Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 EYLÜL 2020 7 Sevilen oyuncu Serdar Orçin’le ödülünü ve sanat yolculuğunu konuştuğumuz keyifli bir pazar sohbeti Müjdat Hoca kahramanımız Serdar Orçin 1998 yılında birlikte oynadığımız “Atları da Vururlar” müzikalinden bu yana çok yol kat etti. O sıralar henüz Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde eğitimine devam eden bir öğrenciydi ve muhtelemelen “Atları da Vururlar” onun ilk profesyonel sahne deneyimiydi. Ardından Zeki Demirkubuz ile yollarının kesiştiği bir dönem geldi ve önce “Üçüncü sayfa” ve ardından da ilk başrolünü üstlendiği “Yazgı” ile dikkatleri çekti; oyunculuk kariyeri hızla ivme kazandı. İstanbul Şehir Tiyatroları’nda ve başka bazı özel tiyatrolarda oynadığı oyunlar; art arda çektiği filmler ve televizyon dizileri derken bir yıl içinde iki önemli ödülü birden kazandığı “Uzun Zaman Önce”... 20 yılı aşkın oyunculuk kariyerinde önemli eşiklerden birinde Serdar Orçin ve bundan sonra neler yapmak istediği, hangi hedefleri önüne koyduğu meselesi yolunu şekillendirecek şüphesiz. 20 küsur yıllık arkadaşım Serdar’la Cumhuriyet Pazar için söyleştim... u Ankara’da En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü aldığın “Uzun Zaman Önce” ile başlayalım. Senaryoyu okuduğumda etkilendiğim ilk şey yarattığı atmosferdi. Atmosferi, karekterleri, çatışmayı çok iyi aktaran ve hissettiren bi dili vardı. Bir oyuncu için bunlar bol malzeme veren hayal kurmaya elverişli bir metin haline getiriyordu senaryoyu. Ve tabii karekter de cezbetti beni. Birbirinden tamamen farklı iki kardeş oynayacaktık (Onur Dikmen’le) çocuklukta annebabayla ama özellikle babayla yaşadıkları travmanın ve hâlâ üzerlerinden atamadıkları baskının farklı şekillerde tezahür ettiği iki erkek kardeş. Ve fakat olay örgüsü onları bir sorunla sınadığında sözüm ona birlikte hareket edip bi suçu örtbas etmeye çalışırlar ama toplumsal baskı ve kadına karşı önyargının atlatılamadığı bir ortamda asla aşamadıkları sorunlarıyla ellerine yüzlerine bulaştırırlar her şeyi. Bir kasabada bizim “erkekliğin” büyük çaresizliğini izleriz bi anlamda. ustalara borçluyuz Fotoğraf: Cumhuriyet Pazar luk getirmiş bunu dünya ölçeğinde yapıtlara dönüştürmüş bir yönetmen. Ben oyuncu olarak kamera önünde sahici olmanın ne kadar zor ne kadar etkili ve gerekli olduğunu ondan öğrendim. u Bir rol önüne geldiğinde hangi kriterlerle yaklaşırsın o role? Emrah tabii ki senaryo her şeydir. Gelen senaryo o günün koşollarında heyecan verici mi ya da etkileyici mi ya da dokunaklı mı ya da gerekli mi benim dikkatimi ilgimi çeken bir şey var mı ona bakıyorum. Aynı kriterlerle role de bakıyorum... Ve tabii ki bu işi kimle ve kimlerle yapacağıma bakıyorum. Aslında senaryo okumak da bir iş. Bazen senaryoda yazılanla sizin hayal ettiğiniz aynı şey olmayabiliyor. İki anlamda da söylüyorum bunu. Size iyi gelen bir şey çekilince hiç de öyle olmayabiliyor size göre ya da çok sıkıcı bulduğunuz bi senaryo size göre çekilince perdede bambaşka olabilir. Dolayısıyla senaryoyla birlikte yönetmenle aynı düşü görüp görmediğime de bakarım. RİCA MİNNETTEN KURTULMAK u Oyuncular çoğunlukla TV dizileriyle geçiniyor, tiyatro ya da sinemayı ise kendi mesleki tatminleri için yapmayı tercih ediyor. Bu durum Türkiye’deki sektör için ne söylüyor bize? Üçünde de çalışmış bir oyuncu olarak her bir sektörün kuralının kaidesinin çalışma koşullarının gelirinin giderinin kabul edilebilir bir seviyede buluşmasını arzu ediyorum aslında. Çünkü hangisi olursa olsun aslında ben işimi yapıyor oluyorum. Ancak koşulları birbirinden çok uzakta ne yazık ki. Bir tiyatroyla anlaşan bi oyuncunun televizyondan alınan para kadar olmasa da o sırada hayatını devam ettirebilecek ve hatta kendini geliştirebileceği şeyler yapabileceği kadar para kazanabilmesi lazım aslında... Sinemada da aynı şekilde gişe işi olup olmadığına bakılmada oyuncunun harcadığı mesaiye göre kabul edilebilir bir kazancı olması gerekli aslında... Rica minnet ya da “sinema filminde oynuyorsun, bir şey alma” çıkmazından kurtulmamız gerekiyor aslında... Ama ne yazık ki henüz sektör olarak bu seviyede değiliz. u Bu arada ilginçtir, bu filmle Adana’da geçen yıl En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülünü almıştın. Jüriler neden seni farklı ödüllere yakıştırdılar aynı rolle? Aslında bunu jürilere sorman lazım (gülüyor). Ama ben anladığım kadarını söyleyeyim; yıllar içerisinde birçok festivale katıldım kimilerinde de jüri üyeliği yaptım. Her festivalin farklı bi atmosferi olur. Hem seçkiden kaynaklı hem jüriden kaynaklı... Aynı seçki farklı jürilerden farklı sonuçlarla dönebilir. u Ankara’da daha önce bir ödül daha almıştın, “Yazgı” (2001) ile Umut Veren Oyuncu seçilmiştin. Yıllar sonra nasıl hissettirdi? Hem gurur duydum hem çok eğlendim. Çemberi tamamlamak gibi oldu sanki. u Aslında bu yıl Ankara’da iki filmle birden yarışmadaydın. Faysal Soysal’ın yönettiği “Ceviz Ağacı”nda da önemli bir rolün var... Oyuncu olarak nasıl bir duygu yaratıyor bu sende? Bu bir kez daha gelmişti başıma. Biraz klişe olacak ama oynadığınız rollerin hepsi sizin bi parçanız oluyor. O yüzden ayırmak zor oluyor. Ama birilerinin önüne konduğunda tabii ki bir tanesi öne çıkabilir. Bu gayet normal. u Ödülü alırken hocaların Savaş Dinçel, Müjdat Gezen ve Mustafa Alabora’nın adlarını saydın... Başka kimleri sayarsın üzerinde emeği olan? Ya da şöyle sorayım, oyunculukta “ustam” dediğin isimler kimlerdir? Teşekkür ederim bunu sorduğun için. Başta Müjdat hoca ki kendisi dünyada eşi ben 20 yıldır sahnede 20 yıldır kesintisiz olarak tiyatroda sahnedeyim. 20’den fazla sinema filminde ve yüzlerce bölüm dizilerde çalışma şansım oldu. Bu anlamda kendimi şanslı buluyorum ve şükrediyorum... Şimdi bu tecrübemle daha önce yapmadığım biçimlerde oyunlar ve filmler yapmak istiyorum. Yeni jenerasyona çok güveniyorum kendimi yenileyebileceğim işlerde olmak istiyorum. Şehir Tiyatroları’nda 20 sezonda 10 yönetim görmüşüm. Ben şahsen Mehmet Ergen’in bu tiyatronun başına çok yakıştığını düşünüyorum eğer rahat bırakır işini yapmasına fırsat verirlerse çok verimli işler yapacağını düşünüyorum. zeri olmayan bir hareket yapıp 4 yıl parasızbir okul açtı. Orada öğrencilerin hayallerinde bile bir arada göremeyeceği hocalar toplayıp yüzlerce öğrenci yetiştirdi, yetiştirmeye devam ediyor. O her zaman bizim kahramanımız oldu. Olacak. Ve Savaş Dinçel... Öğrencisi olmaktan gurur duyuyorum. Ve Mustafa Alabora... Üzerimdeki emeği büyüktür. Bedeli ödenmez şeyler verdiler bizlere. Ödeyebilmemizin tek şartı işimizi en iyi şekilde yapmaya çalışmak ve gelecek nesillere aktarma. Tıpkı onların bize yaptığı gibi. Sonsuz şükranlarımı sunuyorum onlara. Lisede tiyatroya başladığımda hayatıma giren ve sonra hiç çıkmayan Cüneyt Uzunlar’ı saymadan geçemem. MSMS’den hocam Engin Cezzar ve bilhassa Engin Alkan’ın da oyunculukta yol almamda üzerimdeki emekleri büyüktür. Ve Yücel Erten Hoca. O da bana çok şey katmıştır. Her türlü iyi ilham verici ve yol gösterici bulduğum, öğrencisi olmadım belki ama izlemelere doyamadığım Müşfik Kenter’dir. Ve tabii Yıldız Kenter... Ferhan Şensoy da farklı lığıyla hep takip ettiğim bir hoca olmuştur. Bülent Emin Yarar, Esra Bezen Bilgin de her izlediğimde bana ilham veren oyuncular olmuştur. Ayrıca benden daha genç oyunculardan da çok şey öğreniyorum. u Zeki Demirkubuz deyince neler geçiyor aklından? “Peripetia” (gülüyor) Emrah sen de çok iyi bilirsin; tragedyalarda kahramanın bir yolculuğu vardır ve bu yolculuğunda çeşitli evreleri... Bunlardan biri de Peripetia’dır... Türkçesi “baht dönüşümü” olarak çevrilir sıklıkla... Zeki ağabey bende böyle bir şeye tekabül ediyor diyebilirim. Oyuncu Serdar’ın yönetmen Zeki’yle karşılaşmasıyla baht dönüşümü olur ve olaylar birden farklı bir yönde ilerlemeye başlar... İlginç de bir örtüşmesi var bu söylediğimin “Yazgı” filmi benim yazgımı değiştirdi diyebiliriz. Hem kariyerimi hem oyunculuğumu... Ayrıca kişisel ilişkimizin dışında, çok saygı duyduğum hayran olduğum bir yönetmen. Senaryolarıyla Türk sinemasına yeni bir so u Pandemi süreci özellikle sahne emekçileri için çok zor geçti. Bu dönemi atlatabilmenin bir yolu var mı? Bazı tiyatrolar kapılarına kilit vurdu kapattı iflas ettiler. Çok acıklı bi durum ne yazık ki. Oysa çok ilginç setlere mesela resmi olarak yasak gelmedi bu süreçte. Yapımcılar kendi inisiyatifleriyle durdurdu setleri. Böyle bi zamanda herkesin beklentisi ve tek güvencesi tabii ki devlettir. Ancak bizim mesleğimiz “yangında ilk kurtarılacaklar” listesinde değil “yangında ilk vazgeçilecekler” listesinin başında olduğu için bu tip durumlarda ilk vazgeçilen kapatılan genelde bizim meslek grupları oluyor. EMRAH KOLUKISA Orçin,“Şu an tiyatroda eğer sezonu açabilirsekyeni projeler çalışılıyor. Ben de birinde rol alacağım. Camus’nün Veba’sını çalışacağız. Sinemadaysa, geçen yaz çektiğimiz “Sen Ben Lenin” filmi var... Ama onun seyirciyle tam olarak ne zaman buluşacağını bilemiyorum... Gerisi hayal. Bakalım...” diyor. Yunan gazeteci arkadaşımdan dinledim Konstantin Miçotakis’in oğlu Başbakan Kyriakos Miçotakis’in ismi, 2008’de Alman Siemens şirketiyle rüşvet ve yolsuzluk skandalında da geçer. Miçotakis hikâyesi K onstantin Miçotakis’in 4 çocuğundan biri olan Thedora Miçotakis 1974 yılında Albaylar Cuntası’ndan kaçarak git STATİK ENERJİ dından devlet bakanlığı ile kültür bakanlığı görevine getirilir. 1993 seçimlerinde Yeni Demokrasi Partisi seçimleri kaybedince baba Miçotakis istifa eder. Do tikleri Paris’ten geri döner ve Alman ra 2000’li yılların başında Dışişleri ve Radyosu’ndan yayın yapan cunta karşı Savunma Bakanı olarak yeniden siyaset tı gazeteci Pavlos Bakoyannis ile evle sahnesine çıkar. Atina Belediye Başkan nir. Çiftin iki çocukları olur, biri Aleksi lığı da yapar. diğeri ise Kostas. Kurtuluş Savaşı tarihinde okuduğumuz Pavlos Bakoyannis gazetecilik hayatından sonra seçtiği Yeni Demokrasi Partisi’nin milletvekilliğini yürütür Özge Mumcu Aybars Elefterios Venizelos ile Constantine “Costis” Miçotakis arasında yakın akrabalık bağı vardır. Diğer aileler Papanderou ile ken, 1989 yılında, 17 Kasım örgütü ta Karamanlis’tir. Yunanistan siyasi hayatın rafından öldürülür. Tarihin bir cilvesi da, siyaset bazı ailelerin geleneğidir. olmalı ki 1990 yılında, Dora Bakoyannis’nin babası Çipras belki de bir standart sapma niteliğindedir. Konstantin Miçotakis Yeni Demokrasi Partisi’nden Konstantin Miçotakis’in diğer oğlu Kyriakos Yunanistan’ın yeni başbakanı olur. Dora Bakoyan Miçotakis’tir. Ailenin en küçük oğlu olan Kyria ni ise 1980’lerin başında Maliye ve Dışişleri ba kos, Paris’e kaçış sırasında henüz 3 aylıktır. Mi kanlıklarında çalışır, babasının başbakanlığının ar çotakis, Harvard Üniversitesi mezunu, Stanford Üniversitesi’nde de eğitim görür ve yükseköğreniminden sonra önemli finans şirketlerinde görev alır, 2004 ve 2007 seçimlerinde ise başkent Atina’dan milletvekili seçilir. Ocak 2016’da Yeni Demokrasi (ND) Partisi’nin genel başkanı seçilen Miçotakis’in ismi, 2008’de Alman Siemens şirketiyle rüşvet ve yolsuzluk skandalında da geçer. 2015 yılında Miçotakis, Yeni Demokrasi Partisi’nin içinde, dönemin koalisyon hükümetinde Yönetimsel Reformdan Sorumlu Bakan olarak görev yapar. Uluslararası mali yardımları alabilmek için atılması gereken adımlardan biri, binlerce memuru işten çıkarmak olur ve görev ona verilir. Dora Bakoyanni’in oğlu Kostas ise Atina Belediye Başkanı seçilir. Kostas Bakoyannis, Atina’nın en merkezi metro istasyonuna babasının adını vermek ister. Miçotakis ailesini, bana geçen yıl bu aile hikâyesini aktaran Yunan gazeteci bir arkadaşım sayesinde öğrendim. Çipras’ın siyaset ve ekonomi sahnesinde şimdilik kaybetmiş olması, Doğu Akdeniz ve Ege adaları üzerinde siyasi restleşme sürüp gider ve Yunanistan 18 adet Fransız Rafaele uçağı almışken bu aile hikâyesi aklıma düştü. İyi pazarlar