08 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 6 ARALIK 2020 Çevrimiçi yeni dünya! 1 Bilişim olanaklarının gelişmesi ilk bakışta sevindirici görüolur muyuz? Eğer mesele görmekse, aynı zaman diliminde bulunmak, konuşmaksa, karşımızda kanlı canlı dunüyor insana. Hayatın da ran kimseyle bunu paylaştığımızı düha kolay akacağını sanıyoruz. Oysa şünebiliriz. Peki, hakikat bu mu? kolaylaştırıcı özelliklerinden öte etkisi var bu aygıtlarla örülü evrenin. Salgın günlerinde, zorunlu tıkıştığımız evler dar geliyor çoğumuza, başkalarıyla iletişim kurmak için sürekli sinyal gönderiyoruz sanal âlemden. Oturduğumuz yerden tüm dünyayı izlediğimiz, bildiğimiz yanılgısına düşüyoruz, oysa hakikatte sadece bu yanılgıyla oyalanarak tüketiyoruz ömrümüzü. Dünyanın başka yerinde “zaman öldürmek” diye bir kavram var mıdır, bilemiyorum. Sarsıcı tümce bu; kişinin kendini aşağıladığı, işlevsiz saydığı, biricik değer olan yaşamını hiçleştiren... Tam da sanal dünyanın içine düşen kişi, bu tümceye uygun davranıyor, her an zaman öldürüyor! Ürkütücü... 2 Artık “çevrimiçi hayat” diyeceğimiz garip süreçteyiz. Bu yol4 Eğer robot olsak, yapay zekâ sahibi olarak varlığımızı sürdürsek, bu kadarıyla yetiniriz. “Anne özlemi” dediğimizde, anneliğin içine koyduğumuz ne varsa, bunu açıktan dile getirmesek de hissetmek isteriz. Sevgi, şefkat, sığınma, korunma arzusu gibi. Bu duygular ekran üzerinde giderilebilir mi? Kokusunu almadığımız, göğsüne başımızı koymadığımız, saçımızın okşanmadığı ilişki özlemi dindirir mi? Tıpkı elini tutmadığımız, sevişmediğimiz birinin “sevgili” olamayacağı gibi. Bilişim olanakları bize ekrandan gördüğümüz biriyle, bedenimize bağlayacağımız çeşitli aygıt yoluyla cinsel haz olanağı da sağlıyor. Soru şu: Ekranda gördüğümüz, beynimizin de doyuma ulaşmak için gereken uyarıları aldığı bu durumda, eksik olan nedir? la alışveriş yapıyoruz, bilgi ediniyoruz, eğitimden faydalanıyoruz, dostluk ediyoruz! Öyle mi sahiden? Sanal ortamda, ekran karşısında birbirine bakmak, sahiden görmek midir, işitmek midir, hissetmek midir? Eğer öyleyse, bugüne dek insan eylemlerinin tümünün değiştiğini kabul etmeliyiz, yeni ruh durumu yerleşene kadar da “çöküntü” içinde kıvranarak beklemeliyiz. Bilimsel gelişim, ancak insanın ve elbette doğanın varlığını daha iyi hale getirirse “anlamlı” sayılabilir. Yarattığınız robot sizi tutsak alıyorsa, “yapay zekâ” denen duygusuz varlık(!) yeni bir hakikat doğuruyorsa, orada bildik anlamda “kişi”den, “kimse”den söz açmak mümkün değildir. Birinden söz etmek için, onun bilinçli varlık olmasını isteriz. Salt düşün yetisinden oluşmaz bu tarif, aynı zaENVER AYSEVER KURŞUNKALEM Sorun; insan olmanın ne anlama geldiğiyle ilgilidir. Sürekli uyarılan, farklı biçimlerde dürtülen kimse, kendini başkalarıyla iletişim halinde sayıyor... 6 5 Sorun; insan olmanın ne anlama geldiğiyle ilgilidir. Kahveye gidip, eş dostla tavla atıp, söyleşen birinin “çevrimiçi” olarak bu gereksinimini gidermesi mümkün müdür? Bir dostun acısını, kaygısını, ona derinlemesine bakıp, sarılıp, varlığını tüm biçimde hissetmeden paylaşmak mümkün müdür? Örnekleri çoğaltabiliriz. Kişinin yaşam içinde hangi ödevleri olduğundan başlayıp, sorumluluk tarifine farklı tartışma konuları çıkacaktır karşımıza. “Çevrimiçi eğitim” alan öğrenci, bilgi açısından eksiklik hissetmese bile, bilişsel gelişimini sağlamış olur mu? Bahçesinde top koşturmadığımız, kantininde atıştırmadığımız, sıra arkadaşıyla silgimizi paylaşmadığımız yere okul diyebilir miyiz? İçinde bulunduğumuz sürece “bıkkınlık, yılgınlık” çamanda duyuşla, duğı diyebiliriz. En güyumsamayla ilgilidir. O halde “çev zel tanım “üşengeçlik” olacaktır. rimiçi” kimse bu özelliğe sahip mi Artık derinlemesine okumaya, düdir, diye sormak hakkımızdır. şünmeye, konuşmaya, paylaşmaya 3 Her buluş, hele de bu tür süreçlerde, bizi olumlu, olumsuz etkisiyle sınar. Anlıyoruz ki bambaşka “etik” değerleri tartışmaya koyulacağız. Başka türlü söylersek “ev hapishane ile tımarhane karışımı bir yer” olarak tarif edilecek yakın gelecekte. Ancak bu hapislik, delilik halini bilmeyen kişilerden oluşacak toplum. Her şeyin kolayına kaçan, hiçbir konuda derinleşme kaygısı duymayan, elbette beş duyusunun çoğunu rafa kaldırmış “kimse”lerden söz ediyor olacağız. Örneğin “özlem” kavramı yeniden tarif edilecek muhtemelen. Birini görmediğimiz, zamanı onunla paylaşmadığıkimsenin tahammülü yok! Sürekli uyarılan, farklı biçimlerde dürtülen kimse, kendini başkalarıyla iletişim halinde sayıyor, oysa giderek zindana dönen yalnızlığı içinde boğuluyor. Düzen de tam bunu istiyor, birbiriyle hiçbir şekilde yan yana gelmeyen insanları yönetmek kolaydır. İnsansız miting olur mu? Şarkısız, slogansız itiraz? Yanımızdakinin soluğunu hissetmeden, gövdesine yaslanmadan yoldaş sayabilir miyiz kendimizi? Kadehlerin “şerefe” kalkmadığı meyhaneden söz edebilir miyiz? 7 Önümüzde çok seçenek yok, ya bu intihara kapılıp sessizce öleceğiz, ya almız için yokluğundan dolayı hissetdığımız soluğun farkına vatiğimiz duygudur “özlem”. O halde racağız. soralım: Ekranda gördüğümüz kişiy“Neden şiirler yaralı?” düşündüle, bu biçimde özlemimizi gidermiş nüz mü? Küçük Kara Balık’ın izinden Shil’den Alpler’e Hüseyin Edem ir Ne zaman akan bir suya baksam pedalla keşif 017 Eylülü’nde İsviçre’ye geldiğimde nehir boylarında dolaşırken uzattım elimi, bağrını açarak karşıladı doğa. Zürih’te gezerken yağmurlu günlerde bulanıp Limat 2Nehri’ne katılarak yolunu tamamlayan luk yaptığıma inanabilirdim. 10. yüzyılda inşa edilmiş ve kasabanın simgesi haline gelmiş manastırın görkemine bakakalmamak mümkün değildi. Kasabayı çıkmaz bir köprünün ikiye kestiği, dağların koynuna sıkaynağını Shil ile de o zaman tanıştım. Nereden doğuyor ğınmış göle doğru sürdüm bisikletimi. Zirveye merak ederim. du acaba? Azığımı bisikletimin sepetine yükleyip pedala bastığımda Shil’i ilk görüşümün üstünden neredeyse 3 yıl geçmişti. Birkaç dakika sonra savarmanın hazzı, Alpler’in kokusunu duymanın ferahlığı ve bir akarsuyun kaynağına erişmenin heyecanı... Böyle bir anda zamanın bir süre durMerakım hayale dönüşürken de Samed Bahrengi’nin bahın ilk ışıkları altında ırmak boyu uzanan toprak yoldaydım. Nâzım’ın dizeleri Bahrengi’nin satırlarına karışıyor. Derya içinde yaşayıp deryayı bilmeyenlere inat Küçük Kara Balıklar da var. alpler’in kokusu İki yakadan kollarıyla nehri kavrayan sıralı ması, hiç değilse yavaşlaması uzaktan haykıran bir dilek olarak kalıyor. durgun ve pırıl pırıl Shil Gölü’ne varıp köprüden karşı kıyıya geçtim ve küçük bir ahşap iskelede bir kez daha mola verdim. Uzaktaki kürek sörfü yapanlar isKüçük Kara Balık’ı gelir çınar ağaçları altında yol alırken yüreğimde çocuk heyecanı koşturuyordu. O an navigasyon hâlâ gidilecek 48 km yol, 3 saat 40 dakika süre keleye yanaştıklarında aslında bunun ders olduğunun farkına vardım. Öğretmenin kontrolünde her tahta üzerindeki iki çocuk kaptan değişimini aklıma: Bir ömür sürecekse bile gösteriyordu. Şehri çıkar çıkmaz vadi boyunca uzanan Shil Yaban Parkı’nı ikiye bölen yol, en sevdiğim rotalardan biridir ama bu sefer sağım Shil Ormanı, solum Zürih Gölü manzaralı yolu yapıp yeniden göle açıldılar. Böyle bir derse tanıklık etmek üzere üzücü bir mukayese ile yüzleştirdi bir süre. Sonra göl ayağının nerede olduğunu bulmak için etrafı incelemeye başladım. nehir varsa keşfedilmelidir. tercih etmiştim. 20 km sonra kahvaltı molası verdim. İnce ve uzun gölün karşılıklı kıyılarındaki evlerin manzaBir ucu sanki keskin yükseltiler arasında kaybolan maviliğin yeşille buluşup karlı zirvelere yaslanışı bir hayalin resmedilmesi gibi gözüküyordu. rası “Asla özlemeyeceğim” dediğim İstanbul’u ha Gölün etrafını turlayıp küçük bir köprünün üzerintırlattı. Çeşme kenarındaki bankta çayımı yudum de durdum. Yolculuğuna başlayan Shil ince, durlayarak buğulu manzarada kaybolmuştum bir sü gun ve pırıl pırıl dereden ibaretti. Doğduğu göle, re. Telefonumdan haritaya baktım. Nehir yatağın geçtiği vadiye, vadi üzerindeki yaban parkına adıdan kuş uçuşu iki km kadar paralel bir rotayı ta nı veren bu nehrin adı güçlü anlamına gelen Keltkip ediyordum yaklaşık bir saattir. Yeniden peda çe “Sylaha” kelimesine dayanıyormuş. la asıldıktan yarım saat sonra küçük bir köyde ye Dinlenmek için suya girdim. Yeniden kasabaniden Shil ile kesişti yolum. Devasa taşların rast ya gidip gezdim ve karanlığa kalmadan Zürih’e gele serpilmiş tespih taneleri gibi gözüktüğü ne dönmeye karar verdiğimde de asıl sürprizle karhir yatağı daralmış, su seviyesi düşmüştü. Schwyz şılaştım. Shil’in Einseideln’dan geçen bir kolu Kantonu’nun topraklarındaydım artık ve yüzüme varmış. Haritadan takip ettim, ön Alpler’den dodağ havası vuruyordu. Ufuktaki karla kaplı Alpler’in ğup nehre katılana kadar Alp adıyla ilerliyordu. ihtişamı, kulağımdaki İrlanda halk müziği ve vadi Shil’i keşfetmenin hazzı yerini yeni bir merak nin uğultusunun kesişim anını verdi alevine bıraktı. Asıl kaynak en uzun kolsa daha ği huzurla kaynağa varmadan gidilecek yol var demekti. Ne var ki 700 metEinsiedeln önceki son yokuşu tırma relik bir rakım farkı vardı ve gün akşama dönüManastırı nırken Einsiedeln adlı yordu. Yüzerek ve göl kenarında yatarak vakit bir kasabaya vardım. geçirdiğim için kendime kızmadım değil. YönüOtobüs, bisiklet gi mü Zürih’e çevirdiğimde içimdeki Küçük Kabi modern dönem ra Balık yeniden kıpırdamaya başlamıştı bile. araçları olmasa Shil Gölü’nden öte tırmanılacak daha 20 km bezamanda yolcu ni bekliyor. Merakla baharı bekliyorum. Schfaussen Şelalesi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle