Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ö NCE S AĞLIK Cumhuriyet Ankara 215 / 15 Ağustos 2008 Kanser Koğuşu O ? Dr. Cem SUNGUR İç Hastalıkları Profesörü Nefrolog tuz yıla yakın bir süre önce, tıp fakültesi öğrencisiyken, babası mesleki beceri ve değerlerime en çok katkıda bulunan fakülte öğretim üyelerinden birisi olan sınıf arkadaşım, doğum günümde bana bir kitap hediye etti. Tanımadığım bir yazara ait olan ve İngilizce çevirisini elime aldığım kitabın kapağında, “Kanser Koğuşu” (Cancer Ward) yazıyordu. Romanın yazarı, Rus Alexandr Solzhenitsyn’di. Klinikte çalışmaya henüz başlamıştım ve “kanser” artık mikroskop altında veya kavanozların içinde gördüğüm hücreler veya dokulardan ibaret olmaktan çıkmış, hastalarla özdeşleşmeye başlamıştı. Bu nedenle romanın önce salt kanser hastalarının deneyimleri ile ilgili bir eser olduğunu düşündüm. Öte yandan 1970’li yıllardaki öğrenci olaylarının hepimizin üzerindeki etkileri hâlâ devam ediyordu ve daha önce kapalı ve karşıt gruplar halinde yaşayan sınıf arkadaşlarımla daha doğal bir ilişkiye yeni başlıyorduk. Bazı arkadaşlarım dünyadaki en eşitlikçi düzenin ve en hakkaniyetli siyasal rejimin o dönemin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde var olduğunu savunuyorlardı. Rejim karşıtı olan Solzhenitsyn’in adını ve özellikle de “Gulag Takımadaları” adlı eserini, bu tartışmaların en ateşli anında duymuştum. Romanı okumayı bitirdiğimde, sadece Taşkent’teki kanser koğuşu hakkında değil, aynı zamanda Stalinizm hakkında yeni düşünce ve duygulara sahip olduğumu hissettim. BENİ DAKTİLOGRAF ANNEM YETİŞTİRDİ Alexandr Solzhenitsyn’in Nobel Edebiyat Ödül Töreni için hazırlamış olduğu kısa özgeçmişinden önemli alıntılar şunlar: “11 Aralık 1918 yılında Kislodovsk’da doğdum. Babam Moskova Üniversitesi’nde filolojik konularda eğitim görmeye başlamış ancak bitirememişti, çünkü 1914’te başlayan savaşa gönüllü olarak katılmıştı. Kendisi Alman cephesinde topçu subayı olarak bütün savaş boyunca görev yapmış ve 1918’de ben doğmadan 6 ay önce ölmüştü. Beni daktilograf olan annem yetiştirdi, çocukluğum ve gençliğim Don kıyısındaki Rostov şehrinde geçti. Gramer okulunda eğitim gördüm. Herhangi bir yönlendirme olmamasına karşın çocukluğumdan itibaren yazar olmayı istedim. Ancak yazılarımı Rostov’da kimse kabul etmediğinden ve Moskova’ya gitmem o dönemde olanaksız olduğundan Rostov Üniversitesi Matematik Bölümü’nde eğitim gördüm. Konuyu çok kolay öğrenmeme karşın hayattaki amacımın bu olmadığını fark ettim. Matematik öğrenmiş olmak beni iki kez ölümden kurtardı. Çünkü sürgüne gönderildiğim yerlerde matematik ve fizik öğretmeni olmama izin verildi. Matematik öğretmenliği yapmasaydım hayatta kalmam imkânsız olurdu. Eğer daha önce edebiyat eğitimi görmüş olsaydım sürgünde hayatımı kaybetmiş olurdum… 1939 ile 1941 yılları arasında Moskova’da fizik eğitimi görürken Tarih, Felsefe ve Edebiyat Enstitüsü’nden ek dersler aldım… 1950 yılında Kazakistan’da yeni kurulmuş olan Ekibastuz’da değişik çalışma cezaları çekerken vücudumda bir tümör oluştu ve bu nedenle ameliyat edildim ama tedavim başarılı olmadı… 1953’te Kazakistan’ın güneyindeki KokTerez’deki çalışma kampındayken tümörüm birden ilerledi ve 1953’ün sonuna doğru ölüme çok yaklaştım. Yemek yiyemiyordum, uyuyamıyordum ve tümörün salgıladığı zehirlerden şiddetli bir şekilde etkilenmiştim. yatırılmış ve radyasyon (ışın) tedavisine olumlu yanıt vermiştir. Romanın doktor kahramanları; bir tıp öğrencisi olan Zoya, genç bir radyolog olan Vera Gangart ve radyasyon tedavisi bölümünün başkanı Lyudmila Dontstova’dır. Rusanov ve Kostoglotov tedaviye iyi yanıt verirler ve sonunda taburcu olurlar. Diğer hastalar ise koğuşta kalırlar; durumları kötüleşir, ölürler veya evlerine yollanırlar. Sonunda Kostoglotov, yaşam boyu sürgüne mahkum edildiği bölgeye gitmek için trene biner. Sağlığına ve mutlu bir hayata kavuştuğu düşünülebilir ama sürgüne yollanan bir kişi olarak bunun farkında değildir. Öte yandan 1954’te Taşkent’teki bir kanser kliniğine gidebildim ve orada tedavi görerek iyileştim (Kanser Koğuşu, Sağ Kanat).” ZAMANIN SSCB’SİNİ BETİMLEDİ Kanser Koğuşu adlı romanında Solzhenitsyn kendi yaşamındaki deneyimlerini aktarmıştır. Aslında birçok etkileşim noktası yaratarak aynı zamanda o zamanın SSCB’sini de betimlemiştir. Hiç kuşkusuz ki, kanser bir metafordur ve totaliter rejimi simgelemektedir. Roman ilginç olarak 1950’lerdeki Sovyet tıbbını ve etik anlayışını ele alır. O dönemde sadece Sovyetler’de değil bütün dünyada olduğu gibi, doktorların hasta yerine karar verdikleri ve bilgilendirilmiş onam kavramının eksikliği dikkati çekmektedir. Roman ayrıca hekimlerin kişilik özelliklerini ve mesleksel niteliklerini de irdelemektedir. Günümüzde çok arzulanan, son derece yakın bir hekim hasta ilişkisi ön plandadır. Romanda yer alan karakterlerin kişilikleri son derece gerçekçi ve canlı bir şekilde resmedilmiştir. Solzhenitsyn 4 Ağustos 2008 tarihinde, Taşkent’teki Kanser Koğuşu’ndaki tedavisinin üzerinden 54 yıl geçtikten sonra hayatını kaybetti. Eserleri ise hem geçmişe hem de günümüze ışık tutmaya devam edecek. SOSYAL SINIFLARI FARKLIYDI Roman, Kazakistan’ın Taşkent şehrindeki bir kanser kliniğini anlatır. Kliniğin 13. koğuşunda yatmakta olan hastaların tümü kanser nedeniyle tedavi görmektedir, ancak hepsinin yaşları, cinsiyetleri, ulusları ve SSCB’de sosyal sınıf kavramı olmamasına karşın, sosyal sınıfları farklıdır. Romanın başında ilk tanıtılan karakter Pavel Rusanov’dur. Rusanov bir Komünist Parti görevlisidir ve kliniğe boynunda hızla büyümekte olan bir tümör nedeniyle kabul edilmiştir. Öte yandan kısa süre içinde romanın ana karakteri olarak ortaya çıkan kişi olan Oleg Kostoglotov ön plana çıkar. Kostoglotov, ceza kampından henüz çıkmış ve yaşam boyu mahkum edildiği sürgün yöresine yollanılmıştır. İki hafta önce çok hızlı ilerleyen ve sağlık durumunu çok ağırlaştıran bir tümör nedeniyle kliniğe 20