02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 19 TEMMUZ 2020 19 TEMMUZ 2020 SAYI: 1584 [email protected] dyt.mervesaatci @gmail.com Normal artık mümkün mü? Pandemide yalnızlığımızın farkına vardık K oronavirüs ruhumuzda tamiri zor bazı izler, yaralar bıraktı şüp hayatın biraz daha kabul edilebilir yanılsamalarından oluşuyor. İnsan için normal, görüp işittiğimiz tuhaflıklara taktığımız maske hesiz. Yalnızlık duygusu dir. Hem eski normali nu her zamankinden daha fazla hissettiğimiz bir dö miz hem de yenisinin TUĞBA ÖZER ikisi bire değmez, bi nem. Kimileri buna ‘yal ri de hiçe! nızlık pandemisi’ adını bile koydu. Peki biz sahiden ne yaşadık, ne yaşıyoruz? Psikiyatrist psikoterapist Dr. Agah Aydın’a göre artan yalnızlık hissimizin tek sorumlusu koronavirüs değil. Aydın, yalnız insanın hayatla ilişkisini müebbet mahkumunun dış dünyaya duyduğu korkuya benzetiyor ve ekliyor: “Sosyal yaşamda yalnızlaştırılan insan hastalandı.” u Tekrar ‘normal’ olabileceğimizi düşünüyor musunuz? Mutlu anlarını, acılarını, burukluklarını, şaşkınlıklarını paylaşacak kimsesi olanlar maruz kaldıkları travmalardan, başlarına gelen felaketlerden kolay kolay etkilenmezler. Sevinçlerini, acılarını paylaşacak kimsesi olmayanların, kimsesizlerin travmaları iyileşmez. Müebbet mahkumunun dış dünyaya duy ARAYACAĞIN YOKSA u Bu süreci nasıl yorumluyorsunuz siz? Bize acı veren, şaşırtan, çaresiz bırakan şeyler yaşadıklarımız değil, yaşadıklarımızı nasıl yorumladığımızdır. Yalnız ol duğu korkuya benzer yalnız insanın hayatla ilişkisi. Dostoyevski Suç ve Ceza’da ailesini, parasını, işini, itibarını kaybetmiş alkolik bir eski memur, Marmeladov üzerinden anlatır kimsesizliğin nasıl bir sefalet olduğunu. madığımız zamanlarda bize eş u Travma yaşayan biri Mar lik edenler yalnızlığımızı artı meladov... rıyorlar mıydı, yoksa azaltıyor Raskolnikov’a şöyle anlatır trav lar mıydı? Bu sorunun cevabı masını: “Sayın beyefendi, fuka ralık ayıp değil; bunu bilirim. ... Ama sefalet, sayın beyefendi, sefalet ayıptır. Bir insanın artık gidecek bir yeri olmama sı ne demektir bilir mi siniz? Her insanın da ra düştüğünde çalacağı bir kapı bulunmalı de ğil midir? Eğer çalaca ğınız bir kapı yoksa, se falete düşmüşsünüz de mektir.” u Buradan tarta biliriz durumumuzu diyorsunuz yani... Travma, dara düş tüğünüzde gidecek bir Agah Aydın yerinizin; sesinizi duyup duyuracak kimsenizin olmamasıdır; ba şınıza gelenlerin üstü her birimiz için farklı olacaktır. Pek çok insan pandemi sürecinde yalnızlaştığını değil, pandemiden önce ne kadar yalnız olduğunu fark etti. Birçok kişi bu yalnızlık anlarında yerden tavana kadar ıvır zıvırla dolu evlerinde, dışarıda telefon edecek kimsesinin olmadığı gerçeğiyle yüzleşti. Çünkü işyerinden, gece hayatından tanıdıkları insanlar nün örtülmesi, “normaldir bu başınıza gelenler” denilmesidir. Geleneksel toplumlarda insanın gideceği yer ailesidir, modern toplumda ise sosyal devlettir. Kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri dara düşenin, yakınlarını kaybedenlerin kimsesi olmayı başarabilirlerse salgının bıraktığı izler hafifler, açtığı yaralar iyileşir. la hakiki bir ilişkileri yoktu, on SARILMAYI ÖZLEMEK ları arayamazlardı. Aylarca, hatta yıllarca aramadıkları akrabaları ve eski arkadaşlarını ise hiç arayamazlardı, buna hem yüzleri yoktu, hem de paylaşacakla u Bu dönemde pek çok insan en çok sarılmayı, öpmeyi ve kişisel teması özlediğini söylüyor. Neden sarılmayı ve öpmeyi bu kadar özlüyoruz? rı bir şey... Küçük çocuklar annelerinin ete u Hayatımıza giren kavramlardan biri de ‘yeni normal’ oldu. Eskiden ‘normal’ miydik? Üç ay içinde binlerce insanın öldüğü, milyonlarca insanın işsiz kaldığı, binlerce ailenin parçalanma tehdidiyle karşı karşıya olduğu ve geleceğin belirsizleştiği bir ortamda ben normal bir şey görmüyorum. Ama insan uzun süre birlikte yaşadığı her acıya, her zulme kolundan hiç çıkarmadığı bir saat, her gün üstünde taşıdığı bir ğine yapışır bırakmazlar. Büyüdükçe anneden ayrı bir varlık olduklarını kanıtlayabilmek için hem kaçar hem de yakalanmak isterler. Kovalanmama acısıyla yaralanmış çocuklar tekrar tekrar geri dönüp yakalanmayı beklerler. İnsanın benliği, ötekinin bakışına, tenine çarparak şekillenen bedende kurulur. Ötekinin bakışından, teninden mahrum kalan her beden zaman içinde yozlaşır, bütünlüğünü kaybeder. gömlekmiş gibi alışıyor. Normal dediğimiz şey, gerçeğin katlanılmaz acıları yerine alıştırıldığımız HAFTAYA: AŞK, ILIŞKILER, GHOSTING, ZOMBIEING... İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Sorumlu Müdür OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA n Yayın Koordinatörü HILAL KÖSE ÖZTÜRK n Görsel Yönetmen MÜNEVVER OSKAY n Editör DENIZ ÜLKÜTEKIN n Sayfa Tasarım EMİNE BİLGET n Reklam Genel Müdürü AYLA ATAMER TÖRÜN Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yaygın süreli yayın Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/ İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] AYÇA HAN Paluri Arzu Kal Demirçi Arzu Demirçi, “Yemek yapmak hayatımın bir parçası. Lezzetli yemekler yapmayı her zaman çok sevdim ama oğlumdan sonra hem lezzetli hem sağlıklı yemekler yapmak yaşam şekline dönüştü ve üretkenlik arttı” diyor. ‘Yokluk’ mutfağından lezzet: Laz böreği Paponi’nin sırrı yufkasında P aluri Arzu Kal Demirçi, bir çocuk annesi, avukat. Uzun süre İstanbul’da görev yaptı. Oğlunun iyi bir eğitim almasını istediği için Batum’a yerleşmeye karar verdiler. Yazları Eynesil’de ya da Ardeşen’de köyde olu yor. Demirçi’nin mesleği kadar sevdiği diğer iş, yemek yapmak. “Paponi Laz Yemekleri, Laz Kültürü” adlı bir de yemek kitabı var. Hukuk alanında yazdığı kitapları, ülkenin içine düştüğü hukuksuzluk bu söyleşimizin konusu değil. Biz Laz yemeklerine dair konuştuk kendisiyle... u Laz mutfağının özünde ne var? Laz mutfağı hem yokluk yemekleri diyebileceğimiz yemeklerden hem de özel gün yemeklerinden oluşuyor. Yörede yetişen endemik bitki örtüsü de mutfağı şekillendirmiş, yöre insanının iş temposu da. u Sabah kahvaltıda neler var mesela? Peynir tavalamalarını görüyoruz en başta. Tereyağı ve peynirin buluşması oldukça kalorili ama gün içinde harcanacak enerji göz önüne alındığında makul bir öğün oluyor. Çay kültürü öncesi yayık ayranına doğranan ekmek olurmuş çoğu zaman. Arada sırada taze kaynamış süt de aynı şekilde. Tereyağı ve minci dediğimiz bir çeşit lor peyniri, vazgeçilmez ikilidir. HAMSİ TUZLAMASI KURTARICI u Sofrada dikkat çeken diğer alışkanlıklar neler? Birden fazla besin grubu bir yemekte buluşur. Lahana yemeğine barbunya fasulyesi eklenir misal. Hamsinin bolluğunda tuzlanmış hamsiler imdada yetişir. Bol sebze ile az tuzlanmış hamsi, bahçeye giderken sevilen bir yol azığı olur... Et yemekleri yoğunlukta değil. Kavurma yapılır, etli pilav bir özel gün yemeğidir ve bol soğan ve etin pirinç ile birlikte pişmesiyle lezzet şölenine dönüşür. u İstanbul’dan taşınmaya nasıl karar verdiniz? Oğlumuzun okul çağı yaklaşınca eğitim için farklı bir alternatif olarak Gürcistan’a yerleştik. İngilizce eğitim, ezberci ve sınav odaklı bir sistem değil. Radikal bir karar gibi görünse de üzerinde çokça düşünülüp araştırıldıktan sonra alınan bir karardı. Ben doğuma yakın evden çalışma şekline dönmüştüm. Hukuk kitapları yazdım... u Bir de yemek kitabınız var... Yenisi gelecek mi? Yemek kitabım, türünün ilki oldu... Lazca, Türkçe, İngilizce olarak üç dilde ve yemek tarifleri dışında sofra kültürünün de anlatıldığı kapsamlı bir araştırma kitabı. Oğlum alerjik bir bebekti ve bu sebeple ona özel çok fazla yemek tarifi oluştu. Bunları da bir kitapta toplamayı çok istiyorum. Tabii hepsi bir yana “Şair Ceketli Çocuk” kitabım bir bir yana... u Yemek yapma tutkunuz ne zaman başladı? Sanırım çocukken evcilik oynadığımız zamanlardan beri diyebilirim. Dut yapraklarına çamurdan içlerle sarma sarardım, ilk gerçek sarmamı sardığımda 11 yaşındaydım. Annemle hep mutfaktaydım. 14 yaşından itibaren baklava yapmaya başladım. u En sevdiğiniz 3 Laz yemeği hangileri? Sebzeli hamsi (Tak’imoni kapça) Laz böreği (Paponi) Bayram helvası (Bayrami xavla) PAPON IBUREĞI u MALZEMELER: (Büyük bir tepsi için) 250 gram tereyağı, iki su bardağı nişasta (yufkaları açmak için) u Hamur için: Üç su bardağı buğday unu, bir su bardağı süt, üç yemek kaşığı sıvı yağ, tuz. u Muhallebi için: On su bardağı süt, iki buçuk su bardağı buğday unu, bir tutam tuz, iki buçuk su bardağı şeker, iki yemek kaşığı tereyağı, beş yumurta sarısı ,bir çay kaşığı karabiber uŞerbeti için: Üç su bardağı şeker, üç su bardağı su. YAPILIŞI: u Hamur için: Üç su bardağı un yoğurma kabına konur. Tuz eklenir. Bir su bardağı süt ile üç yemek kaşığı sıvı yağ da ilave edilir ve gerekirse su ilave edilerek hamur yoğrulur. Hamurun üzeri bir örtüyle örtülür ve bu arada muhallebi pişirilir. u Muhallebi için: Tencereye on su bardağı süt ve iki buçuk su bardağı buğday unu konur, bir tutam tuz eklenir ve iyice karıştırılır. Kaynayınca iki buçuk su bardağı şeker eklenir. Beş dakika daha pişirilir ve ateşten alınır. İki yemek kaşığı tereyağı, bir çay kaşığı karabiber ve beş yumurta sarısı ilave edilerek çabuk çabuk karıştırılır. Hamurdan 11 adet beze yapılır. Bezelerden yufkalar elde edilir. Sonra tereyağı eritilip tepsiye sürülür. Her yufkanın arasına tereyağı sürülür. Beş yufkadan sonra muhallebi dökülür ve kalan yufkalar da aynı şekilde dizilir. En üste de tereyağı, yufkada kuru yer kalmayacak şekilde sürülür ve fırına verilir. Üzeri iyice kızarana kadar pişirilir. u Şerbeti için: Tencereye üç su bardağı şeker ve üç su bardağı su konarak şerbet pişirilir. Şerbet oldukça katı olmalıdır. Şerbet soğuk, Paponi (bureği/ Laz Böreği) sıcakken şerbet dökülür. PÜF NOKTASI: “Batum Lazları ‘ipekle elenmiş’ mısır unuyla hazırladıkları böreğe paponi derler. Diğer bölgelerdeki Lazların verdiği isim bureğidir. Laz olmayanlar, Laz böreği der. Lazların Hıristiyan olduğu dönemlerde paponi (bureği) kutsal günlerde tapınağa götürülen bir tatlıymış. Paponinin yufkaları kuzinede pişirilip, kurutulursa daha lezzetli olur. Yufkalar pişirilirse ıslatılarak yumuşatılır ve tepsiye dizilir.” Yaz aylarının favori, ferahlatan meyvesi Karpuzlu içecek de güzeldir Karpuzu tüketirken aşırıya kaçmamak önemlidir. Şeker içeriği yüksek olduğu için özellikle insülin direnci yüksek olan, diyabetli bireyler ölçülü tüketmelidir. MERVE SAATÇİ Beslenme Uzmanı Yaz aylarının vazgeçilmez meyvelerinden olan karpuz hem serinletici etkiye hem de sağlığımız için pek çok faydaya sahip. Bu hafta gelin karpuzu yakından inceleyelim. u En güçlü antioksidan olarak bilinen ve yüksek likopen içeriğine sahip olan karpuz, erken yaşlanmaya neden olan zararlı serbest radikalleri etkisiz hale getirir, hücrelerin korunmasını ve toksinlerin atılmasını destekler. u Yüksek miktarda C vitamini ve beta – karoten içeriğine sahiptir. Karpuzdaki aminoasitler vücutta oluşan iltihaplanmayı azaltmada yardımcı olur, bazı astım ve romatoid artrid semptomlarını hafiflete bilmektedir. u Su oranı oldukça yüksektir. Ödem atımını da kolaylaştırır. u 1 porsiyon 60 kalori = 3 ince dilim u Gereğinden fazla tüketilen kar puzun sağlığımız için fayda yerine zararı vardır. PEYNİRLE İYİ FİKİR u Karpuzpeynir sevenlere not: Ara öğünlerde sıklıkla tercih edilen güzel bir alternatiftir. İkisini birlikte tüketmek kan şekerindeki ani yükselmeleri engeller, açlık hissinin önüne geçer. Özellikle diyabet hastalarının meyve yanında, peynir, yoğurt, ayran, kefir ve süt gibi besinleri tüketmeleri daha sağlıklı bir seçim olur. DONDURMALI KARPUZLU SMOOTHIE YAPILIŞI: Buzları blenderda çekin. MALZEMELER: Çekirdekleri ve kabukları ayıklanmış u 2 dilim karpuz (200 gram) karpuzu ve dondurmayı buzların üzerine u 2 top light dondurma ekleyin. Pürüzsüz bir karışım elde edene u 1 bardak buz kadar karıştırın. Afiyet olsun.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle