Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 15 MART 2020 Kaçırmayın EKMORLUAKHISA u Bir Garip Orhan Veli yeniden Reha Özcan’ın tek kişilik oyunu “Bir Garip Orhan Veli” izleyiciyle buluştu. Murathan Mungan’ın metnini kaleme aldığı oyun 19 Mart Perşembe saat 20.30’da Duru Ataşehir’de izlenebilir. u Apartmanlar Salon’da İstanbul kökenli gürültülü ve gürültücü oluşum... Salon İKSV’nin sayfasında işte bu sözlerle tarif edilen alternatif sahnenin taze yetenekleri Apartmanlar, 19 Mart Perşembe saat 21.30’da izleyici karşısında olacak. u Utku Varlık’tan Sanrı Bozlu Art Project Mongeri Binası, 3 Mart 8 Nisan 2020 tarihleri arasında Utku Varlık’ın “Sanrı” isimli sergisine ev sahipliği yapıyor. Utku Varlık’ın “Sanrı” isimli sergisi “düş yoksunu” bir dünyadan kaçış şiiri adeta... u Cevat Çapan’la akşam Y apı Kredi Kültür Sanat’ın bu hafta Oda’da konuk edeceği isim şair, çevirmen ve eleştirmen Cevat Çapan. 19 Mart Perşembe saat 18.30’da başlayacak ve moderatörsüz olarak yapılacak söyleşide Cevat Çapan okurlarının sorularını yanıtlayacak. Bade Nosa, yeniden yaratma gücüne sahip kadınlar için söylüyor Orada sabuncu burada Günümüz modern insanının en büyük arzularından biri şehirden uzaklaşmak, doğayla iç içe yaşamak. Müzisyen Bade Nosa ve eşi Emre Can, aslında bu hayali büyük oranda gerçekleştirmiş. Hikâyeleri doktora için ABD’ye gidip akademik kariyer yapma yolundan vazgeçmeleriyle başlıyor. Onun yerine güneye gidip ailelerinin işlettiği otele yardım ediyorlar, ardından da Söke’de sabun üretmeye başlıyorlar. Arkadaşları ise bu tercihe şaşırmış, bazısı yadırgamış. Oraya giderken hayat boyu tutkuları olan müziği de yanlarında götürmüşler, doğal olarak. “Sanat insanı asla bırakmaz” diyorlar. Doğanın içinde hayat kaygılarını sağaltmışlar, sonra da kendilerini müziğin akışına bırakmışlar... Bade Nosa’nın ilk şarkısı “Kendim Abla”, cuma günü Ada Müzik’ten yayımlandı. Bade, şarkısını “Yüzüne gözüne bulaştıra bulaştıra, hayatını bir çırpıda altüst etme ve yeniden yaratma gücüne sahip tüm kadınların şarkısı” diye tanımlıyor. Tam bir yaz şarkısı bir yandan da. Indie pop türünde, sözü Bade’ye, müziği Emre’ye ait. Günümüzün standartlarına göre bir hayli uzun, 5 buçuk dakikayı geçen bir şarkı. “Daha çıkış şarkınızla sisteme ve modaya karşı gelmeye çalışmak biraz cesur bir hareket değil mi” diye sorduğumda gülerek “Herkes kısaltmamızı söyledi” diyorlar. “Kısaltmaya çalıştık ama beceremedik” diyor Bade. Emre, “Bir yerini atacaktık ama en fazla 10 saniye kazanıyorduk, olduğu gibi bıraktık” diye ekliyor. müzisyen Bade Nosa ŞARKI RÜYADAN ÇIKTI Şarkının ilk sözü “Merhaba.” Bir müzisyenin hikâyesine böyle başlaması güzel bir temel oluşturuyor. Bade’nin hayatında feminist ve LGBTİ+ hareketi de geniş bir yer tutuyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde okurken arkadaşlarıyla LGBTİ+ Onur Haftası etkinliklerinde aktif olarak yer almış, elini taşın altına koymuş. Şarkının klibinde de hareketten arkadaşlarıyla birlikte. Şarkının sözleri de sağlam, kuir de denebilir. “Ne gözü kara karısın sen” diyor örneğin. Bade, kendi aralarında konuşurken kullandıkları, zaten dillerinde olan bu cümleyi şarkıya aktardıklarını söylüyor. Şarkının da aslında rüyasında ortaya çıktığını öğreniyoruz. Yapım sürecinde Cihan Mürtezaoğlu’yla çalışmışlar. Emre, “Cihan şarkıyı yeniden üretti aslında” diyor. Hatta Mürtezaoğlu şarkının havasını “Bozcaada’nın eski halinde bir yaz gününü hatırlatıyor” sözleriyle tanımlamış. Bade, şarkının hedef kitlesini sorunca, “Önce gerçek alıcısını bulsun da onların gücüyle biz devam edelim. İlk şar kıdan çok fazla kişiye ulaşıp sonra azala la, “Biz de hiç kimsenin okumadığı bir rak gitmektense az ve çok kemik bir din şarkı yaptık aslında bir yerde” diyor Ba leyiciyle başlayıp onların gücüyle devam de ve ekliyor: “Dinlemesinler ve izleme etmek istiyoruz” yanıtını veriyor. Hayal sinler. Bizim kriterimiz o olsun. Sonuç leri de çok geniş, sound konusunda sü ta illa ki birileri dinleyecek ve izleyecek. rekli aynı yerde kalmayacaklarını belir Bizim için bir oyun bahçesi gibi oldu bu tiyorlar, “Birçok kafaya girip çıkabiliyo şarkıyı, klibi yapmak.” ruz” sözleriyle. BIZIM IÇIN OYUN BAHÇESI Peki, beklentileri neler? Bade, “Beş sene önceki bizle konuşsan çok net rakam söylerdik” diyor ve bir hikâye anlatıyor. Bu şarkı çıkmadan ön Ba de Nosa sosyolog, Emre Can fizikçi ce Avusturya’da çok sevdikle ri, çok fazla tanınmayan bir yazarın etkinliğine katılmış lar. Orada yazarın sözleri bir kıvılcım uyandırmış. “Hiç kimsenin okumadığı kitaplar yazıyorum, daha da yazaca ğım” diyen yazardan ilham ORHUN ATMIŞ Bade Nosa ve Emre Can, müzik yolculuklarına “Merhaba” diyerek, “Kendim Abla” şarkısıyla başlıyor. u 70’lerden bir hazine Pera Film’de 5 Harfliler işbirliğiyle, Suna Kafadar’ın küratörlüğünde düzenlenen Göz Hizası programı devam ediyor. 21 Şubat Cumartesi saat 17.00’de yönetmenliğini Laura Mulvey ve Peter Wollen’in üstlendiği 1975 tarihli avantgarde film “Sfenks’in Bilmeceleri” izlenebilir. u Yalnızlar için... M urat Gülsoy’un aynı adlı romanından, Ceren Boz ve Nagihan Gürkan tarafından sahneye uyarlanan “Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet” adlı oyun 17 Mart Salı saat 21.00’de DasDas’ta izlenebilir. u Zeynep Bastık Ankara’da Sevilen şarkıcı Zeynep Bastık 18 Mart Çarşamba akşamı Ankaralı müzikseverlerle buluşuyor. Jolly Joker’deki konserin başlama saati 21.00. Sartre’ı anlamak geçmiş ve gelecek yüzyıllarla ilintili önemli bir şeyi anlamak demek Yeniden doğmak için yazmak ORHAN TÜLEYLIOĞLU J eanPaul Sartre, İkinci Dünya Savaşı patlak verir vermez askere alınır. Tarih: 2 Eylül 1939, saat sabahın beşidir. Birliğe yedek er olarak katılan filozof, o sıralarda 34 yaşın dadır. İradesi dışında gelişen bu olay yaşamını altüst etmiştir. Kı sa bir bocalama süresi geçirdik ten sonra toparlar kendini. İlk as kerliğinde olduğu gibi, bu kez de görece özerk bir topluluğun içindedir. Küçük bir koğuşta ka lır, talime çıkmaz, bağırış çağırış yoktur, altüst ilişkisi pek belir gin değildir. Her gün uzun uzun mektuplar yazar. Bol bol satranç oynar. Deliler gibi okur; eline ne geçerse... Çok geçmeden Paris li yazar kimliği ile birlikte içindeki öğretmen de uyanır. Kürsüden konuşur gibi konuşur arka JeanPaul Sartre daşlarıyla.” Onlara özgürlüğü öğ reterek eğleniyorum” der; “Peki, özgürlüğü de savunamayacaksam, neyi savunmam isteniyor benden” diye sorar. “Zaten burada hiç bir şeyin nedeni yoktur; her şey oyundur” görüşü nü öne sürer.” Lütfen canımı sıkmayınız” yazılı bir levhayı asar duvara. Savaşın modern, katliamsız bir savaş olacağına inanır. Nazizme karşı her fırsatta pembe gözlük ta kar. Nazizmin doğasını kavrar, ancak onun gücünü değerlendiremez. Yaşadıklarımızdan kendimizin sorumlu olduğunu ve bunu geri dönüp değiştiremeyeceğimizi söyler. Ona göre, insanın kendini tanıması, kendisiyle fazla uğraşması iyi değildir; gereken şey sadece yazmak ve yaratmaktır. Yazı yazmaktan hiçbir şey alıkoyamaz onu; mektup, yazın ve felsefeyle ilgili uğraşları zama nını doldurmaya yetmez, bir günce tutmaya başlar. 1940 Haziranı’na kadar on beş defter doldurur. Bu defterlerden dokuz tanesi kaybolur. Diğerleri Tuhaf Savaşın Güncesi adıyla yayımlanır. Bir defada yazılan, üzerinde ne bir çizik, ne de karalama bulunan günce ne kadar eksik olursa olsun, eşsiz ve çok önemli bir yapıt sayılır. Savaş uzun bir iç sıkıntısına, uzun bir bekleyişe dönüştükçe Sartre’ın güncesi sıradan bir askerin tanıklığından uzaklaşır, derinleşir. Ona göre, saçma bir yaşamın tek amacı, sonsuza dek, var olur olmaz kendisinden kaçıp kurtulacak olan yapıtlar üretmektir. Sartre güncesinde, asıl amacının, üstün insanı yaratmak, ahlakı geliştirmek değil, sadece güzel bir yaşama sahip olmak olduğunu belirtir ve şunları ekler: “Bugün güzel bir yaşam hangi ölçütleriyle belli olur, diye sorsalar, derim ki, sezgileri güçlü bir yaşamöyküsü yazarı tarafından anlatıldığında okurun gözlerini yaşartsın yeter.” Sartre’ın bütün yazdıklarına tek bir düşünce siner: Özgürlük. Kafasını kurcalayan bu kavramı nasıl ifade et melidir? İnsan özgürken ancak seçim yapabilir ve edimlerinden sorumlu olur. Özgürlük her şeyin anahtarıdır. İnsanların edimlerine karar veren Tanrı değildir. Her insan oluşu konusunda özgürdür. Sartre’ın düşünceleri ilerler: “Anladığım şu ki, özgürlük hiç de insanın bağrına taş basıp aşklardan ve mülklerden kopması demek değil. Tersine, özgürlük demek, derinlemesine dünyaya kök salmak demek; insan o kök salmanın ötesinde özgür; kalabalığın, ulusun, sınıfın, dostların ötesinde yalnız.” KİTAPLARIM TER VE ZAHMET KOKAR Sartre, 21 Haziran 1940 günü, Almanlara esir düşer ve 1941 Martı’nda bir hile ile esir kampından kaçmayı başarır, öğretmenliğe geri döner. Karanlık, soğuk ve konforsuzluk içinde, canla başla yazdığı güncede, en büyük yapıtı filizlenecektir: Varlık ve Hiçlik. Sartre, yazısız bir gün bile geçirmedi. Yazmak onun alışkanlığı ve aynı zamanda mesleğiydi. Kalemini uzun süre bir kılıç olarak kabul etti. Edebiyat ve felsefeyle yaşamı boyunca sürecek aşk ilişkisinde, kendini hiçbir zaman bir “yeteneğin” mutlu sahibi olarak görmedi. Biricik ilgi duyduğu şey kendini kurtarmaktı, hem de elinde ve cebinde hiçbir şey olmadan, yalnızca çalışmayla ve inançla kurtarmak: “Kitaplarım ter ve zahmet kokar ve aristokratlarımızın burnuna da onlardan pis bir koku geldiği doğrudur. Bu kitapları çoğunlukla kendime, yani herkese karşı yazdım; hem de sonunda yüksek tansiyon haline gelen bir düşünsel zorlamayla yazdım. (...) Yeniden doğmak için yazmak gerekiyordu ve yazmak için de bir beyne, gözlere ve kollara ihtiyacımız vardı...”