05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Ankara 227/7 Kasım 2008 Opera,CSO veBSO: Cumhuriyet’e Yakışır Seslendirmeler AliNejat Başeğmezler Erdoğan,Erdinç,Kalıpçı, Gökmen,Çınar, Çelik Yansımalar Şefik KAHRAMANKAPTAN sefik@kahramankaptan.com lkedeki kötü gidişata dur demek için nasıl davranılması gerektiğini düşünmek ve eylemlendirmek doğaldır ki, her vatandaşın görevi. Ama meslek gruplarının, kurumların kendi alanlarında yapabileceklerinin en iyisini yapmaya çalışmaları da çok önemli. Bu anlamda Cumhuriyet’in 85. yıldönümünde Ankara’daki üç müzik kurumu, Opera, CSO ve Bilkent, gerçekten anlamlı işlere imza attılar. Atatürk’ün müzik konusunda yaptıkları ve düşündüklerini tekrarlamanın gereği yok. Ama Atatürk şayet yaşamda olsa ve yapılanlara tanıklık etse herhalde, “Geç de olsa benim söylediklerimi, hedeflediklerimi anlamışlar” derdi. Önce 29 Ekim akşamı dinlediğimiz Ankara 1923’ten başlayalım. Atatürk’ün isteği üzerine kurulmuş ilk derneklerden biri olan Ankara Kulübü’nün ressam Cevdet Batur’un önerisiyle, besteci Mustafa Erdoğan’a sipariş ettiği Korolu Senfonik Şiir’in ilk seslendirmesi, çoğu yerli Ankaralı olan dinleyiciyi coşturdu... Kendi içinde üçü korolu, biri Aykut Çınar’ın okuduğu tenor solo olmak üzere dokuz bölümden oluşan yapıtın seslendirilişinde orkestrayı, yıllar önce Ankara’da bale şefi olarak da çalışmış olan konuk şef Erol Erdinç, koroyu da besteci Mustafa Erdoğan hazırlamıştı. Korolu partilerin metnini, nutuk ve Atatürk’ün çeşitli konuşmalarından Gülce Çelik Erdoğan derlemişti. Gecenin en mutlu kişisi ise Ankara Kulübü’nün başkanı Dr. Bülent Kalıpçı’ydı. Yapıtın hazırlanmasında hayli emeği geçen, viyolonsel grup şefi Cüneyt Balkız seslendirme sonrası “eleştirilerinizi bekliyoruz” dedi. Ben de yazıyorum: Yapıt konu gereği kahramanlık ve coşku üzerine kurulu, bu nedenle de hemen tüm bölümler hayli forte gidiyor. Araya birkaç lirik bölüm de düşünülebilirdi böylece, hep üst perdeden giden bir çizgi yerine, gerekli “kontrastkarşıtlık” sağlanmış olurdu. Bu haliyle ulusal günlerde mikrofon patlatılarak okunan bir “kahramanlık şiiri” gibiydi, oysa madem “senfonik şiir” formu seçilmişti, lirik şiirselliğe de yer olmalıydı. Koro seslendirmelerinde metin pek anlaşılamadı, kitapçıktan izleme gerektirdi. Beş ve dokuzuncu bölümlerdeki “Vatan” nakaratı ise, ya Ü pıtın özüne uygun düşünülmüş yerli yerinde ve önemli bir vurguydu. Mustafa Erdoğan bu yapıtıyla, ilerisi için büyük senfonik yapıt ve opera besteleme konusunda umut verdi. Senfonik şiirin kimi bölümleri, film müziği akıcılığında betimlemelerle örülüydü. Ankara 1923’ün gerçekleşmesinde esas önemli taraf, bir gönüllü sivil derneğin siparişiyle çıkılan yolda, dernekbesteci ve kurum arasında sergilenen işbirliği ve dayanışmadır. Opera, böyle bir yapıtı 29 Ekim gecesi prömiyer yapmak üzere olumlu yaklaşım sergilemiştir. Bu tür yaklaşımların devamının gelmesi dileğimizdir. CSO’DA BAŞEĞMEZLER VURGUSU CSO’da Cumhuriyet döneminin değişik kuşak bestecilerini kapsayan oturaklı bir program yapılmıştı. Adnan Saygun’un (19071991) Halk Türküleri’ni bas Tuncay Kurtoğlu’nun güçlü yorumundan dinledik. Ulvi Cemal Erkin (19061972) Köçekçe, sonraki kuşaktan ve zengin orkestrasyonuyla dikkati çeken Ferit Tüzün (19291977) “Türk Kapriçyosu”yla bu kutlamaya katılmıştı. Ama konseri esas çekici kılan, Nejat Başeğmezler’in (d.1950) “Lozan” başlığını verdiği Viyola Konçertosu’nun dünya prömiyerinin yapılmasıydı. Başeğmezler, CSO’nun viyola grubu üyesi ama daha çok besteleriyle tanınan bir müzik insanı. Günümüze kadar Saygun, Necil Kazım Akses ve Yalçın Tura’nın viyola konçertoları biliniyordu. Yaylılar ailesinde keman ile viyolonsel arasında yer alan bu koyu sesli çalgı için Türk repertuvarına dördüncü konçertoyu kazandırma yönündeki özendirici kaynak, Başeğmezler’in oğlu Ali Başeğmezler’in viyola solisti olmasıydı. Ankara Devlet Konservatuvarı’nı Feza Gökmen’in öğrencisi olarak bitirdikten sonra Leipzig Müzik Yüksek Okulu’nda sanatta yeterlilik ve konser solistliği çalışmalarını tamamladı. 28 yaşındaki Ali Başeğmezler halen Atina’da Müzik Dostları Oda Orkestrası’nın baş viyolacısı. İyi bir eğitim aldığını, yeteneklerini olumlu yönde kullandığını, babasının yapıtını seslendirirken kanıtladı. Baba Başeğmezler’in çağdaş bir yaklaşımla geleneksel formu çok fazla dikkate almadan yazdığı, neşe, hüzün, coşku, gibi duyguları karışık biçimde anlatan yapıtı, tonal ve rahatlıkla dinlenebilen nitelikte. Dileğimiz bu yapıtı, bestecinin de özendirmesiyle başka viyolacıların da dikkate alarak seslendirmeleri, Ali Başeğmezler’in tekelinde kalmaması... taki çalgıların da kendi içlerinde farklı notaları çalmasından kaynaklanıyordu. Ama, Say’ın denemesini de izlemiş biri olarak “sonucun parlak olduğunu” rahatlıkla söyleyebilirim. Cetiz böylece sadece besteci olarak değil, piyanist olarak da ne denli yetenekli olduğunu gösterdi. İkinci yapıt, ABD’de iyi tanınan, hayli sipariş alan Kamran İnce’nin (d. 1960) 24 yaşındayken yazarak orada kendine çıkış bulduğu, karşıtlıkları, kontrastları işlediği Piyano ve Orkestra için Konçerto’ydu. İnce de, özellikle zıtlıkları vurgularken orkestrayı hayli forte kullandığı yapıtını, piyanoda kendisi seslendirdi. Bilkent’in Cumhuriyet Konseri, Hasan Uçarsu’nun (d.1965) Şirin Pancaroğlu için, Tekfen’in desteklediği Çeng’in sıfırdan yapımını da içeren proje çerçevesinde yazdığı Arp, Çeng ve Orkestra için “Davetsiz Misafirler” adını taşıyan yapıtıyla devam etti. Bu konserle Ankara dinleyicisi de aynı yıl içinde yapıtı sıcağı sıcağına dinlemiş ve izlemiş oldu. Çünkü Pancaroğlu’nun Arp ve Çeng arasındaki kısa gidişgelişleri yapıta bir görsellik de katıyor. Yapıtı dünya prömiyerinde İstanbul’da Aya İrini’de izlemiş ve gözlemlerimi sizlerle ayrıntılı biçimde paylaşmıştım. Yakında CD’si de çıkınca, daha geniş kitle tarafından dinlenip beğenileceğine kuşku yok. Bence uzunluk olarak konser burada bitmeliydi. Ama Işın Metin, Türk Beşleri ve erken Cumhuriyet dönemini de ihmal etmemek için olsa gerek, Ulvi Cemal Erkin’in Keman Konçertosu’nu da programa koymuştu. Bölüm aralarında salonu terkedenlerin mazereti, kemancı Tuğrul Ganioğlu’nun icrasını beğenmemeleri değil, programın uzaması, vaktin geç olmasıydı. Şef Işın Metin ve BSO’nun üyelerini, böylesine güç, ağır ve uzun bir programı başarıyla gerçekleştirdikleri için özellikle kutluyor, kimi zaman çağdaş yapıtlara “Çok güç, çalınamaz, zaten de gereksiz” türünden yaklaşımlarla karşı çıkan bazı orkestralara da örnek olmasını diliyorum. Sonuç olarak, Opera, CSO ve BSO’nun Cumhuriyet Haftası’nda, kendi işlerini, üzerine düşeni gayet bilinçli biçimde yaptıklarını söyleyebiliriz. Nice Cumhuriyet Konserlerine... BİLKENT’TE ÇAĞDAŞ BESTECİLER Bilkent’te ise şef Işın Metin, daha çok genç bestecilerin yapıtlarıyla çağdaş ağırlıklı bir program yapmıştı. Doktora çalışmalarını ABD’de sürdüren Mahir Cetiz’in (d. 1977) “Piyano ve Orkestra için Senfoni Konçertant” adlı yapıtı ilk kez “bütün” olarak çalınarak bir bakıma dünya prömiyeri yaptı. Çünkü Cetiz bu yapıtı Fazıl Say için “Gece Güneşi” adıyla hazırlamış, ancak Say, belki de hazırlanacak yeterli vakit olmadığından hayli güç yapıtı bir bölümü eksik olarak seslendirmişti. Cetiz bu kez kendisi piyano başına geçti. Işın Metin orkestrayı büyük bir özen ve dikkatle yönetti. Yapıtın zorluklarından biri, aynı grup AliNejat Başeğmezler Mahir CetizIşın Metin 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle