17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 3 OCAK 2021 Salgın bitince yine sahnede olacaklar Hikâyelerinden taşan kadınlar TUĞBA ÖZER Almanya’da, 2015’te Türkiye’den göç eden kadınların kurduğu Kibele Kadın Tiyatro Grubu, yaşanmışlıklardan taşan hikâyeleri anlatıyor. “Anlatılan, senin, benim, bizim hikâyemiz” diyorlar tiyatro sahnesinden. H epsinin Türkiye’den göç hikâyesi, yaşları farklı ama tiyatro onları çok çabuk kaynaştırabilmiş. Atiye Altül, Ayşe Tunca, Belkıs Erdal, Derya İnce, Derya Yıldız, Kadriye Göbüt, Hülya Karcı ve Naime Erdoğan. Aralarında yıllardır oyunculuk, yönetmenlik yapan da var, ilk kez tiyatro ile tanışan da. Berlin’in işlek caddelerinden birinde prova öncesi buluşuyoruz. (İkinci dalga gelmeden hemen önce.) Yuvarlak bir masanın etrafında, sırayla sorularımı yanıtlıyor hepsi. Aramızda olmayan Atiye’ye de görüntülü bağlanıyoruz ve başlıyor sohbet... “Kendi hikâyelerimizden, dertlerimizden yola çıkıyoruz. Çünkü bir şeyleri dert edinen, derdi olan insanlarız” diyerek söze başlıyor tiyatronun yönetmenliğini yapan Hülya hoca. “Biz kadınlar birbirimizi ne kadar anlayabiliyoruz, ne kadar birbirimizin yanında olabiliyoruz. Aslında çıkış noktamız buydu. Hiç oyunculuk deneyimim olmamasına rağmen katıldım ve şunu hissettim: Birbirimize anlattıkça, paylaştıkça, birbirimizi anlıyoruz. Çünkü birçok hikâye kendi hikâyemiz aslında” diye söze giriyor tiyatronun oyuncularından Derya (Yıldız). Oyunculardan Kadriye amaçlarını şöyle özetliyor: “Kadınlar toplumda hep ikinci sınıf vatandaş olarak görülüyor ve doğal olarak biz de yaşamımızda bu durumla karşılaşıyoruz. Biz bunları tiyatro yoluyla ortaya çıkarmak istiyoruz.” İsimlerini Anadolu kökenli bir kadın tanrıça olan Kibele’den alıyorlar. İsmin “fikir annesi” Atiye, “Ben her kadını bir tanrıça olarak gördüğüm için bu ismi önerdim” diyor. BENZERLİKLER VE ZORLUKLAR... Tiyatro grubu şimdiye kadar 5 oyun sahnelemiş, bunlardan biri de oyunculardan Naime’nin göçünü anlattığı “Çocukluk Gökyüzü Gibidir.” Oyunu şu sözlerle anlatıyor Naime: “Benim yaşam hikâyem bu oyun. 80’li yıllarda 12 yaşında bir çocuk olarak Almanya’ya gelmiş olmanın yarattığı ağır psikoloji... O dönem yabancı düşmanlığı çok yoğundu. Her gün muhatap olduğumuz bir sorundu bu. Türkiye’de bir Kürt çocuk olarak yaşadığım sorunların benzerlerini burada da yaşayınca niye geldim ki o zaman ben buraya diye düşünüyordu insan.” yENİ OYUN YOLDA “Bu oyun tam bir göç hikâyesi” diyerek anlatmaya devam ediyor Hülya Hoca: “Burada yaşıyoruz ama Türkiyeliyiz, orayı çok düşünüyoruz, aramızda Türkçe konuşuyoruz. İki ülkenin dertleri ile yoğruluyoruz. O kadar benzerlikler ve zorluklar var ki. Baba çalışıyor, anne çocuklara bakıyor, birçok göçmen ailede olduğu gibi. Zaten tartıştığımız şey de buydu; aile iyi bir şey mi, yoksa kötü mü? Kapitalizmin getirdiği bütün çelişkiler, kadın erkek ilişkileri, sınıf çelişkileri, dil ve etnik problemler... Hepsinin içinde olduğu bir Türkiye Almanya panoramasıydı.” Kadın oyuncular, yakın zamanda sahneye koyacakları “İğnenin Moru”na hazırlık yapıyor bu günlerde. Salgın izin verdiğinde sahneye çıkacaklar yine. Oyun adını, tahmin ettiğiniz üzere Türkiye’de 90’lı yıllardaki feminist mücadelenin önemli sembollerinden Mor İğne Kampanyası’ndan alıyor. Kadınlar, bu oyunla yaşadıkları tacizleri görünür hale getirerek aktarmaya çalıştıklarını söylüyorlar: “Özellikle kadınları, tacize karşı mücadele konusunda düşünmeye sevk etmek istiyoruz. Kadınlar her yerde taciz ediliyor. Türkiye’de de burada da. Kadınları bu konuda cesaretlendirmek istiyoruz.” Hülya hoca, izleyicileri de aktif olarak oyuna kattıklarından bahsediyor: “Forum tiyatronun kuramcısı Augusto Boal ‘Bir şeye seyirci kalmak hakarettir’ diyor. Seyirciler aynı zamanda oyuncu oluyor bizim oyunlarımızda. Hep birlikte düşünmeye sevk etmek istiyoruz. Hasıraltı edilmiş şeyleri görünür hale getirmek istiyoruz. Propaganda yapmayı sevmiyorum çünkü insan onu dinliyor ve unutuyor. Ama sanatsal yolla anlattığınız zaman insanlarda yer ediyor. Özellikle insan hikâyesiyle anlattığınız zaman.” Naime Erdoğan Kadriye Göbüt Ayşe Tunca Derya İnce Hülya Karcı Derya Yıldız Belkıs Erdal Trabzonspor’un eski teknik direktörlerinden ve kulüp başkanlarından Özkan Sümer, Şenol Güneş ile... Özkan Sümer’in unutulmazları Futbolun bilge adamı K uşkusuz her kayıp üzücüdür. Her ölüm de ‘erken’dir. Gidenin yeri dolmaz. Hele adınız Özkan Sümer’se Türkiye için kayıp, Trabzonspor için tarifi zor kayıp demektir. Öyle ya, BordoMavili takımın kazandığı şampiyonlukların ikisinde teknik direktör, diğerlerinde ya altyapı sorumlusu ya ‘kanaat önderi’ olarak onun imzası var. Her kademede görev aldı. Ali Kemal’lerden Hami’lere, Lemi’lerden Hamdi’lere Soner’lere, hatta son jenerasyon Yusuf Yazıcı’dan iki Abdülkadir’e kadar alın teri dökmüştür Özkan Sümer. Onun için ‘Futbolun bilge insanı’ diyen de vardır, ‘Trabzonspor’a adanan bir yaşam’ diye tanımlayan da. Pek ön plana çıkmayan tarafı ise Trabzon gibi zor bir coğrafyada, ‘hakhukukadalet’ kavramlarının yılmaz bir savunucusu olmasıdır. Çantasından August Thalheimer’in kitabı çıkar, başucunda MarxHegel Diyalektik’i durur. Ancak Türkiye gerçeğini bildiği için öğrencilerine sadece dünya klasiklerinden hediye eder... KİMİNİN DEDESİ! Felsefesine göre adam kazanmak zor, kaybetmekse çok kolaydır. Örneğin 1970’li yılların son günlerinde arabasıyla bir amatör küme maçını izlemeye giderken ufak tefek bir çocuk görür yolda, tanıdıktır. Arabayı durdurur, “Sen genç takımdaki pır pır değil misin” der. Çocuk utanarak yanıt verir: “Evet hocam..” “3 gündür niye gelmiyorsun?” diye de kızar. Çocuğun cevabı bıçak gibidir, “Hocam Akçaabatlıyım, dolmuş param yok.” Özkan Sümer, cebinden 12 günlük yol parasını verir, ertesinde de dolmuş parası kulüpçe karşılanır. O futbolcu Trabzon altyaARİF KIZILYALIN Hayatı boyunca kaldırımın ‘sol’ tarafından yürümesi pek bilinmez. Örneğin 1970’lerde Türkiye İşçi Partisi’nin Trabzon örgütüne destek verdiği bilinir, keza 12 Eylül ikliminde ‘solcu’ gençleri cezaevinde ziyaret edecek kadar yürekli olduğu konuşulur. pısının gurur kaynağı bir isim. Şampiyonluk yaşayan LemiHamiHamdi efsanelerinden biri. Kendisinden izin almadım adı bende, Sümer’in bu dokunduğu o kadar futbolcu var ki saymakla bitmez. En son örnek ise Yusuf Yazıcı olmalı. Sümer’i gol attığı bir Fransa ligi maçı sonrası arar, “Hocam yılbaşı hediyen benden. Burak abi ile tüm futbolculara imzalattık formanı” der. Ama Yusuf’un son maçının sabahında Sümer gözlerini yumar hayata. Çok ağlar Lille forması giyen yıldı: “Benim dedem yok, o olmasaydı şimdi Trabzon’da işsiz bir genç olarak kalacaktım. Kulüpten göndermek istediklerinde arkamda durdu, ‘yakarım buraları’ dedi. Şimdi Fransa’da gururla Trabzon’u temsil ediyorum...” KEMENÇENİN SÖZÜ Dedik ya hayatı Trabzonspor’dur diye. Günün birinde gazeteci sorar, “Futbolcu, teknik direktör ve Başkanlık yaptınız, Trabzonspor sizin için ne anlam ifade ediyor” diye. Yanıtı dokunaklıdır: “Trabzonspor dalgaların sesidir. Yaylaların sisidir. Ormanların gizidir. Kemençenin sözüdür.” Başkanlık teklifi geldiğinde Trabzonspor’u uçurumun kenarından çevirmek için görevi kabul eder. Artık kazancı kalmamıştır, hazırdan yer. Deplasman uçak biletlerini bile kendi hesabından öder, kulüpten 1 kuruş almaz, futboldan kazandığını Trabzonspor’a harcar.. Esprilidir Özkan Sümer, özellikle elinden kitabı düşürmez. Hatta, bazı oyuncularına kitap hediye eder, “Okuyun da futbolun kıymetini bilin” diye. Kimi zaman Dostoyevski, kimi zaman Puşkin, Kafka ya da Zweig’dan bir söz söyler. Bir maç öncesi futbolcusunun kendisine boş gözlerle baktığını görür ve ertesi gün idman öncesi odasına çağırıp, genç delikanlıya Beyaz Geceler (Dostoyevski) hediye eder. “Oku ki, futbolun sana sağladığı şartların kıymetini anla..” diyerek. SÜMER’İ BÖYLE ANLATTılAR u Lemi Çelik: “Bir maçta çok top ve ikili mücadele kaybettim, pas hataları yaptım. 1 gün sonra Özkan Hoca herkesi orta sahaya topladı, kritiği yapıyor. Malzemeci Ömer’i çağırdı: “Oğlum bir top getir.” Sonra takıma “Arkadaşlar size dünyanın en iyi sihirbazını takdim edeceğim” dedi. Bana döndü: Oğlum! Tüm topları kaybettin. Senden daha iyi sihirbaz dünyaya gelmemiştir. Al bu topu da kaybet, görsünler!” u Ali Kemal Denizci: Bir maç öncesi ‘Ali Kemal, top sana geldiği zaman hemen rakibe veriyorsun topu’ der. Şaşıran Ali Kemal, ‘Nasıl yani hocam? karşılığını verir. Özkan Hoca o efsaneleşen cevabı yapıştırır: “Rakipten 2 dakikada top alıyoruz senden yarım saatte alamıyoruz!” u Hasan Üçüncü: Özkan Hoca’nın gözüne giremez. Bir gün antrenman öncesi hocasınıa ‘Günaydın’ der. Özkan Hoca:“Bana günaydın deme Hasan, futbolu bıraktım de!” u İskender Günen: Özkan Sümer, Galatarasay’ı çalıştırırken, kupada karşılaştık. Burada onları 21 yendik. Sağ ayağımla da bir gol attım. Maçtan sonra şunu dedi: “İskender, kalleş bacağıyla bizi vurdu!” (İskender Türkiye’nin en iyi sol açığıydı) Rövanş. 11 berabere bitti yine ben gol attım. Halil İbrahim vardı karşımda bizden gitmişti Galatasaray’a. O maçta bunu bek oynattı benim karşımda. Maç bitiyor, Halil İbo’ya demiş ki, “Yahu oğlum, Trabzon’dayken bu takıma bu kadar katkın yoktu!’’ u Ayhan Akbin: Galatasaray’dayken“Hocam, sizi bugün oynayacağım oyunla güldüreceğim” dedim. Evladım, biz sana her zaman kahkahalarla gülüyoruz!” yanıtını verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle