28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Ankara 282/27 Kasım 2009 eçtiğimiz günlerde resmi bir ziyaret için Ankara’ya gelen İtalya Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano, DTCF’nin tarihsel salonu Farabi’de öğretim üyeleri ve öğrencilere ayrıca değişik kesimlerden gelen davetlilere bir konuşma yaptı. Konu, ABTürkiye ilişkileriydi. Resmi görüşmelerin dışında herkese açık bir salonda konuşmak istemesinin temel nedeni, kendi ifadesiyle, ABTürkiye ilişkilerine dönük düşüncelerini kamuoyuyla paylaşmak istemesinden kaynaklanmaktaydı. Bu ilişkilere dönük olarak güncel tartışmaların dışında ki onlara da kısaca değineceğiz, Cumhurbaşkanı’nın yapmış olduğu tarihsel göndermeler daha çok dikkatimizi çekmiştir. Sanırım özellikle tarihe başvurmak gereğini duymuş ve böylece son zamanlarda Türkiye’nin sağa, sola çekiştirilmek istenen coğrafik konuma ilişkin saptamalar yaparak böylesi sınırlamaların getirilmek istenmesinin pek de anlamlı olmadığını göstermek istemiştir. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Napolitano Fransız tarihçi Lucien Febvre’nin 194445 yılları arasında yazdığı “Avrupa. Bir Medeniyetin Yaratılışı” adlı yapıtından yaptığı bir alıntıyla “Ural dağlarının oluşturduğu sahte sınırlar” ile kısıtlanan kıta kavramının reddedilmesi gerektiğinin altını çizmiş ve böylesi bir yaklaşımın Febvre’nin tarih kavramına dayalı olduğunu belirtmek istemiştir. İtalyaCumhurbaşkanıGiorgio NapolitanoAnkara’daydı G ? Prof. Dr. Necdet ADABAĞ ‘Avrupa bir tarih birliğidir’ Ona göre, “Avrupa, basit olarak, bir tarih birliğidir, tartışılmaz, inkâr edilmez bir tarih birliğidir, kesin bir tarihte oluşan bir birlik, yakın geçmişe dayanan, ne zaman ortaya çıktığından kesinlikle emin olabildiğimiz tarihsel bir birlik”. Ne ki Febvre’nin bu sınır tanımının ötesinde Avrupalılık fikrine ilişkin çok daha önemli bir gerekçenin Niccolo Machiavelli tarafından ortaya atılmış olması ünlü tarihçi Federico Chabod’un dikkatini çekmiş. Bu fikrin köklerini ve özelliklerini araştırırken Machiavelli’nin, Avrupa’nın “coğrafik sınırların dışında, dini olmayan, dünyevi ve laik özelliklere sahip bir topluluk olarak tanımlanması” gerektiğinin altını çizdiğini söyleyen Chabod, kanımca, Avrupa için din birliğinin söz konusu edilmemesi gerektiğini vurgulamak istemiştir. Chabod’un yaklaşımı anlamlı Chabod’un bu yaklaşımı, bana göre, çok anlamlıdır ve doğrudur. Giderek dincileşen ve irticaya kapılarını açan bir dünyada ünlü bir kuramcı, düşünür olan Machiavelli’nin siyaset biliminin bağımsızlığını savunan biri olarak laik bir Avrupa fikrini ortaya atmış olması anlamlı ve doğrudur. Daha 16. yüzyılda konuşan ve Avrupa’nın laik olması gerektiğini savunan Machiavelli bugünleri görmüş olsaydı verilmiş olan savaşımın nasıl da boşa harcanmış olduğunu söylemez miydi? Söylerdi. Ayrıca 1980’lere dek dünyanın en laik ülkesi ve bu konuda tüm dünyaya ders verebilecek olan Türkiye’nin nasıl da Avrupa kapılarında bekletildiğini ve Atatürk’ün laikliğini “katı” laiklik olarak tanımlayan Avrupa’nın yükselen irtica karşısında nasıl da yavaş yavaş hizaya gelip o katı laikliğe başvurmak zorunda kaldığını görerek acı acı gülmez miydi? Gülerdi. Hiç kimse gocunmasın ve şaşırmasın. Avrupa’nın bu konuda nasıl da Türkiye’den geri olduğunu göstermek için bir tek örnek yeterli olabilir: Türkiye, devletin laik olduğunu 1920’lerde kabul etmişken, örneğin, İtalya 1980’lere kadar beklemiştir. Ve bunu da bir sosyalist başbakan yapmıştır. Ancak elde edilen kazanımları korumasını bilmeyen bir ulus olarak da bunun günahının biz Türklere düştüğünün ayrımındayım. Bu konuda bizi eleştiren Avrupalılara ancak saygı duymak gerekir. Cumhurbaşkanı Napolitano, kanımca, Türkiye’nin olduğu kadar (artık Türkiye de Avrupa’dır; bu konuşma sıyla beklentisinin bu yönde olduğunu gösteriyor) belki de daha çok, Avrupa’nın, altından laik zeminin kaydığını, satır aralarında belirtmek istemiştir. Türkiye’ye gereksinim olduğunu doğruluyor Cumhurbaşkanı Napolitano, Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyıldan başlayarak Avrupa’ya açıldığını, “Avrupalılaştığını” unutmamak gerektiğini anımsatırken, bu Avrupalılık fikrinin Atatürk’le birlikte doruğa ulaştığını söyledi. Napolitano 1959’da başlayan üyelik sürecini Türkiye açısından değerlendirirken 1999 Aralık ayında gerçekleştirilen Helsinki zirvesinde Türkiye, “diğer aday ülkelere uygulanan kriterler bazında birliğe katılması öngörülen aday ülke” olarak ilan edildiğini belirtmiştir. Bu söz bu konudaki tartışmalara en azından İtalya açısından bir nokta koymak anlamına gelir. Öte yandan Aralık 2004 kararında sürecin “açık uçlu” olduğuna, “varacağı noktanın önceden garanti edilmesinin mümkün olmadığına” ilişkin bir ibarenin bulunmuş olmasının doğru olduğunu söyleyen Napolitano, sü reç sürerken böyle bir sonucun öngörülmesinin de “yersiz”liğini de belirtmiştir. Cumhurbaşkanı, Avrupa’nın karşı karşıya bulunduğu bir sorunun çözümünde, bir başka deyişle, Avrupa’daki Müslüman toplulukların yaşadıkları ülkelere uyum sağlayabilmeleri konusunda, Türkiye’ye gereksinimleri olduğunu doğrularken, İslam’la geliştirecekleri dinler ve kültürlerarası diyalogla ilgili olarak Türkiye’nin laik deneyiminden yararlanmak gerektiğini anımsattı. Bir Avrupa ülkesi cumhurbaşkanının ülkemizi “ılımlı İslam” olarak değil de, laik bir ülke olarak tanımlaması (geldiği yeri bildiğimiz için içtenliğinden kuşku duymuyoruz) ve Türkiye’ye düşecek bir görevi ancak laik bir devlet olarak yerine getirmesi gerektiğini söylemesi büyük bir önem taşımaktadır. İlişkiler masaya yatırıldı Cumhurbaşkanı Napolitano bir başka hususun daha altını çizdi: Asya’nın devleriyle yarışabilmesi için AB ülkelerinin birbirlerinden kopmaması gerektiğini ve Türkiye’nin de bu küreselleşen dünyada tek başına yapamayacağını; mutlaka bir tarafa yaslanmasının kaçınılmaz olduğunu anıştırırken, bu konuda çoğu kez ısrar eden bizi doğrulamış olduğu gibi yaslanacağı tarafın AB olması gerektiğinin altını çizdi. Böylesine bir çözüm şeklinin ekonomi, tecim ve enerji kaynakları bağlamında AB’nin işine yarayacağını yadsımadan dile getirirken, ortaklıkların çıkar ilişkileri üzerine kurulu olduğunu belirtmek istedi. Aynı günlerde bu kez İstanbul’da yapılan Türkİtalyan forumunda gene TürkiyeAB ilişkileri masaya yatırıldı. Arabulucu olarak İtalya, Fransa ve Almanya’yı ikna etmek zorunda. Nasıl ikna edecek bilmiyorum. Toplantıyı izleyenler işinin zor olduğunu söylüyorlar. 2
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle