Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 MART 2020 7 Festival ertelendi, ancak internette gösterim başladı Online ‘Mor’ sinema Filmmor, sinema yapmak isteyen kadınların en az erkekler kadar tüm olanaklara kolay ve engelsiz ulaştığı koşulları yaratana kadar mücadeleye devam edecek. Y yıllar önce, sinema yapmak isteyen kadınların tüm olanaklara daha kolay ulaşabilmesi için yola çıkan Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Festivali, 18. yaşını kutluyor. 46 filmin izleyiciyle buluşacağı festival ertelendi. Ancak belgesel ekibi online gösterime başladı. Twitter adresleri @filmmor’u takip ederek internette gösterime giren filmleri izleyebilirsiniz. Festival ekibinden Gizem Demir ve Ülkü Songül’le dünü ve bugünü konuştuk. u18’inci yaşınızı kutluyorsunuz. Filmmor yola nasıl çıktı, neler değişti? İzlemek istediğimiz filmler şehre gelmediği için, onları getirmek, kadınlarla izlemek, yapmak, yaymak için yola çıktık, öyle de devam ettik aslında ama her yolculukta yol da değişiyor, yolcu da. Yolculuğumuz medya ve sinemada, medya ve sinemayla feminist eylem, hak savunuculuğuna dönüştü zamanla. Var olan tüm iletişim ve üretim alanlarını kadınlar lehine değiştirme çabasını sürdürmek diğer yandan da kendimizi ifade edebileceğimiz iletişim, dayanışma ve üretim alanlarını oluşturmak gibi gayelerle yürümeye devam ediyoruz. ERİL RÖNTGENCİ HAZ uBu yılki temanız “Hak Odaklı Sinema.” Hak ve haksızlığı dert edinme sebebiniz neydi? Yüzyıllardır haksızlığa uğrayan, hakları için mücadele eden kadınlar haksızlığı dert etmesin de kim etsin. Laura Mulvey’ın tespiti hâlâ geçerli, “eril röntgenci haz”ın kameraya alındığı bir icra biçimi egemen sinema. Hak odaklı sinema sadece haklardan söz eden sinema değil, haksızlığı kadraj dışı bırakan, kamera önünde, arkasında her tür hakka alan açan bir sinema yaklaşımı. Bir kedinin hikâyesini anlatırken farelere de haksızlık etmeyen sinema... Alice GuyBlaché’nin Anlatılmamış Hikâyesi diğiniz o karakterler gerçek hayatta yoklar!” dediğimiz filmlere veriliyor. Sınırlı bir kesim için de olsa korku saldık diye düşünüyoruz. DAYANIŞMA SÜRECEK uTürkiye’nin #MeToo’su #SusmaBitsin hareketine de hayat verdiniz. Filmmor’un 2 yıl önce başladığı sektör buluşmalarında yeni kuşak kadın yapımcılar bir araya geldikten sonra önce Mor Yapım cılar kuruldu, sonra TVsinema sektöründeki tüm kadınları buluşmaya çağırdık ve devamı geldi. Bu buluşmalar yanında paneller, sektöre çağrılar, cinsiyet eşitliği izleme gibi çalışma larla da sektördeki kadınların maruz kaldıkları taciz, ayrımcılık yanında genel olarak kadınların ifade, üre tim ve eylem alanını genişletmeye çalışıyoruz. Kadınlar dayanışmaya, bir araya gelmeye, Susma Bitsin demeye devam ediyor, edecek… AYÇA HAN BLACHE ÇOK ETKILEDI Alice GuyBlache’in ilk öykülü film yapan yönetmen, yapımcı olduğunu biliyorduk ama hikâyenin tamamını biz de bilmiyormuşuz. Ama işte kadınların tarihini, tarih diye yazılan anlatılarda yok sayılan emeğini iğneyle kuyu kazarak ancak öğrenebiliyoruz maalesef. Şimdilerde kült sahneler diye atıflar yapılan, okullarda dersleri verilen filmlere Alice GuyBlaché’nin sahnelerinin, çekimlerinin, kurgusunun ilham verdiğini, sinemada öykü anlatmaya dair kurucu keşiflerini bu filmle öğrenmek çok etkileyici oldu. Haftalardır herkese bu filmi, ondan öğrendiklerimi anlatıp duruyorum. uFilmmor ekibi neye önem verir, insanlara neyi izletmek ister? Filmlerin antifeminist olmaması önceliğimiz, elbette beraberinde herhangi bir cinse, dile, dine, gruba, türe ayrımcılık yapmayan tüm filmler programda olanaklar dahilinde yer buluyor. uAltın Bamya Ödülleri’nin 12’ncisini vereceksiniz... Ödül, ısrarla ve inatla, cinsiyetçi, homofobik filmlere, “E yeter artık yazdığınız, çiz Gizem Demir Ülkü Songül İçimizdeki ‘Coşkun’lara dair bir pazar hikâyesi Anneannem, lunaparkım ŞAFAK ÖZLEM A nneannem benim lunaparkımdır, anneannem benim damağımda on yıllar öncesinden kalan portakallı çikolata tadıdır. Acıklı şeyleri pek sevmem, ama elime bir liralık tükenmez kalemi alıp yazmaya koyulunca hafızam hep çok gerilere gidiyor maalesef. Aklımda bir sahne: Anneannem kambur sırtıyla balkondan sarkmış, otuz küsur kedinin kafalarının ve onların çiş kokularının arasında: elinde su dolu boş bir yoğurt kabıyla arkamızdan su döküyor. Ben gitmemek için ağlıyorum. Beş ya da altı yaşlarımdayım. Annem bir kolumdan çekmiş, anneannemin balkonuna doğru uzuyorum. Bilmem kaç adım önden giden babam sesleniyor: “Bırak ağlasın, evinin yolunu bilsin!” Şimdi unutmaya yüz tuttuğum ama tadı hâlâ kulağımda olan sesiyle: “Haydi yolunuz açık olsun” diyor. Ve arkasından “Faşşşşş” diye bir ses. Ama geçen yıllar içinde pek bir şey değişmedi. Ne ben evimin yolunu bilebildim; ne de anneannemden kopabildim.. Zira, vazgeçemezdim. Bugün, 40’lı yaşlarımda; hala beni gülümsetebilen, ayakta tutan, her düşeyazdığımda sırtımı sıvazlayan ne varsa bana anneannemden hatıradır. HHH İlk fırıldak topacımı aldığım andaki sevincimi mi anlatsam, yoksa ilk genç kadın olduğumdaki sırrımı mı? Bilemiyorum... Hangisi mutlulukta birbirini yener? O da meçhul.. Belki de doğal seleksiyonu ilk tecrübe edişimi anlatmalıyım.. Anneannem ve dedemin Kızıltoprak’taki giriş katı, balkonlu ve çok az güneş gören evlerinde her daim onlarca kedileri vardı. Bir hafta sonu, büyük bir heyecanla, yeni doğmuş yavru kedileri görmeye gitmiştik. Ben 1012 yaşlarımdaydım. Kardeşimse 5 ya da 6. Kapıda türlü çeşit neşe ve muhabbetle karşılanmıştık. Hoplaya zıplaya içeri girdik. Bir şeyler atıştırıp mutfaktan balkon tarafına geçtik. Kediler yavrularını hep balkonun eşik tarafına yaparlardı. Orası hem sıcak hem doyurucu hem de güvenliydi. Anneannem, o şahane coşkusu (Adı da Coşkun’du ki bu bambaşka bir hikâye..) ve yaşama ve yaşatma sevinciyle kapı aralığından bir yavruyu avuçladı. O tüysüz et parçası yavru, anneannemin elinde, başı düşük, gözümüze gözümüze sallandı. Boynunda bir tutam kan(mış meğer). Kardeşim ve ben çok şaşırdık, afalladık, bir acayip olduk.. Derken anneannem bir diğer kediyi aldı, elinde attı ve bir diğerini de.... Bütün yavruların boynu kopuk ve kan içindeydi.. Canım dostum, biricik sırdaşım anneannem, durumu kurtarmaya çalıştı. “Hay Allah! Hep salça olmuş bu yavru lar! Annelerini doyururken verdiğim yemeğin salçasını bulaştırmış hep onlara!” dedi. Kardeşim çoooook çok küçüktü, inandı. Ben ondan biraz (çok az) daha büyüktüm. İnanmaya gayret ettim. HHH Derken dayım geldi. Her şeyden habersiz. O sahneye apansız şahit oldu. Kardeşimin ve benim halimi gördü. İkimizi birden kucaklayıp odasına götürdü. Anneannem arkasından: “Dur be arkuda!” dedi. (Arkuda Rumca ayı demekmiş.) Dayım kulak asmadı her zaman olduğu gibi... Odada müzik açtı pilli radyosundan, televizyondan çizgi film kanalını açtı. Kendince bizi psikolojik olarak hazırladı ve şöyle dedi: “Dayıcım, Day Day, bu hayatın gerçeği” dedi. Ablak ablak bakıp dinledik. HHH “Erkek kediler dişiler yeniden hamile kalsın diye yavruları boğup öldürür” diye buyurdu. Anneannem arka fondan bildiği bütün küfürleri savuruyordu dayıma. Bizi üzdüğü için. Bir taraftan o küçücük boyu ve o kocaman yüreğiyle kardeşimin ve benim etrafımda koşuşturuyordu. Telaşla, çaresizlikle “Ayol, yok öyle bir şey! Sus! Arkuda! Salça yahu onlar..” Ağlamamız kesilmiyordu. Dayım hayatın gerçeklerini anlattıkça biz böğüre böğüre ağlıyorduk. Birden kâbus dolu dayımın odasının kapısı açıldı. Anneannem kafasında gazete kâğıdından bir külah, Mandrake gibi hareketlerle: “Anananananannnnnananann, sürprizlerim var!” dedi. Elinde iki paket gofret vardı. Kandık. Ve anneannemin lunaparkına doğru yol aldık.. Gerçek hayatın pisliğinden bize neydi? Bütün insanlığın yararına En değer verdiğim kişilik özellikleri OKUDUKLARIM İZLEDİKLERİM Bir önceki yazımda en sevmediğim kişilik özelliklerini şöyle sıra DÜŞÜNDÜKLERİM gelen, ister sonradan kazanılmış bir özellik olsun, cesaret en değer verdi lamıştım: ğim kişilik özellik Kabalık, kibir, ya lerinin en ön sıra lancılık, ikiyüzlülük, sındadır. çıkarcılık... Varoluşun, ya Bunlara kuşkusuz radılışın ve yaratı çok sayıda daha başka şın özü bence cesa ları da eklenebilir... İnsan olarak kö tü yanlarımızın listesi ATAOL BEHRAMOĞLU rettir. Cesaret, arayış ve merak demektir... sonsuzca uzatılabilir.... Soru sormaktır... Kendi adıma, en de Sadece kendisi ve ğer verdiğim kişilik özelliklerine yakınları için değil, başkaları için gelince... de tehlikeyi göze alabilmektir. Doğal olarak, olumsuzların ter İnsanın evrende varoluşu de sini sıralayacağım düşünülebilir... vam edecekse bu öncelikle bu Fakat öyle olmayacak... canlı türünün cesur, gözü pek bi Çünkü kabalığın tersi kibarlık, reyleri sayesinde olacak... kibrin tersi alçakgönüllülük; yalancılığın tersi doğruluk, dürüstlük; çıkarcılık ve bencilliğin tersi özgecilik, kuşkusuz çok değer verilmesi gereken ve doğal olarak benim de çok değer verdiğim, zaten doğru dürüst insan olmanın olmazsa olmaz koşullarıdır. Böyle olmakla birlikte ben en değer verdiğim kişilik özelliklerinin neler olduğunu düşündüğümde ilk elde aklıma gelenleri şöyle sıralayacağım: u Çalışkanlık Cesaretin yanı sıra en değer verdiğim kişilik özelliklerinin bir başkası da çalışkanlıktır. Zekâ ve yetenek hiç kuşkusuz çok değerli insan özellikleri arasındadır. Fakat her alanda başarıya yine de çalışkanlıkla ulaşılır. Şimdi düşündüğümde, kötü kişilik özelliklerine sahip birinin de aynı zamanda çalışkan olabileceğini kabul ediyorum... u Cesaret, gözü peklik Böyle biri cesur da olabilir.... Çok iyi, çok dürüst, çok kibar, Bu gibi durumlarda da bu iki çok özgeci bir insan, bütün bun erdem, kavram olarak değer yi lara karşın korkak biri olabilir. tirmeyecek, fakat insanlığın ya Korkaklığın da türleri olsa gerek. rarına kullanılabilecek bir mad Kimi insanın kimliği, yaradılı di değerin yanlış bir elde zararına şı böyledir. kullanılması gibi, üzüntü konusu Başka türlü olmak elinden gelmez. olacaklardır... Bu nedenle de bu türden kor Bu örnekten yola çıkarak bir de kaklığı çok fazla eleştirmek hem genelleme yapılabilir: anlamsız hem yararsızdır. Demek ki cesaret ve çalış Çıkarları gereği korkak davra kanlık başta olmak üzere bütün nan kişi ise çıkarcı sınıflandırma olumlu kişilik özellikleri; sadece sına girerek en sevmediğim kişi kendimiz bakımından değil, bü lik özelliklerine sahip olanların tün insanlarla ilişkimizde, bütün arasında yer alıyor... insanlığın yararı ve geleceği ba Buna karşılık, ister doğuştan kımından anlamlı ve önemlidir... Bilip bilmediklerimiz GAMZE AKDEMİR vNatalie Wood’un hazin öykü sü... Asıl adı Natalia Nikolaevna Zakharenko olan Rus asıllı ABD’li oyuncu Natalie Wood, kızını şöhret yapmak hırsıyla yanıp tutuşan bir annenin kızıydı. İlk rolünü altı yaşında aldı. Rolü gereği ağlaması gerekiyordu. Bunu beceremeyince annesi onu kenara çekti ve gözünün önünde bir kelebeğin kanatlarını kopardı. Artık ağlıyordu. “Asi Gençlik” filminde başrolü paylaştığı James Dean’le yaşadığı aşkı hiç unutamadı, ölümünün ardından Dean’in fotoğrafını hiç yanından ayırmadı. Hayatı boyu sudan korktu. 43 yaşında, 29 Kasım 1981’de, son anlarında tartıştığı eşi Robert Wagner’ın yatından düşüp boğularak öldü. Amerikan polisi, 2018’de Wagner’ın resmen “şüpheli kişi” konumunda olduğunu açıkladı. vDali, reenkarne olduğuna inanıyordu! Salvador Dali, 6 yaşındayken menenjitten ölen, aynı adı taşıdığı erkek kardeşinden 3 yıl sonra dünyaya gelmişti. Kardeşine ikizi kadar benziyordu. Dali, beş yaşındayken onu ağabeyinin mezarına götüren ailesi, kendisinin ölen kardeşinin reenkarnasyonu olduğuna dair inançlarını paylaştı. Dali de ömrünce bunun doğru olduğuna inandı. vHafızası 5 MB, ağırlığı 1 ton! 1950’lerin ortalarındaki bilgisayarlar ve sabit diskler bugün kullandıklarımızdan çok daha büyüktü ve şirketler tarafından kullanılabiliyordu. IBM tarafından üretilen bir sabit disk bir ton ağırlığındaydı, hafızası ise sadece 5 MB’tı. Üstelik bu makineyi işletmek şirketlere yıllık 35 bin dolara mal oluyordu.