22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 KASIM PAZAR 7 OKUDUKLARIM İZLEDİKLERİM Feminizm, sosyalizm sözcükleri bizde bir romanda belki ilk kez yer almıştı DÜŞÜNDÜKLERİM Halide Edib Hanım’ın Handan’ı H alide Edib Adıvar’ın iki romanını, “Döner Ayna” ve “Sinekli Bakkal”ını okumuş olduğumu anımsar gibiyim... Fakat konularından, romanların atmosferinden herhangi bir iz kalmamış. Buna karşın, her an okunabilmek (ya da yeniden okunmak) üzere kitaplıklarımda bekleyen bizim 19. yy. ve 20. yüzyılın ilk dönem yazarlarımızın yapıtları arasında onun romanları da vardır. Nitekim bizde mektuproman türünün ilk örneği olduğunu öğrendiğimde göz atmak üzere çıkardığım “Handan”ı elimden bırakamadığım gibi, notlar alarak okumak gereksinimini duydum. Bu yazıda bu notlardan ve izlenimlerimden belli başlılarını paylaşmak istiyorum. HHH Öncelikle Handan... Romanın kadın kahramanı. Daha doğrusu asıl kahramanı... Erkek kahramanlar, Refik Cemil, Hüsnü Paşa, bir ara görünüp kaybolan “sosyalist” Nâzım ve birkaç başkası bana pek önemli görünmediler. Belki Nâzım tipi üzerinde, romanın konusunun geçtiği Abdülhamit dönemini anlama bakımından bir ölçüde durulabilir. Hüsnü Paşa, “maço” erkek tipinin sıradan denebilecek, sevimsiz bir örneği. Refik Cemil de romanda Handan kadar yer tutmakla birlikte bana silik ve sıradan göründü. Buna karşılık, bir başka kadın tipinin,, iki kadın arasında bir karşılaştırma yapma olanağı verdiği için Handan’ın amca (ya da dayı) kızı Neriman’ın üzerinde durulmaya değer. Fakat bütünüyle Handan’ın kişiliğinde odaklanmış bir roman bu. O nedenle de bana, mektuproman türünün ilk örneği olmaktan çok daha fazla, odağında çok ilginç bir kadın tipinin bulunmasıyla önemli göründü. HHH Nasıl biri bu Handan? Romandaki bütün öteki tipler gibi dönemin ayrıcalıklı sınıfının, denebilir ki ekmek elden su gölden yaşamakta olan “burjuva”, “rantiye”, “yüksek bürokrat” toplumsal tabakanın bireylerinden biri. Fakat o da içinde yetiştiği ailenin öteki çocukları gibi, çok iyi eğitim almış, mükemmel piyano çalan, yabancı dil bilen bir genç kız... Bununla birlikte, ötekilerden, örneğin aynı eğitimlerden geçmiş Neriman’dan farklı olarak, bağımsız, özgür ruhlu, kabına sığmayan, biraz da gizemli bir kişilik... Bu gizem onun dış görünüşünde de yansıyor... Ona belki güzel denemez... Fakat “.....küçük yüzünde iki koyu yıldız gibi günahkâr parıltılarla yanan büyük gözleri” başta olmak üzere, bütün kişiliğinde, kadın, erkek, herkesi etkileyen, farklı, çekici, gizemli bir şey vardır... HHH Romanda, Handan betimleriyle birlikte bazı çevre (doğa) betimleri, hangisi olursa olsun büyük dünya yazarlarının bu türden betimleriyle yarışacak değerdedir: “İngiltere’nin bu yeşil, ince ormanları! Büyük, sonsuz, koyu gölgeler, kuzeyin bu hüzünlü ve hareketsiz ışığında sıralanıyordu. Ormanın karanlık derinliklerinde gözlerimizi okşayan yumuşak ve değişik, ince bir yeşillik ahengi içinde araba sonsuzluğa gidiyordu. Bu hareketsiz ve sönük rüya ışığında Handan’ın yüzünde ölmeyen bir kayıp, ölmeyen bir acı ve elem gölgesi dalgalanıyordu. Büyük gözleri bu sonsuz yeşillerden aldığı renklerle ruhundaki acının şiddetini yumuşatmış, ağır ve hüzünlü bir keder koymuştu. Bu, kendisi ölmüş büyük ve talihsiz bir ruhun, yeryüzünde renk, ışık ve ahenk şeklinde ebediyen dolaşan blr acısına ne kadar benziyordu.” Roman konusunun yaklaşık olarak yarısı o zamanki İstanbul’un Kuzguncuk, Maltepe semtlerinde, öteki yarısı İngiltere (Londra çevresi) ve kısmen Paris’te geçiyor... O dönemin Kuzguncuku İstanbul sayılmıyor belli ki... Nitekim Handan, Neriman’a mektubunda, akrabalarından Selim Bey’le (herhalde trenle) Maltepe’ye gelişlerini anlatırken “Nihayet İstanbul’a geldik” diyor... Ağustos 1897 tarihli mektubun giriş satırlarındaki İstanbul betimi de ilginç, etkileyici, İstanbul’un nereden nereye gelmiş olduğunu göstermek bakımından da can yakıcıdır... “Selim Bey beni kadınlar kompartımanına koyup çekildikten sonra gözlerim çevreme daldı. Akşam oluyordu. Sağda altın tarlalarıyla aşağı doğru inen zengin toprağın üzerine mor gölgeleriyle büyük dağlar eğiliyordu. Batan, solan güneşin altınlarıyla kaplanmış durgun deniz ve sonra bütün dağlaATAOL BEHRAMOĞLU rın morluğu, tarlaların altını üzerinden uçan esmer ve pembe bir akşam havası esiyordu.” HHH Tolstoy’un Anna’sının ya da Flaubert’in Bovary’sinin “günah”ıyla karşılaştırılabilecek bir “günah”ı olduğu söylenemeyecek Handan’ın, gözlerindeki “günahkâr parıltılar”ı nasıl açıklayacağız?.. Bu betimde ve romanın yaklaşık olarak yarısından sonraki hızlanan akışta, Doğu toplumlarının özgür ruhlu kadınlarının dramı gizli olmalı... Handan tipi, hem kocaya ve evliliğe samimiyetle bağlılığın, hem de bağımsız ruhlu bir kişilik olmanın çelişkisini yaşayan bir roman kahramanı olarak Halide Edib’in yaratıcılığında ve edebiyatımızdaki yeri üzerinde, ayrıca ve önemle düşünülmeyi hak ediyor... Yanı sıra, onun çocuk denecek bir yaşta, henüz çok gençken, “bu karanlık ve talihiz memleket” dediği ülkesi için bir şeyler yapma arzusuyla içinde fırtınalar kopmasının da altının çizilmesi gerek... HHH “Handan” yaklaşık olarak ikinci yarısında (öykünün ülke dışındaki bölümlerinde) giderek ne yazık ki abartılı bir melodrama dönüşmekle birlikte, Handan tipinin özgün öneminin yanı sıra, Abdülhamit dönemi Türkiyesi’nin toplumsal ortamına değiniler, romanın başlıca sorunsalı denebilecek kadınerkek ilişkisi konusu; değinilip geçilmiş olsa da feminizm, sosyalizm sözcüklerinin bizde bir romanda belki ilk kez yer almasıyla da üzerinde durulmaya değer, önemli bir edebiyat ürünü. Kaçırmayın EMKORLAUHKISA ARİF KIZILYALIN u 7 kadından 7 Covid19 öyküsü 2 4 . İstanbul Tiyatro Festivali online gösterimlerle sürüyor. Festivalden sizler için “Her Güne Bir Vaka” adlı oyunu seçtik. Haftanın günlerinin adını taşıyan 7 kadının anlattığı 7 Covid19 vakasını ekrana taşıyor. u Eczacıbaşı’ndan anlar… İ stanbul Modern, iş insanı ve fotoğraf sanatçısı Şakir Eczacıbaşı’nın aramızdan ayrılışının 10. yıldönümünde “Şakir Eczacıbaşı: Seçilmiş Anlar” adlı sergiye ev saSerbest dalış sporcusu Fatma Uruk. Dünyanın pandemi ile kırıldığı ‘uğursuz’ diye adlandırılan 2020’ye adını Bir cesur yürek hipliği yapıyor. Serginin küratörü Bülent Erkmen. u Dayanışmaya, ‘Olta’ya gelelim P andemide deyim yerindeyse kaderine terk edilen müzisyenler “Olta” başlığı altında dayanışma albümlerine imza atıyor. Bu albümlerin üçüncüsünde Feridun Düzağaç, Nazmi Akyıldız gibi isimler var. Dinlemeden geçmeyin. u Efsaneye yeni bir bakış yazdırdı. 3 günde 3 rekor kırarak, hem kadınlara hem de erkeklere ait rekorları darmadağın etti. Rekor denemelerine U ruk’un hikâyesi, Yeşilçam filmi gibi. Örneğin, bırakın spor yapanları, normal bir insan için bile hayat kalitesini yarı yarıya azaltan vertigo hastalığı ile mücadele etmiş, tanımadığı bir ülkede şiddete maruz kalmış, rekor için çıktığı yeni dünya yolunda on yıllarda bir denk gelen kum fırtınasına yakalanmış... Ama o tüm bu engelleri aşıp kasım ayının ilk günlerinde paletsiz değişken ağırlık dalışta remetreye çıkardığım rekoru 77 metreye çektim. Çünkü amacım 76 metre olan erkekler rekorunu da kırmaktı. 3 gün arka arkaya dalış yapmak zorlayıcı. Özellikle ilk rekor sonrası ‘olur mu’ diye sorguluyorsunuz. Ancak tescil hakemleri ve doktorların pandemi sürecinde buraya bir daha gelmeleri çok zordu. Bir gün daha fazla kalamayacaklardı. Havanın bozma riski yüksekti, bu riski alamadığımız için böyle sıkışık bir plan yapmak zorunla. Bünyem yorgunluğu kaldırmadı. Bir koşu antrenmanı sırasında düşüp bayıldım, kafa travması geçirdim. İki yıl tat ve koku duyum yoktu. Sol kulağımda krasteller koptuğu için dalışı unutmamı söylediler. O sene her şey bitti... Dört beş ay sonra arkadaşlar evde üzülmeyeyim diye çağırınca Kaş’a gittim, dayanamadım yine yarıştım ve ikinci oldum. Arkadaştan elbise ve palet almıştım ödünç... O sene Milli Takım hayal oldu ama vertidevam edecek. Asıl önemlisi kor üstüne rekor kırdı. Önce 67 sonra da 72 metre ile kırdığı dünya rekorunu 77 metreye çekti. 76 metre ile İtalyan da kaldık. Bütün dalışlarım performansımın zaten çok altındaydı teknik olarak aslında ama en zor branşı son gügo korkusunu atlattım. Yeniden doğuş oldu benim için. Senede iki kez fizik tedaviye gidiyorum şimdi, dalışlarda daha çok dalışçı Michele Tomassi’de olan erkek ne bırakarak alışılmışın tersine bir yön çok dikkatli olmam gerekiyor.” çocuk sporla buluşsun diye ler dünya rekorunu da geride bıraktı. HATIRLADIĞI TEK AN tem uyguladım. O ana ilişkin sadece dibe ulaştığımı ve döndüğüm anı hatırlıyorum. Çok mutluyum. Tüm sponsorlaMeksika günlerinin önemli bir bölümü de bir hayli sıkıntılı geçmiş Uruk: “Mart ayının ikinci haftasından, ağusçalışacak. Peki nasıl karar vermişti bu rekorları kırmaya? rıma, beni destekleyen herkese teşekkür tos ayının ortasına kadar Yucatan eyaediyorum.” letinde bir köyde yaşadım. O günler “2020 malum, olmaz diyeceğimiz her Uruk 2015’te bir kaza geçirmiş ve yıpratıcıydı. Türkiye ile kopan bağD avid Fincher’ın 6 yıl aradan sonra çektiği ilk film olan “Mank” 4 Aralık’ta Netflix’te. Hollywood’un efsanelerinden “Citizen Kane”in senaryosunun yazımına şey başıma geldi bu sene; Cristobal Fırtınası dahil...” diyor: “Rekor denemelerine kadar planlı bir çalışma yaptık. Denemelerin ilk günü yaptığım paletvergitosu ortaya çıkmış. “Dalışı unut” denmiş ama o inat etmiş; açıkçası onu böyle tutkulu bir yarışmacı haline sokan da bu laf olmuş: “İş dışı saatlerlantı, internet yok, karantina, bazen artan yalnızlık hissi... Neyse ki aştım. Bir restoranda cinsel saldırıya maruz kaldım ama bir kadın olarak ayakyeni bakış açısı getiren filmde başrolde Gary Oldman var. siz değişken ağırlık kategorisinde 72 de antrenman yapıyordum dalgıçlar ta kalmam önemliydi. Bir mesajdı. u Tamkan ve Demircioğlu P iyanist İklim Tamkan ile mezzosoprano Senem Demircioğlu, İşSanat’a konuk oluyor. Sanatçıların pandemi nedeniyle İş Kuleleri Salonu’nda seyircisiz kaydedilen konseri 4 Aralık’ta saat 20.30’da yayımlanacak. KİMDİR? Fatma Uruk, 1988’de İzmir’de dünyaya geldi. ODTÜ iktisat bölümünden 2013’te mezun oldu. Milli serbest dalışçı. Sivil toplum kuruluşlarında gençlik projelerinde gönüllü olarak yer alıyor. Küçük yaşlarda dünya serbest dalış rekortmen Yasemin Dalkılıç’ın belgeselini izledikten sonra bu spora merak sardı. 77 metre ile dünya rekorunun sahibi. Ayakta kaldım.” BAKANA TWEET ATINCA Şimdi Meksika’yı çok seviyor Uruk, hatta ‘kal’ demişler ancak o bir aylık belgesel çekimleri sonrası dönecek... Uruk’un sponsorları var, kendi birikimini de kullanmış Meksika macerasında. Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu’ndan da destek almış. O günleri de şöyle anlatıyor: “Süreç uzayınca maddi tıkanıklık söz konusu oldu. Ben de Sayın Bakanımıza tweet attım, 7 Nisan’da ‘Merhaba. Ben de milli bir sporcuyum. İşten izin alıp Dünya Rekoru kırmak için geldiğim Meksika’da kaldım. Rekoru 23 Nisan’da denemekti niyetimiz, olmau Arter’den çevrimiçi panel A rter’deki Alman sanatçı KP Brehmer’in otuz yılı aşkın üretiminden geniş bir seçkiyi bir araya getiren dı ama vazgeçmedik. Çok küçük desteklere ihtiyacım var. Ülkemize güzel haberlerle dönmek istiyorum’ dedim. Sayın Kasapoğlu da sağ olsun hemen KP Brehmer: Büyük Resim sergisi kapsamında çevrimiçi destek oldu bu milli meseleye... Kenpanel düzenleniyor. 3 Aralık saat 19.00’da. disine çok teşekkür ediyorum.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle