Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 281/20 Kasım 2009 LirikYapıtlarla HüzünlüBir Haftadan, ElekÜstünde Kalanlar... Selva Erdener Ahmet Baran sefik@kahramankaptan.com / www.kahramankaptan.cokm yumlu çiftler için sıkça kullanılan bir nitelendirme vardır, “sanki birbirleri için yaradılmışlar” diye... Müzikte, kimi şarkılarla şarkıcılar için de kullanılabilir bir yakıştırma bu... Sanki soprano Selva Erdener, “Sen, Sen, Sen”i söylemek için dünyaya gelmiş! Opera bestecilerinin şahı Guiseppe Verdi, pek çok yapıtında yer alan aryaları belirli sopranolar için yazmıştır. O şarkıcının ses rengi, tarzı, yeteneği dikkate alınarak yazılan bu aryalar, prömiyer sonrası başka şarkıcılar tarafından da söylenmiştir doğal olarak... Ama bestecinin o aryayı adadığı şan sanatçısı bellidir. Onlar, bestecilerinin aşklarının veya ilgilerinin, beğenilerinin birer ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Şarkıcıya duyulan sevgi ve bağlılık güzelim bir aryaya dönüşmüştür. “Sen, Sen, Sen” de, sanırım besteci Turgay Erdener’in eşi Selva Erdener’e duyduğu sevginin ifadesiydi. Yıllardır her seslendirilişinde, dinleyiciyi tatlı bir hüzün sarıyor, ardından bir alkış seli geliyor. CSO’nun Atatürk’ü anma konserinde de böyle oldu ve Selva Erdener, eşinin Afife bale müziği içinde yer alan bu “nihavend” makamındaki bestesini ikinci kez seslendirmek zorunda kaldı. Genç kanun çalıcısı Ahmet Baran’ın usta işi giriş taksiminden sonra, Naci Özgüç yönetimindeki CSO eşliğinde seslendirdiği şarkının sözlerini Turhan Oflazoğlu “Dört Başı Mamur Şahin Çakırpençe” adlı oyun için yazmıştı. Sözler, ölüm yıldönümünde seslendirildiğinde doğrusu Atatürk’ü de düşündürüyor insana: “sen sen sen / yok olabilirsin amma / seni sevmiş ol U Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN mam yok olabilir mi? / ve ben de yok olabilirim / amma özlemiş olmam yok olabilir mi? / öylesine yer alıyor ki karşımda / sen sen sen / özlemiş olmam yok olabilir mi?” Merak eden, aynı adı taşıyan ve içinde Erdener’in özgün başka şarkılarının da yer aldığı CD’yi (Kalan Müzik) edinebilir. ATEŞ GİBİ BİR MEZZO 20. yüzyılın önemli bestecisi Gustav Mahler’in, Friedrich Rückert’in şiirleri üzerine bestelediği “Kindertotenlieder Ölmüş Çocuklara Şarkılar”, insan sesi için yapıtları arasında en tanınmışıdır. Mahler’in beş parçadan oluşan bu yapıtı özgün olarak erkek sesi içindir ama özellikle dramatik ve mezzo sopranolar da bu âdeta “sınav” gibi yapıttan uzak duramamışlardır. Mahler’in 1901’de bestelemeye başlayıp 1904’te tamamladığı bu “lied”ler, o günden bu yana orkestra eşlikli liedler literatürünün vazgeçilmezleri arasında yer almaktadır. Bu liedlerin ilk dört tanesini, Atatürk’ü anma konserinde Klaus Weise yönetimindeki Bilkent Senfoni eşliğinde mezzosoprano Aylin Ateş’ten dinledik. Ateş, bu konserde Beethoven 9. Senfoni’de söylemeye hazırlanırken, “A Gribi” etkisiyle Bulgar Ulusal Radyo Korosu’nun Ankara’ya gelişi ertelenince değişen program nedeniyle çok kısa sürede hazırlamış