22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Zorunlu sadeleşme dönemi STATİK ENERJİ Hayaletin gölgesi ÖZGE MUMCU AYBARS Dünyanın içinde ve üzerinde bir hayalet dolaşıyor. Her yerde ve her an karşınıza çıkabilir. Şeklinin yuvarlak olduğuna dair bir rivayet var. Yuvarlağı saran çıkıntıları var ve ucu yamuk bir üçgene benziyor. Hayaletin varlığı insanları korkutuyor. Öksürük olarak belirebiliyor. Porselene, kumaşa, metale, plastiğe yapışıyor ve günlerce orada tüm benliğiyle duruyor. Covid19 adı verilen bu hayalet her an, her yerde bulunuyor ve insan vücudunun akciğer sistemini çökertmeyi amaçlıyor. Covid 19 hayaletiyle savaş için uzmanlar düzenli el yıkamayı, el dezenfektanları kullanmayı ve de hasta olmayanların maske takmaması gerektiğini söylüyor; bağışıklığı güçlendirmek şart, deniyor. Tokalaşmadan, sarılmadan, öpüşmeden geçen bir dönemde sosyal mesafelenme önemli. geçireceğiz. Ülke dışına çıkmak imkânsız, Avrupa ülkeleri kapılarını kapattı bile. Kaosun yeni düzeni, İtalya’da, Fransa’da askerler ve polislerle oturmaya başlıyor. Fransa’da sahra hastaneleri kuruluyor, askerler alışveriş merkezlerinden insanları çıkarıyor. İngiltere ise tuhaf bir sosyal deney uyguluyor, Herbert Spencer’ın Sosyal Darwinizm ilkesini hayata geçiriyorlar, “güçlü olan ayakta kalır”. Bu mantıkla bakıldığında, tıp bilimi neden görece güçsüz olanlara destek veriyor? İngiltere deneyi, bakalım hastalığın yayılma sürecini nasıl engelleyecek? Bunlar bu kaotik dönemde hepimizin sorusu ve sorunu. HEPIMIZIN SORUSU Kalabalık marketlerde herkes birbirine düşman gözlerle bakıyor, ya o diğeri aslında taşıyıcıysa ya umreden henüz geldiyse, karantina şartlarına uymadıysa, ya İtalya’dan uçtuysa; kim bilebilir değil mi? Toplumsal güvensizliğin vardığı nokta şu: Hangi test kiti uygulandı, bu test kiti güvenilir mi; Dünya Sağlık Örgütü hangi test kitini uyguluyor? Bu test kiti aslında Türkiye’den giden bir test kiti mi? Bireysel olarak çözemeyeceğimiz sorular akla gelince, hastanede çalışan yakınlarımıza danışıyoruz; kesin bilgi olarak onu paylaşıyoruz. Ve de tam bu noktada, sesli mesajlar gruptan gruba yayılıyor; “Arkadaşlar, ben .... hastanesinden bildiriyorum... aslında saklıyorlar, şu kadar kişi karantinada ama duyurmuyorlar.” Toplumsal bir histeri hali yaşarken, sanırım en tehlikeli olan doğruluğunu asla teyit edemeyeceğiz, kimliksiz, isimsiz böylesi mesajlar. Diğeri ise televizyonlarda her gün beliren akla ziyan öneriler sunan şarlatanlar. Bu yazıyı yazdığım gün, WhatsApp fısıltı gazetesinden karantinaya alınacağımıza dair bir bilgi okudum. Eğer bilgi doğruysa, bu yazıyı karantina günlerinde okuyor olabilirsiniz. Süpermarketlerde ve eczanelerde tedarik zincirinin kırılmayacağını umut ediyorum. Bu dönemi, en temel hijyen gereklerini zorunlu olarak yerine getireceğimiz ve bireysel olarak sadeleşeceğimiz bir dönem olarak YENI BIR HAYAT MI? Yuvarlak ve bombeli karakterli, Covid 19 hayaletinin, şimdiden, yaşadığımız ve alışageldiğimiz küresel sistemi altüst edeceği ortada. Havacılık, turizm, akademi, eğitim, kültür, sahne sanatları dahil birçok alan dalgalanmaya başladı bile. Gün içinde on binlerce insanın gittiği alışveriş merkezleri, mevcut küresel ekonomik sistemi mahallelere kadar yayan; sosyal yaşamımızı şekillendiren ve de düzenli bir şekilde aynı sisteme borçlanmamıza neden olan bir sihirli küre. Şimdiyse zorunlu olarak o küreden çıkıp sadeleşmeye başlayacağız, temel ihtiyaçları gidermek için çalışmanın yanında çekirdek aileler olarak zorunlu bir içe kapanma sürecine de başlayacağız. Acılı, sancılı ve zorlu. Hayaletin gölgesi toplumun ve bireysel hayatlarımızın üzerine düşerken, yeni bir hayat ihtimali doğmaya başlıyor. Yakında bu ihtimali de konuşmaya başlayacağız. 22 MART 2020 Psikolog Nazım Serin’le koronavirüs korkusu Çöp bilgiden uzak durun U zman psikolog Nazım Serin, koronavirüs salgını üzerine yaşanan korkularla baş etmenin yollarını anlattı. “Umudumuzu korumamız için çok fazla nedenimizin olduğunu bilmemiz bizi yatıştırır. Sahip okuduklarımızı düşünürsek gerçekten de öyle. Koronavirüs hepimize dayanışma içinde olmamızın önemini gösterdiği gibi, hepimizi buraya doğru itiyor da” diyor. Herkes korkuyor, 1 korkularımızla nasıl başa çıkabiliriz bu süreçte? Ö ncelikle koronavirüsle ilgili bir miktar korku ve kay gı yaşamanın doğal olduğunu kabul etmeliyiz. Hayatımızı sür dürebilmemize, sağlıklı kararlar verebilmemize engel olmayacak düzeyde korku/kaygı normaldir. Kaygı ve korku yaşamak, bizi ge reken önlemleri tam ve makul ölçüde almaya yönelten bir kam çı görevi yapıyorsa hiçbir sorun yoktur. Ama, geceleri uykumu zu kaçıran, kendimizi günün ço ğunda gergin hissetmemize yol açan, çevreyle uyumumuzu bo zarak fazla hassas ve tahammül süz hale getiren bir korku ya hut kaygı içindeysek “psikolojik kriz” ve bu krize bağlı aşırı stres yaşıyoruz demektir. Hayata renk katabilmek u Tüm önlemleri alan ve risk grubunda olmasına yol açacak bir fiziksel sağlık problemi olmayan birinin aşırı korku yaşaması gerçekçi olmaktan çok, psikolojiktir. u Bu süreçte herkese önce kendi kendini değerlendirmesini tavsiye ederim. Şunu sorsunlar: “Ben genelde evhamlı, kuruntulu, kafaya takan, çabuk panik olan biri miyim?” Eğer bu soruya yanıtları “Evet” ise büyük olasılıkla bu kişilerin koronavirüs ile ilgili düşünce biçimleri de abartılı ve gerçekten uzaktır. Özellikle böyle kişilerin psikolojik kriz ve krize bağlı psikolojik problemler yaşama açısından risk grubunda olma ihtimalleri yüksektir. Korkuyla baş edebilmemiz için önce olaya bakış açımızı oluşturan düşünce biçimine dikkat etmeliyiz. u Sürekli olayla ilgili haberlere odaklanarak tüm hayatımızı bununla doldurmamalıyız; savaş koşullarında bile insanlar yaşadıkları sürece “Hayat devam ediyor” diyerek kendilerine savaş dışında gündemler bulmalıdır. Sadece bu şekilde daha sağlıklı kalınabilir. Kuralları ihlal etmeden hayatımıza ne kadar renk katabilirsek o kadar iyidir. u Sosyal medyadaki kaynağı belirsiz benim “çöp bilgi” dediğim bilgileri başkalarıyla paylaşmamaya özen gösterelim. Bu bilgiler korku ve kaygı atmosferini yaygınlaştırıyor. u Hiçbir sorun sonsuza kadar devam etmeyeceği gibi, tamamen çözümsüz değiliz. Tedbirlere, önlemlere uyduğumuz sürece sağlıklı kalma ve bu dönemi hasarsız atlatma ihtimalimiz çok daha yüksek. DÜŞÜNMEMIZ ŞART Kaygı ve korkumuzun derecesini, şiddetini sadece var olan salgın gerçeğinin yarattığı tehdit belirlemiyor. Aynı zamanda bizim bu tehdide yüklediğimiz anlam belirliyor. Bazı insanlar, sırf yükledikleri anlamdan dolayı koronavirüs tehdidini gerçekte olduğundan çok daha fazla hissedebiliyor. Bazı kişiler ise olayı o kadar hafife alıyor ki hiç korku yaşamayabiliyor. Elbette her iki anlam yükleme biçimi doğru değil. Gerçek neyse ona göre davranmalıyız. Gerçeğin tam olarak ne olduğuna ise altını çizerek söylüyorum, yetkili otoritelerin söylediklerine göre karar vermeliyiz: Sağlık Bakanlığı, Türk Tabipleri Birliği, Dünya Sağlık Örgütü gibi.. Ve odaklanmalıyız. Küresel kapitalizmin doyumsuz ve dünyanın kaynaklarını, serveti birkaç elde toplayan politikalarına karşı sesimizi yükseltmeli, yoksulluğu giderecek ve refahın tabana yayılmasını sağlayacak politikalar için mücadele etmeliyiz. Bu değişimi yaratacak kolektif bilincin oluşması için farkındalık kazanma ve kazandırma zamanı. Şimdi dur deme zamanı! 2 İnsanlar birbirlerine ne olacak diye soruyor. Belirsizliğin etkilerini değerlendirir misiniz? İ nsan belirsizlikten hoşlanmayan bir varlıktır; anlam vermek ve olayları lu tarafını da gören bir mantık kullanmaya özen göstermek gerekiyor. Belirsizlik kar kontrol altına almak ister. Eğer bunu yapa şısında zihnini sürekli olumsuz kuruntular mıyorsa güvende hissedemez. Güvende his la doldurmaya alışık kişilerin kullanabile setmemekse varoluş üzerinde tehdit yara cekleri bir yöntem de bu kuruntularını dur tır. Kaygının nedeni bu tehdittir. Belirsizliği durmaktır! Durdurmak içinse başvurula yorumlama biçimimize dikkat edelim. cak birtakım teknikler var. Bunlardan birisi Belirsizliğin yarattığı endişeyle baş et de kişinin kendine imgesel bir “Dur!” ko menin en etkili yolu, ne olacağını henüz bi mutu oluşturmasıdır. Bu imge, kişinin ken lemediğimiz durumlar için “felaket senar di zihninde eliyle kendine "dur işareti" yap yosu” üretmemektir. Şu tarzda düşünmek ması şeklinde olabilir. Durdurma tekniğinin daha gerçekçi ve işe yarar olacaktır; “Ne mantıklı, çözüm üreten düşünmeye katkı olacağını bilemiyorum, ama yaşayacakla sı vardır. Kendimiz için sağduyu olacak in rım iyi yönde de olabilir. Ben elimden gele sanlar varsa, belirsizlikte onlardan destek ni yaptıktan sonra gerisini yaşayarak göre alalım. Ama bu kişilere bıktıracak kadar sık ceğim. O zaman yapılması gereken başka başvurma ihtiyacınız varsa, gitmeniz gere şeyler varsa yaparım..” gibi, bardağın do ken kişi psikolog gibi bir profesyonelidir. Komediler, sonetler, trajediler yazarken depresifti, örneğin Hamlet’i yazarken de yas içindeydi Bİ DÜNYA İNSAN Shakespeare’in veba korkusu K oronavirüs nedeniyle alınan önlemlerin hemen hemen her salgında aynı olduğunu söylemeye gerek yok. İngiltere’yi 1606’da vuran büyük veba salgınında da Londra’nın yerel otoriteleri eğlence yerlerini, birahaneleri, lokantaları kapatmış, sokağa çıkma yasağı koymuştu. Enfekte olanların evine kırmızı boyayla konulmuş işaretlerin ev sakinlerince silindiği fark edildiğinde bu kez silinemeyecek gazlı boya kullanılmıştı. Yani önlemler de, önlemleri dikkate almayan topluluklar da yüzyıllar geçse de değişmiyor. Bu önlemler arasında tiyatroların kapanması da vardı tabii. Salgın büyük oyun yazarının evine de ulaştı haliyle. Bu profesyonel yaşamını dramatik olarak değiştirecekti. 1606 Temmuz sonu Shakespeare’in o zaman kadar sahnelenen, aralarında Kral Lear, Macbeth gibi kendi oyunlarının yanı sıra Ben Johnson’ın Volpone, Thomas Middleton’un The Revenger’s Tragedy adlı oyunlarının da oynandığı sezonun tam ortasında, ünlü tiyatrosu The Globe da oyunları durdurmak zorunda kalmıştı. İki yıl önce yaklaşık 30 bin Londralının ölümüne yol açan veba yeniden dönmüştü. Bu kez her hafta 30’un üzerinde insan ölüyordu. Bazı oyuncuların her şeye karşın oyunları sürdürme yanlısı olduğunu biliyoruz. Bu konuda ne tür tartışmaların olduğunu öğrenme şansımız yok, çünkü tartışmalara ilişkin yazışmalar ya da kayıtlar 1618’de çıkan yangında yok olmuştur. Haberdar olabilseydik, “oyunlar sürsün” diyenlerle “ara verelim” diyenlerin, özellikle “oynayalım” diyenleringerekçelerini öğrenmek iyi olurdu. “Şov devam etmeli” diyenlerin varlığı elbette bugüne özgü değil. Veba yayıldığında, Londra’nın kuzeybatısında bulunan Shakespeare topluluğu St. Olave’deydi. Küçük bir topluluktu. Salgından önce semt kilise si ayda ortalama iki kez ölüm haberi verirdi sadece. Yani ölüm o derece uzaktı semte. Shakespeare’in ev sahibesi 30 Ekim’de, yani salgının zirve yaptığı sırada, henüz kırkına bile girmemişken ölmüştü. Shakespeare Mountjoy’un ölümünden kısa bir süre sonra buradan taşınacaktır. Birçok kaynak, Shakespeare’in kariyerindeki dönüşleri psikolojik durumuna bağlarlar. Vebayla ilgili olabilir bu elbette. Bu nedenle komediler, sonetler, trajediler yazarken son derece depresifti, örneğin Hamlet’i yazarken de yas içindeydi denir. Kişisel yaşamına ilişkin çok şey bilinir de en azından 25 yıl boyunca yazdıklarına ilişkin, yani yazarken neler hissettiği konusunda bilgimiz yok pek. Shakespeare uzmanları oyunlarından ruh durumunu çözümlemeye çalışıyorlar hâlâ. Yazacağı oyunlarda bazı sahneleri değiştirdiği de söylenir. Vebanın kapısına kadar gelmiş olmasının üzerinde yıkıcı etkileri olduğu bugün artık kesin olarak biliniyor. SALGIN KONULU ESERLER Sadece Shakespeare’i değil, eserlerine konu edecek kadar birçok yazarı etkiledi veba salgını. Giovanni Boccaccio ünlü kitabı Decameron’da söz eder salgından. Daniel Defoe, Mary Shelley, Edgar Allan Poe da kayıtsız kalmamışlardır vebaya. Ama en çok Albert MUSTAFA K. Camus’nün Veba’sı ERDEMOL nı biliriz tabii. Micha el Crichton’un Andro meda Suşu’su, Stephen King’in, Stand’ı, Richard Preston’un Sıcak Bölge’si, Jose Saramago’nun, Körlük’ü , Jim Crace’in, Pesthouse’u salgın konu lu eserlerdir. Bu da geçecek elbette. Hangi salgınlar geçmedi ki? Biliyorsunuz tarihte kayıtlı olan ilk salgın MÖ 430’da, Peloponez Savaşı sırasında oldu. Hastalık Libya’dan, Etiyopya’dan, Mısır’dan geçtikten sonra Atina duvarlarını aştı. Nüfusun üçte ikisi kadarı öl müştür bu salgında. Bu salgın sayesinde Spartalılar, kuşattıkları Atina’yı ele geçirebildiler. Bir de Antonne Vebası vardır. MS 165’te rastlan mıştır. Hunlar ile başlayan çiçek hastalığının ilk ör neğidir denir. Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un da bu salgında öldüğü iddia edilir. Bir de Kıbrıs Ve bası vardır, MS 250’ye tarihlerler. İlk kurbanı da Kartaca piskoposudur. Yani insanoğlu/kızı bu tür salgınlara yabancı de ğildir. Her salgında tutumu da aynıdır. Enfekte ola na insanlık dışı davranışta bulunmak, gıda stokla mak, ırkçılık yapmak. İnsanoğlu/kızının hep taşıdığı virüs bunlardır aslında. Herkese koronasız günler dileğimle.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle