Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 8 KASIM 2020 Simone de Beauvoir JeanPaul Sartre Sartre nasıl yaşadı ve öldü bilmek isterdim 1 Simone de Beauvoir “Bütün yaşamı boyunca Sartre, hep kendini tartışma konusu yapmayı, kendisini yeniden gözden geçirmeyi sürdürdü” diyerek başlıyor “Veda Töreni” adlı kitaba. Bu yapıt, Sartre’ın hakkında eleştiri yapamayacağı, fikir bildiremeyeceği tek çalışmasıydı Beauvoir’ın. Ölümünden sonra yazılan bu kitap, son günlerini nasıl geçirdiğine dair Sartre’ın; kimine göre nesnel, kimine göre öznel değerlendirmeler içeriyor. 2 Yazarlar büyük sanatçılar hakkında ne bilmeliyiz, ne kason vermek istiyordu. Sartre ödülü reddetti. İki dev de tarihe geçtiler. 5 Beauvoir’dan öğreniyoruz, Sartre son dönemlerinde hepimiz üzerinde etkisi olan “aydın” tarifine eleştirel yaklaşıyor. Anlaşılan o ki, aydın kimsenin bir yanının hep toplumdan kopuk olması rahatsız ediyor Sartre’ı. İşçinin, genel anlamda söylersek halkın, içinden bir yerden seslenmek gerektiğine inanıyor. Bu mümkün mü acaba? Entelektüel birinin, bilinç, dil, kaygıları itibarıyla tamamen toplumla örtüşmesi. Gerçi Sartre da tam anlamıyla bunu söylemiyor, öyle olsaydı hiç de dar öğrenmeliyiz üstü geniş kalabalıkların ilgisini çekmene hep düşünen biri olarak, yapıt ve yecek olan üç ciltlik “Flaubert İnyazar arasında mesafe tartışmalıdır celemesi” yazmazdı. Ben inatla kafamda. Sartre, kendi düşüncesinin karşısına, yine kendini koymaSartre’ın ilk tarifine yakın duruyorum: “Aydın” hiçbir ödülü olmadıyı beceren bir düşünür. Bazı yazar ğını bildiği halde, garip mahluk olalar hep görünür olmak zorundadır, rak dünyanın tüm meselelerine kafa çokça fikir söylemek, yeryüzünpatlatır, sorumluluk hisseder. de tüm olaylar karşısında tutum taİleri yaşında, son derece ağır sağkınmak gereğini hissederler. Elbette lık sorunları yaşarken neredeyse Sartre bu türden “aydın” tarifinin tipik örneği, öncüsü. Özel yaşamı bizi neden, ne ölçügözlerini yitirdiği zaman bile, bildirilere imza koyması, eylemlere, söyleşilere gitmesi bundandır de ilgilendirsin ki? Sartre’ın... 3 İnsan merak eden, düşünen varlık; 6 Sürekli eylem halinde olmak, uzun yaşahele de tanınmış kişimak “hata” riskini artılerin gizlerini bilme rır. Kişi salt kendi yaduygusu kaçınılmaz! şamını etkileyen konuDaha çok popüler küllarda karar vermek dutür kişileri gözlenir, rumunda olsa, kusurlaizlenir sanıyoruz; oysa dikkatli bakarsak, entelektüel dünyaENVER AYSEVER KURŞUNKALEM rı başka kimseyi etkilemez; oysa yazar –aydın sürekli bu sorumya dair elimizde daha luluğu taşır, risk altınçok, sağlıklı verimlidadır. Geniş kesimler kaynak olduğunu fark ederiz. Anı, biyograAnlaşılan o ki, tarafından onay görmez, genellikle vicfi kitapları, farklı metinlerden edindiğimiz izlenimler merak ettiğimiz yazar, sanataydın kimsenin bir yanının hep toplumdan danı dışında bir ülkesi olmadığı için de yalnız kalır. İşte o soru yine gelir: “Yaşamın ançı hakkında hayli bilgi sağlıyor. Burada sorun şu; okur neden, kopuk olması rahatsız ediyor lamı nedir?” Sartre bunu “saçma” üzerine süren tartışmalarda sıkça örneğin Sartre’ın son Sartre’ı. yanıtlar. Esasen bu özyıllarında kimi zaman gürlük arayışı, açıkça idrarını tutamadığı“anlam” sorunu üstüne nı bilsin? Buradan esdüşünmektir. Yaşama tetik, düşünsel haz ya hukiki “anlam” ile bakda kazanım edinmek ma çabasıdır. mümkün müdür? Son yıllarında ömrünün, üstelik Simon ile sürdürdükleri ilişkinin, beden, zihin koşulları pek buna uytüm dünyada olumlu ya da tersi tar gun olmasa da, yazmaya yaratmatışmalı karşılığı var elbette. Ömürle ya tutunması bundandır Sartre’ın. rini sevgili, yoldaş, entelektüel, ya Bize Simon zihninin bazen bulanık zar olarak iç içe geçirmiş kimseler; olduğundan söz açıyorsa da, anlaşıpeki, bunca yakın birinin, diğerinin lan kendine tam da kendiyle karşısöz hakkı olamayacağı, apaçık “mah laşarak, içten bir tartışmayı yürüterem” sayılacak bilgileri paylaşmasını rek bakma çabası son nefesine dek doğal bulabilir miyiz? sürmüştür. 4 Her meraklı okur gibi, ben de ilk gençliğimde “varoluşçuluk” felsefesinden çok etkilendim. 7 “Sartre nasıl yaşadı, öldü?” doğrusu bilmek istediğim türden sorudur. Benim son çeyreğini yaşadığım Camus, Sartre ilişkisi üstüne de oku yüzyılın en önemli sürecine damga dum. Yaşamın “saçma” diye tarif edi vuran, tartışmalı yazarın düşüncesilen halini birçok kimse “umursamaz nin nasıl biçimlendiğini elbette merak lık”, “gamsızlık”, “serserilik” sayı ediyorum. Artık ileri yaşında, yorgunyordu. Oysa bu insanlar, içinde bu lukla belki de bedeni pes ettiği içinlundukları dünyayı bilgelikle kav dingin olduğu gözleniyor Sartre’ın. ramaya çalışırken, temel soruna ka Ömrünü paylaştığı yazar için şöyle fa patlatmaktaydılar: “Özgürlük ne yazıyor Simon: dir?” ve elbette “İnsan özgür olabilir “Gerçekte hangi dinginlik? Bilgimi?” diye sorarak. nin kibirli razı oluşu muydu? Yaşlı Biri Camus yoksul, yaşamın bir adamın ilgisizliği mi? Bir başkaiçinde yolunu bulmak konusunsına yük olmama istenci mi? Ne deda daha çetin sınav veriyordu. Sart meli bilmem ki? Deneyimlerle bilire tam bir entelektüel yaşam sürü yorum ki bu tür ruh durumları sözle yor, daha korunaklı bir yerde kalem anlatılamaz. Kibir, bilgelik, çevreoynatıyordu. Yolları kesişti, ayrıldı. sindekilerin tasası, hatta kendi içinSonunda ikisi de Nobel’e layık gö de bile olsa Sartre’yi yakınmaktan rüldü. Biri Camus ev sahibi olmak alıkoyuyordu. Ama et ve deri araiçin kullandı o ödülünden kazansında, acaba ne hissediyordu? Budığı parayı. Buna gereksinimi var na hiç kimse yanıt veremezdi, hatta dı, muhtemelen hep göçebe olmaya kendisi bile.” Kulüp, çoğunlukla İzmir’den göç edenler tarafından kurulduğu için ilk olarak İzmir Spor adını almış ancak büyüyünce adı 1986’da Türkiyemspor olarak değiştirilmiş. Türkiyemspor, kadın futbol takımıyla başarıyı yakalıyor ! Kreuzberg gibi tekmele TUĞBA ÖZER Türkiye’den göç eden işçilerin 1978’de Berlin’in Kreuzberg semtinde kurduğu ve bugün Almanya çapında tanınan bir futbol kulübü olan Türkiyemspor Berlin, her kültürden kadın ve kız çocuğunu futbol çatısı altında bir araya getiriyor. “Kadından kadına” diyerek 2004 yılında işe temelden, yani kız çocuklarını yetiştirerek başlamışlar. “T ürkiyemspor’un kadın takımı bugünlerde hiç maç kaybetmeden 3. lige yükselmiş durumda. Hedef elbette birinci lig. 254 kız çocuğu ve kadın kulüpte top oynuyor, 23 kadın eğitmen var. Sloganları ise “Kick it like Kreuzberg” yani Kreuzberg gibi tekmele! Alman üyelere hitap etmek için kulübün bayrağına hem Türk bayrağı hem de Berlin’in simgesi olan ayı konulmuş. 700 üyeli klubün bir de basketbol takımı var. Çok sayıda ödül de almışlar. Başarılarla dolu 42 yılı kuruculardan Murat Doğan’a sorduk. u Kadın ve kız çocuğu futbol takımı kurma fikri nasıl oluştu? Ben 5 kardeşin 3’ü kız çocuğu olan göçmen bir aileden geldim. Erkeklerin hep ön planda, kız kardeşlerimin ise arka planda tutulduğu bir aileydi ve biz içerde hep eşitlik için savaştık. Büyüdükçe toplum içinde kadınların hep geri planda bırakıldığını fark ediyorsunuz. Ben de futbolun içinde yaşadığım için bunu futbolda kaldırmak istedim. Türkiye kökenli ailelerden de talepler geldi. Çocuklarını Alman kulüplerine göndermek istemiyorlardı. Biz de ihtiyacı görüp altyapı takımı kurduk önce. KADININ VE ERKEĞİN AMACI FARKLI u Türkiye de dahil olmak üzere dünyanın pek çok yerinde futbol ve kadın arasındaki ilişkiye yönelik bir önyargı var. Burada durum nasıl? Burada da aynı. Hem Türkiye’den buraya göçenler hem de Alman toplumu içinde böyle bir önyargı var. Kulübün içinde bile, “Ne gerek var, bir de kızlarla mı uğraşacağız” diyenler oldu, ama çocukların ne kadar iyi oldukları görülünce bu sözler de sönümlendi. Şu an erkekler ve kızların sayıları aşağı yukarı eşit. u Futbol oynayan kız ve erkek çocukları arasında bir fark görüyor musunuz? Kadın ve erkek futbolunu kıyaslamıyorum. Hepsi aynı sahada oynuyor, ama kadınların oynama nedeni ve şekli farklı. Bir erkek çocuğu futbola başladığında aklında hep profesyonel futbolcu olma hayali var. Ama kızlar profesyonel olmak için değil sporu sevdikleri için oynuyorlar. u Baktığımız zaman futbolun yüzü hep erkek. Belki de bu yüzden hayal bile edemiyorlar... Son yıllarda hayal etmeye başladılar, çünkü yavaş yavaş şampiyon kadın futbolcular da televizyonlara çıkmaya başladı. u Göçmen takımı mısınız? Kendimizi buranın yerli bir kulübü olarak tanımlıyoruz. Ama elbette bir tarihimiz var. Türkiye ve Türk toplumuyla bağlantımız kesinlikle var. KREUZBERG KÜÇÜK İSTANBUL u Çokkültürlü bir yapınız var... Toplum içinde hâlâ bizim için kesinlikle bir dışlama var. Türk müsün Müslüman mısın gibi sorularla büyüdük hep, ama biz buraya gelen çocukların hiçbirine biz “nerden geliyorsun, dini inancın nedir?” gibi sorular sormuyoruz. Evet çokkültürlü bir yapımız var. En çok Türk ve Alman olmak üzere İtalyan, İspanyol, Arap ve Japon çok sayıda oyuncumuz var. u Kreuzberg’in sizin için anlamı nedir? Kreuzberg’e küçük İstanbul deniliyor. Çoğunlukla Türkiye kökenli insanların yaşadığı bir semt, ama çokkültürlü bir yer. Türkiyemspor da bu çokkültürlülüğün bir simgesi. Hepimiz de burada büyüdüğümüz için bir Kreuzberg milliyetçiliği var, ama yalnızca Kreuzberg milliyetçiliği, onu aşmıyor. (Gülüyor) u Irkçılıkla karşılaşıyor musunuz? Irkçılık, Almanya’da maalesef var. “Pis Türkler” gibi ırkçı sözlerle karşılaşıyoruz. Alman kökenli kadın sporculara “bu pis kulüp için nasıl oynarsın” gibi sorular geldiği de oluyor. Otobüslerimizin taşlandığı da çok oldu. Kız çocuklarına özgüven için Kulübe oyuncu olarak giren 23 yaşındaki Berna Corr şimdi takımın hocalarından biri. Türkiyemspor’da daha önce kalecilik yapmış. Bir yandan üniversite öğrenimine devam ediyor. Çocukken erkek kardeşiyle futbol oynarmış. Kardeşi futbola başlayınca o da heveslenmiş: “Önce erkek takımında oynamaya başladım. Türkiyemspor Berlin’le tanıştığımda 13 yaşındaydım. Futbolu sevdiğim için başladım. Ailemden destek gördüğüm için benim açımdan kolay oldu. Çevremde ailesi yasak koyan çok arkadaşım oldu. Kadınlar da istedikleri gibi spor yapabilmeli. Futbolda kadın erkek diye bir ayırımcılık yapılmamalı. Kadın antrenörler olarak kızlarımıza Elvan Aktürk Berna Corr da çok iyi örnekler olduğumuzu düşünüyorum. Kız çocuklarını desteklemek istiyoruz. Geri kafalı aileler çok, biz kızlarımıza özgüven aşılamak istiyoruz. Buraya gelen çocuklar kendilerini daha özgür hissediyor.” Kadınlar futbol oynamalı 2 6 yaşındaki Elvan Aktürk de Berna gibi doğma büyüme Berlinli. Hemşirelik mezunu, öğretmenlik bölümüne devam ediyor. O da çocukken sokakta erkek akranlarıyla oynayarak futbolla tanışmış. Berna’nın futbola başlama hikâyesi de şöyle: “Babam erkek çocuklarla futbol oynadığımı görünce camdan bana kızardı, ben de saklanırdım. Kızlar oynayamaz diye beni geçiştiriyorlardı. 12 yaşındayken babam beMurat Doğan ni desteklemeye başladı. Futbol hayatıma düzen getirdi. Okuldan sonra ödevlerimi yapıp hemen maça giderdim. Çocuklar çok hevesli geliyorlar, o kadar enerji dolular ki sanki hiç yorulmuyorlar futbol oynarken. Ligleri takip ediyorlar ve “Bu kadınlar gibi olmak istiyorum” diyorlar. “Sadece top oynamak istiyorum” diyenTuğba Özer ler oluyor. Kadınlar futbol oynamalı. Oynuyorlar zaten ve çok iyi oynayanlar da var aralarında. Bu vesileyle kızların spor yapması da çok güzel.”