Mahler liedlerini... Ama 36 yaşındaki sanatçı, sanki yıllardır söylermişcesine, zorlanmadan, işin ruhunu yansıtarak seslendirdi Ölmüş Çocuklara Şarkılar’ı... Tizlerde bağırmadan bir mezzo için alkışlanacak berraklık yaratırken, peslerde de orkestraya ezilmedi. Bu liedleri Dietrich Fischer Dieskau, Thomas Hampson, Bryn Terfel gibi bas baritonların, Kirsten Flagstad, Christa Ludwig, Kathleen Ferrier gibi dramatik soprano veya mezzoaltoların kayıtlarından dinledim, bu konserden sonra listeme Aylin Ateş’i de ekliyorum. Aslında Ateş’i, liedlerden beşini de, daha uzun sürede hazırlanmış olarak, biraz daha az akustik bir salonda dinlemek isterim. Merkezi’nde verdikleri resitalde, besteci Herman Özkalfayan’ın (19322008) “Notturno Elegiaco” başlıklı 1998’de yazıp eşi Eliz Hanım’a adadığı yapıtının Türkiye ilk seslendirmesini yaptılar. Bu önemli katkı için kendilerine teşekkür ediyoruz. Aydar yapıtın dünya ilk seslendirmesini de 2000’de “İstanbul in Berlin” festivalinde piyanist Seher Tanrıyar’la yapmıştı. Herman Özkalfayan, İstanbul Belediye Konservatuvarı’ndan bir dönemin ünlü kemancısı Orhan Borar’ın öğrencisi olarak mezun olmuş, 1959’da İstanbul Şehir Orkestrası viyola üyeliği görevine başlamış,1972’den itibaren İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nda viyola grup şefliği yapmıştı. Emekli olduktan sonra konservatuvarda Ahmet Yürür’ün kompozisyon derslerini izleyen ve çalgısı viyola için parçalar yazan Özkalfayan’ın yapıtları, kendi yaşamını yansıtan özellikler taşıyor. Örneğin “Ağıtsal Gece Müziği” diye adlandırabileceğimiz “Notturno Elegiaco”yu hücrebozan tedavisi gördüğü 1998 yılında, ağrılısızılı uykusuz gecelerinde yazmış. Lirik, hüzünlü, tonal ve atonal yaklaşımların iç içe kullanıldığı, kendine özgü bir parça. Viyola ile piyanonun konuşmaları, aynı tema üzerinde yarattıkları çokseslilik, Özkalfayan’ın emeklilikte de başlamış olsa, bestecilik anlamında bir düzey tutturduğunu gösteriyor. Bu dinletide AydarOkonşar ikilisi Selman Ada’nın “Üç Aranağme” ile Ali Hoca’nın “Taksim ve Semai” başlıklı yapıtlarını da Ankara’da ilk kez seslendirdiler. Sadece Türk bestecileri mi diye sorarsanız, dinletinin ilk yarısı ise Hummel ile Brahms’ın birer yapıtına ayrılmıştı ama bizi sevindiren Türk bestecilerine verilen önem, gerçekleştirilen ilk seslendirmelerdi. İyi duyurulamamış olmasına karşın, salonun dolu olması, konservatuvarlardan öğrencilerin dinleyiciler arasında bulunması da ayrıca sevindiriciydi. Çetin Aydar Mehmet Okonşar ÖZKALFAYAN’A SELAM Ermeni besteci ve icracıların, hem geleneksel saray müziği, hem de klasik Batı müziği alanında geçmişteki İstanbul kültür yaşamının önemli bir parçası olduğunu biliyoruz. Günümüzde de, Ermeni kökenli Ortodoks Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı müzikçiler, gene İstanbul’la hayli sınırlı olmak üzere müzik yaşamımıza katkı yapmayı sürdürüyorlar. Geçen hafta viyolacı Doç. Çetin Aydar ile piyanist Mehmet Okonşar Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Aylin Ateş 18