26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Bugün onları anlamaya çalışın Sokakların sahibi onlar Sokaklarında bolca kedi ve köpek barındıran ülkelerden birinde yaşıyoruz. Onlar pek çoğumuz için bir renk, bir neşe kaynağı. Kimileri, başını okşayıp yanından ayrıldığı kedilerin, köpeklerin, aslında nasıl bir yaşam mücadelesi içinde olduğunu pek düşünmez. Belki o an o hayvanın fiziki bir ihtiyacını karşılayabilecekken, aklına gelmediği için yapmaz. İşte bugün, tam da bunun için var. Bu hayvanların, aslında yaşamlarını oldukça zor koşullar altında geçirdiklerini anlatmak, korunma, barınma ve beslenme gibi ihtiyaçlarına dikkat çekmek ve bu konularda farkındalık yaratmak amacıyla var. Türkiye, sokak hayvanı bol bir ülke. Dışarıdan bakıldığında, bu hayvanlara iyi bakan bir ülke olarak görülüyor ve takdir topluyoruz. Örneğin, “Stray” adlı belgeseli ile Kartal, Nazar ve Zeytin adlı üç sokak köpeğinin hayatından kesitleri beyazperdeye aktaran Hong Konglu yönetmen Elizabeth Lo için Türkiye böyle bir ülke. Lo, “İstanbul’a gelene kadar, sokak hayvanlarıyla dolu olan şehirlerin, bu hayvanlara bakmadığını düşünürdüm. Durumun, bunun tam tersi olduğunu anladım” diyor. İnsanların köpeklerle arkadaşlıklarını ve buraya özgü bu ilişki konseptini tüm dünyaya göstermek istemiş. ‘HAYIRSIZ ADA’YI UNUTMAK MÜMKÜN MÜ? Peki, gerçekten böyle mi? Bu sorunun cevabı, hem evet hem de hayır. Sicilimiz de pek temiz sayılmaz. Osmanlı kartpostallarında dahi yer alan, sokak sakinleri olarak görülen, sevilen, beslenen sokak köpeklerinin yaşadığı en büyük soykırım ne yaPATİ GÜNLÜKLERİ zık ki Batılılaşma akımları ile oldu. Murat Bardakçı’ya göre özellikle İstanbul, Bizans’tan beri sokak hayvanlarının bolca olduğu bir şehirdi. Bu şehirdeki hayvan popülasyonu en çok da 1900 başlarında göze batmaya başladı. Bazı kanaat önderleri! “Avrupa’nın medeni şehirlerinde sahipsiz köpek yok. Bizde de öyle olmalı” düşüncesini savundu. Bu kişiler DEN IZ YAVAŞOĞULLARI 1910’da 80 bin köpeğin katledilmesi ile zafere ulaştı. Köpekler, “Hayırsız ada” olarak bilinen Sivriada’ya ölüme gö[email protected] derildi. Halk buna tepki gösterip, teknelerle her gün beslemeye gitse de yetişemedi. İşin ilginci, o dönemler halkın köBugün pek sevgisi, “gerici”likle itham edildi. Şimdi ise tarih çelişkili bir şekilde teker4 Nisan, “Dünya Sokak rür ediyor. Sesleri son zamanlarda yükselen bir grup köpek düşmanı, yine medeni ülke argümanını kullansa da köpek nefretlerini dile getirirken mesela İstanHayvanları Günü”. bul Sözleşmesi’ne de nefret kusuyor. Diğer yandan popülasyon yoğunluğundan bu hayvanlara bakanlar da memnun deBugün siz de onlar ğil. Tabii onlar bu problemin, kısırlaştırma ile çözülmesini istiyor. için bir şey MAMA YOLLAYABILIRSINIZ yapabilirsiniz. Kısırlaştırma görevi, 19 yıldır belediyelerde, yine 5199 sayılı kanunda, kısırlaşan hayvanın yerine bırakılması gerektiği ibaresi yer alıyor. Ancak çoğu belediye asır önceki sürgün geleneğini devam ettirip, hayvanları hiçliğin ortasındaki çöplüklere veya ormanlara atıyor. Oralarda beşi ölüyorsa, sadece bir köpek on tane doğuruyor ve bu döngü eziyet ve sefalet eşliğinde devam ediyor. Hayvan Hakları Yasası için en çok talep edilen maddelerden biri de tam da bu sebeple belediyelerin ceza kapsamına alınması. Çünkü görünmeyen tarafta, sokak hayvanları ülkenin her noktasında açlık ve susuzlukla cebelleştikleri sürgünlerle karşı karşıya. Eskiden sadece köpeklerdi, şimdi ormanlarda cöplüklerde, oralara toplu halde getirilmiş kedilere dahi rastlanıyor. Birileri de bu durumdaki sokak hayvanlarını, kısırlaştırmak ve doyurabilmek adına var gücüyle uğraşıyor. Gölpazarı’nda, belediye asla kısırlaştırma yapmadığı için sayısı her geçen gün artan köpeklere artık yetişemeyen gönüllü, Ayşe Köse şu an açlık grevinde. Türkiye’nin dört bir yanında onlar için uğraşan gönüllülere destek, bugün iç rahatlatan bir eylem olabilir. Onlara, patifood, canlaramama, ormanamama gibi sitelerden, Türkiye’nin her ucuna, derneklere veya bireysel gönüllülere kargo ücreti vermeden mama yollayabilirsiniz. 4 NİSAN 2021 TAYFUN İŞBİLEN tayfunis@ hotmail.com Makao Avrupa’nın hâlâ açık olan en eski casinosu Belçika’nın termal sularıyla ünlü Spa kasabasında. 1700’lü yılların başında açılışı yapılan bu Eğlence ve buluşma yeri olarak açıldılar kumarhaneye Ridotto’nun Fransızcası Rödut (La Redoute) adı Ridotto ya da verilmiş. İLKİ BUDUR H enricus Dandolo 1204 yılında Konstantinopolis’in kumarhaneler üdavimleri arasında Kazanova’nın da olduğu bu kumarhaneye ilk Ridotto (kapalı mekân) ya da casino (küçük ev) deniyormuş. “ridotto” adı uzun yıllar boM yunca daha çok kullanılsa da artık “casino” daha yaygın. Ridotto sadece karnaval dönemlerinde hizmet vermiş. Salonda meşhur karnaval maskelerini takmak zorunluymuş. Ridotto birkaç yıl sonra Venedik kent yönetiminin kararıyla kapatılsa da Avrupa’da surlarını aşıp 80 yıl bir “casino çağı”nı başlatmıştır. 18’inci yüzyıldan 20’nci boyunca kenti işgal yüzyılın başına kadar Avrupa’da zenginlerin, elitlerin en eden Haçlı ordusunun önemli eğlence ve buluşma yerleri haline gelen casinolar komutanlarındandı. ekonomik, mimari ve kültürel anlamda önemli izler bıraVenedik’i yöneten kır. Bunlar daha çok deniz kıyısı ya da termal suların olduailelerden birine mensuptur. ğu kentlerde inşa edilirdi. Tatile gelen sosyetenin akşamlaÖlene kadar Konstantinopolis’te rı eğlendiği yerlerdi. yaşamış, kenti yağmalatmış, öldükten sonra Avrupa’nın hâlâ açık olan en eski casinosu Belçika’nın Ayasofya’ya gömülmüştür.nt tekrar Doğu Roma’nın eline geçince termal sularıyla ünlü Spa kasabasındadır. (Evet, Spa keliDandolo’nun mezarı Ayasofya’dan kaldırılır. Ancak İsminin kazılı mesi de buradan gelir). 1700’lü yılların başında açılışı yaolduğu mermer hâlâ Ayasofya’nın üst katındadır. pılan bu kumarhaneye Ridotto’nun Fransızcası Rödut (La Henricus’un Konstantinopolis seferi ganimet açısından verimli Redoute) adı verilmiş. Burada şans oyunlarının yanı sıra, geçmiştir. Dandolo ailesi paylarına düşen ganimetlerle Venedik’te muhteşem kahvaltı organizasyonları yapılır, konserler, babir saray yaptırır. 1600’lü yıllara gelindiğinde ailenin o günkü lolar da düzenlenirmiş. Rödut’un kralların bile sıklıkla zireisi Marco Dandolo bu sarayda ilginç bir “işletme” kurar: yaret ettiği bir mekân olduğu biliniyor. Bir kumarhane! Tarihçilere göre Avrupa’nın ilk resmi, onaylı Casino binalarının lüksü, gösterişi için hiçbir masrafkumarhanesi budur. tan kaçınılmamış, projeler en namlı mimarlara verilmiştir. Bunlardan akla ilk gelen Paris Operası’nın da mimarı olan Charles Garnier’dir. MonteKarlo ve Almanya’nın Baden Baden kentindeki casinolar Garnier’nin eseridir. Baden Köstence Baden casinosu, mimarisi kadar tarihteki ziyaretçileriyle de ünlüdür. Rus yazar Dostoyevski ve Tolstoy burada büyük paralar kaybetmiştir. Dostoyevski Baden Baden günlerinden sonra “Kumarbaz” adlı kitabını yazar. Bu iki kumarhane de günümüzde faaliyettedir. Monte Karlo KUMARHANE YETİMHANE OLDU İstanbul’la başladık İstanbul’la bitirelim. Orient Ekspres’in faaliyete geçmesinden sonra Avrupa sosyetesinin İstanbul’a ilgisi artar. Bunlar için Pera Palas gibi lüks hoteller inşa edilir. Pera Palas’la hemen hemen aynı zamanda, casinosu olan lüks bir hotel de Büyükada’da inşa edilir: Prinkipo Palas (Prinkipo, Büyükada’nın Rumca adıdır). Dünyanın en büyük ahşap binalarından birisidir bu. Ancak ada sakinleri kumarhane yüzünden bu hoteli istemez, sultana şikâyet eder. Hotelin işletme izni iptal edilir. Prinkipo Palas satılır ancak en sonunda Balıklı Rum Hastanesi’nde barınan kimsesiz çocuklar için yetimhaneye dönüştürülecektir. Bilindiği gibi Büyükada Rum Yetimhanesi günümüzde harabeye dönüşmüş, kurtarılmayı beklemektedir. PROUST’UN ROMANIYLA ÜNLENDI Napolyon Bonapart Fransa’nın başına geçince Paris’e yüz kilometreden yakın yerlerde casino açılmasını yasaklar. Dünya jet sosyetesinin gözde mekânı, lüksün başkenti Paris’te bugün bile casino yoktur. Fransa’da casinolar kıyı kentlerindedir. Bunlardan biri de Normandiya sahillerindeki Cabourg. kenti. Buranın casinosu, Marcel Proust’un “Kayıp Zamanın İzinde” romanıyla ünlenmiştir. Proust meraklıları “Kayıp Zamanın İzinde”de Cabourg diye bir yerden bahsedilmediğini söyleyecektir. Haklıdırlar, çünkü eserinde üstat bu kente Balbec der. Ancak Balbec’in Cabourg olduğunu kendisi de açıklamıştır. Uzun uzun anlattığı o Grand Hotel ve Casino, dünya savaşlarını atlatmış ve günümüze kadar ulaşmıştır. Proust’un romanıyla ünlendiği için hayli turist çekmektedir. Savaş yıllarında zenginler, savaşa katılmayan ülkelere kaçıp lüks yaşamalarını burada sürdürmüşler. Avrupa’da bu şekilde en çok zengin ağırlayan ülke ise Portekiz’dir. Birinci Dünya Savaşı’nın en sıcak günlerinde Başkent Lizbon’un hemen yanı başındaki Estoril’e bir casino kurulur. Casino işletmesi hayli güzel işler yapınca büyümeye karar verirler. Yeni yatırımlarını yapacakları yer ise Portekiz’in Çin’deki kolonisi Makao’dur. Günümüzde Makao, Las Vegas’tan bile daha büyük bir kumar cennetine dönüşmüştür. Kent artık Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlıdır ancak en büyük casinosu hâlâ Grand Lizbon’dur. Romanya’daki Köstence Casinosu, savaş yıllarını Lizbon’daki gibi fırsata dönüştürmeyi başaramamıştır. Bina hiç şüphesiz Karadeniz kıyılarındaki en güzel binalardan biridir. Dünya savaşlarından önceki yıllarda, Romanya petrollerini işletmek üzere ülkeye yerleşen Avrupalılar için yapılmıştır. Ancak savaşlar, işgaller ve Çavuşeskulu yıllar derken, kapatılıp kendi haline terk edilir. Sinema yönetmeni Francis Ford Coppola’nın 2007’de çektiği “Youth Without Youth” filminin bazı sahneleri burada çekilmiştir. Büyükada Rum Yetimhanesi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle