böyle başlamış. Çiçekçilik, çikolata, giyim eşyası, deri eşya gibi armağan üretimciliği ihya olmuş, son hızla sürüyor da. 1952’den başlayarak uzun yıllar New York’ta yaşarken Türkiyemizde böyle bir gün olmamasını bazen yadırgardım. Ruhu güzel, amacı yüksek bir gündü bu. Bizde de olsa diye düşünürdüm. Ama, özellikle air Bahtiyar Vahapzade, Azeri kültürünün önde gelen bir simasıydı. Azerbaycanlıların saydığı, sevdiği bir edebiyatçı, profesör, senatör. Geçen hafta evinde vefat etti. 84 yaşındaydı. Yüzlerce şiir, düzinelerle kitap, sayısız denecek kadar çok yazı bıraktı. Çalışkan, üretken bir kültür adamı. 1991 Eylül’ünde, Kültür Bakanlığı ile Dünya Sanat ve Kültür Akademisi’nin birlikte düzenlediği 12. Dünya Şairleri Kongresi’nde tanışıp dost olduktu. Karizmatik kişiliğiyle etkili olmuştu. Cana yakın bir insandı. Beş yıl sonra Vahapzade New York’a geldi. Ben o zaman New York Üniversitesi’ndeydim. Bir yandan da UNESCO’nun Paris’teki genel merkezinde yönetim kurulu toplantılarında yoğun çalışmalar yapıyordum. Bahtiyar Vahapzade, Azerbaycan’ın BM başdelegesiyle bana gelip kendi şiirlerini İngilizceye çevirmemi AKKARA Sevgi Günü ABD’de sermayenin bir istismar alanı haline girmiş olması, tedirgin ederdi beni. Belki bizde salt sevgiye adanmış bir gün olarak gelişir de, bir ticaret aracına dönüşmez ve sömürülmez, pespaye olmaz diye bir öneri yazısı hazırladımdı. Yazı, 13 Şubat 1989 günü (Aziz Valentin Günü için) Milliyet’teki haftalık köşemde çıktı. O yazıyı aynen sunuyorum burada yirmi yıl sonra. Sevgi Günü Yarın Hıristiyan aleminde “Sevgi Günü”... O alemde “Aziz Valentin Günü” olarak kutlanır. 14 Şubat’ta, sevgililer, arkadaşlar, can yoldaşları, kan kardeşleri arasında sevgi tazelenir. Mektuplar, kartlar, çiçek demetleri ve sepetleri teati edilir. Aşkın günüdür o. Sevenlerin bayramıdır. Dargınlar barışır. Âşıklar coşar. Sevgi yücelir. Bizde “Sevgi Günü” yok... Şeker ve kurban bayramlarında barışma, dostluğu tazeleme, sevgi duyarak perçinleşme geleneği var, ama bayramlardan apayrı bir “gün” de önemli bir sembol... Keşke, diyorum, biz de öyle bir gün seçsek... Kültür tarihimizdeki anlamlı bir gün seçilebilir: Mevlâna’nın doğumu olan 30 Eylül, Sait Faik’in öldüğü 11 Mayıs, Cahit Sıtkı Tarancı’nın öldüğü 13 Ekim ya da Yahya Kemal Beyatlı’nın doğduğu 2 Aralık... Ya da gelişigüzel bir gün seçilebilir: Diyelim ki 2 Haziran veya 9 Nisan... Ya da, bir dinlenme gününe rast laması için, her ekimin ilk pazarı... Hatta, Atatürk’ün hatırasını matemlerden kurtarmaya başladığımıza göre, 10 Kasım’ı “Sevgi Günü” olarak kutlayabiliriz. Atatürk’ün insan sevgisine ve hümanist ruhuna yaraşan bir kutlu gün olur. Nefretle, iftirayla, saldırıyla, dayakla, gaddarlıkla, kardeş kanıyla, işkenceyle, zaman zaman vahşi hareketlerle ıstırap çekmeye devam eden toplumumuzun bir “Sevgi Günü”ne gereksinimi var bence. Daha on yıl önce büyük şehirlerimizde kan gövdeyi götürüyordu. Bugün gazetelerimiz, tüyler ürpertici cinayet haberleriyle dolu... Keşke yılın her günü bir “Sevgi Günü” olsa... Ama, bu ütopistlerin bile aklına gelmeyecek olan bir hayal... Bari yılın bir gününü sevgiye, aşka, dostluğa, barış ruhuna, bağışlamaya ayırsak... Yarın Hıristiyan aleminin “Sevgi Günü”... Bizim hiç “Sevgi Günü”müz olmayacak mı? Nasıl karşılandı önerim, bilmiyorum. Bu yazımdan birkaç yıl sonra ülkemizde yavaş yavaş başladı “Sevgililer Günü”. 1990’lı yıllar ilerledikçe aldı, yürüdü. Kredi kartı çılgınlığı ile birlikte “Sevgililer Günü” çılgınlığımız da doğdu, büyüdü, dev oldu. Mahalle pazarlarındaki işportacılardan lüks mağazalara ve hipermarketlere kadar tüm satıcılara gün doğdu – onların bayramı bu. Çünkü “Sevgililer Günü” bir tüketim furyası. Ve öyle bir iptilâ oldu ki acayip bir inanç da çıktı ortaya, bir batıl itikat da doğdu. 14 Şubat’ta, yani “Sevgililer Günü”nde nikâh kıyılırsa o evlilik daima mutluluk içinde sürermiş! Rasyonel olması beklenen genç kız şöyle diyebiliyor: “Bana Sevgililer Günü evlenelim dedi, reddedemedim!” Demek ki 14 Şubat’ta değil de 28 Mart’ta, 17 Nisan’da evlenelim deseydi reddedecekti. Gerçek sevgililer, herhangi bir gün evlenir, gerçek aşk varsa ömür boyu, her günmutlu olabilir. Aslında, bizim “Sevgililer Günü”ne değil, “Sevgi Günü”ne ihtiyacımız var. Gerçek sevginin ve hâlis Aşk’ın baştacı edileceği kutlu bir gün... Vahapzade’yi Uğurlarken Ş istedi. Onur duyacağımı, ancak bunun zor bir iş olduğunu, çünkü şiirlerinin hepsi vezinli kafiyeli olduğundan çeviriye elverişli olmadığını, üstelik İngilizce konuşulan alemde bambaşka bir şiir estetiğinin egemenlik kurduğundan pek ilgi gösterilmeyeceğinden kaygı duyduğumu dile getirmeye çalıştım. Vahapzade, şiirlerindeki evrensel değerlerin böyle bir engeli aşacağından emindi. Kalbini kırmak istemedim. İşlerimin çokluğunu mazeret olarak kullanmaya yeltendim. Akademik çalışmalarımdan, UNESCO görevlerimden, uzun yolculuklarımdan, kendi edebi işlerimden söz ettim. Nur içinde yatsın, Bahtiyar Vahapzade hiç umursamadı. Gözümün içine baka baka dedi ki: “Benim şiirlerimin üstün değeri karşısında, sizin yaptıklarınız solda sıfırdır. Şiirlerimi İngilizceye çevirmeye mecbursunuz.” Akan sular durdu böyle bir özgüven karşısında. Üstadı darıltmak istemedim. Elimden geleni yapmaya söz verdim. Öpüştük, vedalaştık. Sonra telefonlar gelmeye başladı: Vahapzade Bakü’den, Azerbaycan’ın ABD Büyükelçisi Washington’dan, BM Büyükelçisi New York’tan, Dışişleri Bakanı Bakü’den... Çoğu, nedense, sabahın üçünde, dördünde gelen baskı telefonları... Nihayet, zorlana zorlana 10 şiirini İngilizceye çevirdim Vahapzade’nin. New York’ta yaşayan Azeri akademik Şule Vatanabadi’nin “Vahapzade” kitabında yayımladık. Birkaç edebiyat dergisinde de çıktıydı. İyi ki çevirmişim. Rahmetli Vahapzade inançlı bir Türk milliyetçisiydi. Azerilerle Türkiye Türklerinin birlik ve beraberliğine gönül vermişti. Hiç fark gözetmeyen, Türklüğün gücüne kudretli güvenini sık sık dile getiren bir şairdi. Işıltılar içinde rahat uyusun. 19