Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 22 KASIM 2020 Yalanları yutmamak Niyet okumak Postmodern bir Neoliberalizm döneminden geçtik (dilerim o dönemi gerçekten geride bırakmışızdır). madığını söylemiyor ki. Ben de o günlerde, Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim Bölümü’nde hocalık yaparken, öğrencilere bunun tam tersini öğretiyordum: İyi çeO dönemin bazı kavramlaviri yapmanın ilk koşulu çevrı, özellikle egemenlerin ken rilecek metni iyi anlamaktır, dileri ve egemenlere hizmet okuduğumuz metinleri (ya etmek isteyenler tarafından, da hatta başkalarıyla iletişirçok kötü kullanıldı. En baş ken birbirinizi) daha iyi anlata etnikçilik vurgulandı, insa yabilmek için mutlaka yorum nın en vazgeçilmez değeri et ve çıkarım yapmak zorunnik kökeniydi. DNA testleri dasınız, diyordum. “O yüzetnik köken kavramının hava den doğru yorum ya da çıkacıva olduğunu, insanların et rım yapmanın koşullarını da nik kökenlerinin çok karışık bilmelisiniz” deyip yorum ve olduğunu gösteriyordu ama çıkarım yapma, yani akıl yü“İnsan kendini ne hissedirütme, sonuç çıkarma alıştıryorsa odur” falan gibi şeyler maları yaptırıyordum. söylediler. Demek ki insanların keyfi algılarının yanında SAATINIZ VAR MI? bilim hava cıvaydı. Bilim ne Basit ama çok somut bir derse desin ona kulak asma örneğim vardır. Siz sokakta malıydık. İnsanların algıları yürürken, karşıdan hızlı hızlı na bakmalıydık. Tabii etnik yürüyen biri geliyor olsa, diköken kavramının hava cıva yordum, sizin yanınızdan geolduğunu bilmek için kimse çerken, “Saatiniz var mı? denin DNA testine falan da ge se, ‘Var’ deyip yürüyüp gider reksinimi yoktu. Biraz tarih misiniz” Bu çocukça sorum bilmek, insanların tarih boyu için beni kınar gibi, “Olur mu nasıl harmanlandığını bilmek hiç,” derlerdi, “Saatin kaç olyeterdi ama tarihe de bakma duğunu söylerim.” malıydık. Tarih de hava cıAdamın saati sorduğuvaydı. nu anlayabilmek Pompalanan için ne yapıyorbir başka kavram da dinsel ÜLKER İNCE sunuz? Adamın bu soruyu haninançlara sayinceulker@gmail.com gi bağlamda ve gı kavramıydı. hangi “niyetle” Egemenler için sorduğunu anlabundan kolay Ülkemizin bazı maya çalışıyorbir şey olamazdı, etnik kökenlere ve inançlaneoliberallerinin, sunuz. (Mantık yürütüyor, hızkafamıza kaka lı hızlı yürüdüğüra saygılı olduklarını (saygılı olmasalar bile) kaka, sık sık tekrarladıkları ne göre herhalde acelesi var, bir işe yetişecek ve söylemenin hiçbir şey daha geç kalıp kalmabir zorluğu yoktu, böylece yoksulluk, eşitsizvardı: “Niyet okumayın” dığını anlamak istiyor ama saati yok, diyorsulik, sömürü, aydiyorlardı. nuz.) Niyet okurımcılık, adaletmadan bu soruyu sizlik, hukukanlamanıza olasuzluk gibi sonak yoktur. Bir runları unutturoman, bir öykü rulabilirlerdi. Sanki, “İnsan okurken de aynı şeyi yaparsıların inançlarına saygılı olun nız: Yazar bu cümleyi neden da sonra onlara ne isterseniz şöyle değil de böyle kurdu, yapın” deniyordu. Sanki in niyeti neydi, yani bu söyleyisanlar ne etnik kökenin ne de şi, bu söyleyişten hangi anlainancın bir insanı “iyi” yap mın çıkmasını sağlama niyemaya yetmediğini bilmiyor tiyle seçti diye sorgularsınız, muş, sanki önemli olanın, et söyleyenin tam olarak niyenik köken ya da inanç olma tini bilemeseniz de. Yalnızca dığını, ahlaklı ve dürüst, hak edebiyat metinleri için geçerbilir ve vicdanlı olmanın, so li değildir bu, her türlü metin nuçta “iyi” insan olmak deve iletişim için geçerlidir. mek olduğunu, bilmiyormuş Niyet okumayın diyen neogibi. Galiba bilmiyorlardı. liberaller aslında, örtmece yaparak, yalanları yutun demek AKIL YÜRÜTMEK ŞART istiyorlardı ama açık açık Ülkemizin bazı neoliberal böyle söyleseler çok ayıp kalerinin, gazete köşelerinden çardı. Onun için, üstünü örya da televizyonlardan, kafa terek söylediler, yalanları yumıza kaka kaka, sık sık tek tun demek yerine niyet okurarladıkları bir şey daha var mayın dediler. Bu arada acadı: “Niyet okumayın” diyor ba bir başka gizli amaçları da lardı. Örneğin, bir adam çı var mıydı diye kuşkulanmakar size, “Demokrasi benim dan edemiyor insan, acaba, için bir tramvaydır, istediğim diyor, bu arada insanları badurağa gelince o tramvaydan sit ve yüzeysel düşünmeye, inerim” derse, “Bu sözden siz akıl yürütmemeye, aklını kulsakın adamın demokrasiye lanmamaya alıştırmaya da mı inanmadığı anlamını çıkarçalışıyorlardı. Siyasal, topmayın” diyorlardı. Adam yal lumsal ve tarihsel koşullar da nızca tramvaydan ineceğini denk düşünce, sonuç almış, söylüyor, demokrasiye inan alıştırmış görünüyorlar... MUSTAFA K. ERDEMOL “Bir ülkenin iki büyük kentinde can kaybı 20 civarında açıklandı bir süre, belediye başkanlarının verileri üzerine rakamlar değişmek zorunda kaldı, bu da korkunçtu. Ölenler sadece bir rakam değil, hayalleri, umutları olan insanlar, yaşlı ya da genç fark etmiyor.” Metin Uca ile yeni kitabının da konusu olan salgına dair ‘Bazı şeyleri çok net gördük’ P andemi eve kapattı hepimizi malum. Ya yeni hobiler edindik ya da olanı geliştirdik. Yeni becerilere de sahip olduk, özellikle mutfakta. Tabii herkes evde ekmek yapmış değil, fırsat bulup da yapmaya zaman bulamadığı her ne varsa ona yoğunlaştı birçok insan. Metin Uca, pandemi sırasında ne yaptığını merak ettiklerimizdendir. Öyle ya, son derece sosyal bir insan olarak dört duvar arasında ne yapmış olabilir? Sivri dilli, fincancı katırlarını ürkütmekten çekinmeyen biri olarak ev içinde zamanı nasıl değerlendirdi diye düşünüyorduk ki, gideriverdi merakımızı. Bir kitapla çıkıp geldi Uca. Hayata biraz gülümser bakmayanların, adından ötürü “hafif” bulabilecekleri, oysa okuduklarında çok ama çok yanıldıklarını anlayacakları son derece “dolu” bir kitap olan “Tanrı Vermiş Pırasa, Hiç Yenir mi Yarasa?” ile. Kıvrak bir zekânın nefis izdüşümü var sayfalarda. Bilgilendiğinizi anlıyorsunuz bitirdiğinizde. Bir de şunu: Önyargıların, peşin kabullenilmiş bilgilerin(!) hiç de öyle olmadığını kitapta bir güzel anlatıyor Uca. Haliyle konuşmak istedik tabii. Yüz yüze gelemedik, yine “haliyle”. Telefonda sordum, Uca da yanıtladı. u Kitap çok güzel. Elinize sağlık. Yanıtı orada da var ama yine de sorayım. Nedir ahvalimiz? Dünyada benzersiz, yaşanmasını istemediğimiz bir süreç geldi kapımıza dayandı, sanki başka sorunlarımız yokmuş gibi. Başta insani ilişkiler, meslekler, ekonomi, aslında hayatın her alanında zorunlu değişimlerin yaşandığı çok garip bir süreçteyiz. Budur ahvalimiz. Kimimiz evde ekmek yapmayı öğrendik, kimimiz çocuklarımızın ne kadar iyi insanlar olduğunu keşfettik. Kimimiz hayatı frene çekip kendimi“hayatı nasıl kendimize daha da garip hale getirebiliriz”in trajikomik öyküsünü anlatmaya çalıştım. Zaten hayat, küçük ölçekte baktığınızda komedi, büyük ölçekte baktığınızda bir trajedi. Bunun altını çizmeyi özellikle istedim. Bir pazarcının muhteşem özeti, kitabın da adı “Tanrı vermiş pırasa hiç yenir mi yarasa.” Bir yandan da şunu görmeye çalıştım: Tuzu kurular diyeceğim bir grup insan, kendimizi eve kapatırken, (sosyal devlet olmadığımız için), 12 milyon insan her gün işe gitmek zorundaydı. Onlar daha vahim durumdaydı. Ne kadar sosyal devlet olmadığımızı gördük. KUŞKULARIMIZ VAR u Yani, bir ara çok dillendirildiği gibi, herkesi eşitlemiş bir salgın değil bu. Sınıfsal farklılıklar salgında da varlığını korudu ebette... Evet, ilk ortaya çıktığı zaman “salgın herkesi eşitledi” diye yaklaştık meseleye biliyorsunuz. Sonra durumun vahim hal aldığını gördük. Bir araştırmaya göre Avrupa’da en fazla Asyalıların ve siyahların olduğu ortaya çıkmış. Hastaya yaklaşımımız da kötüymüş bunu gördük. u Salgın vesilesiyle sorayım o halde. Ne öngörüyorsunuz dünyanın gidişatına dair? Karamsar bir bakış değil ama en azından bilimsel kuşkuculuk yerleşti. Hekim örgütlerine tepkilerin nedeni de aslında sadece onların doğruyu söylemeleri. Yaşamını yitirenlerle ilgili kuşkularımız var; ölümlerin başka hastalıklar adı altında gösterilmiş olabileceğine ilişkin. Hekimler buUca’nın son kitabı “Tanrı Vermiş Pırasa, Hiç Yenir mi Yarasa” İnkılap Yayınevi’nden çıktı. EINSTEIN NE DEDİ? Ben sürecin can sıkıcılığının devam edeceğini düşünüyorum. Bilim ve aklın yanında durmamak bedeller ödetiyor. 80 milyar dolar civarında bir para harcayıp doları 7 liranın altında tutmaya çalıştık olmadı, faiz artırmayacağız zi anlama süreci olarak baktık duruma. Çoğumuz, dedik artırdık. Bilimsel gerçekleri deneme yanılma yoluyruhen yalnız yaşıyorduk özünde ama bu kadar sola tekrar keşfetmenin anlamı yok. Einstein’ın deyişiyle ayyutlanmayı, insanlardan uzaklaşmayı doğrusu tahnı saçma verilerle farklı sonuç elde edileceğini düşünmek min etmiyorduk. Bize 2019’un kasım ayında “Sabüyük bir aptallık. Neden burada ısrarcıyız bilmiyorum. bah kalktığınızda kendinize dokunurken bile kuşkuyla yaklaşacağınız, hanımefendilerin makyaj yerine hangi maskeyi kullanacaklarını düşünecekleri bir sü nu saklamadan söylüyorlar. Şu an sağlık sisteminde ayakreç olacak, en yakınızdakine bile kuşkuyla bakacaksınız ta kalmamızı sağlayan da zaten Cumhuriyet’in ilk yıllave hayatın tüm değerlerini yeniden sorgulayacaksınız, de rından gelen sağlam hekim yapımız. Şehir hastaneleri giselerdeki, zengin fakir ayırımı olmadan dünyanın her kö bi bir tuhaflık var, aslında oralara ödenecek parayla tüm şesindeki bütün insanlar aynı açmazı yaşayacaklar”, bunu Türkiye’ye hastaneler inşa edilebilirdi. Bunu şunun için Holywood’un felaket senaryosu olarak değerlendirirdik. söylüyorum: Birtakım şeyleri yeniden gözlemleme şansı Bir anda gerçek oldu. ortaya çıktı ancak tarihte değişmez bir gerçek var o da aşıNE KADAR SAKLASAK DA sı ve ilacı bulunmamış her hastalıkta salgının yeni dalgalarının daha ağır ve kaçınılmaz olduğu. Ne kadar saklarsak u Nasıl etkiledi sizi, herkesi etkilediğinden farklı saklayalım. Kitapta çok vahim olaylardan örnekler verdim. olarak? Yasağın konulması, kaldırılması ve tekrar konulması gibi. Ben bunu anladığım andan itibaren, Amerika turnem Ülkenin bakanı ile ülkeyi yönetenler arasındaki garip denvardı aralık ayında, yolculuklarımda maske takmış, sos gesizlik ya da başka “savaşlar”, üç saat arayla bunun yayal medyada paylaşmıştım, o zaman dalga geçmişlerpılmasına neden oldu. di. Tarih biliyorsanız, önceki salgınlardan haberdarsanız zaten ne kadar büyük bir sorun olduğunu, nelerle karşılaşabileceğinizi daha iyi görüyorsunuz. Ben de bu süreçte her günü birbirine benzer yaşamaya başlayınca, bunun birbirimizi nasıl etkilediğini anlatma yolunu seçtim ama umudu da yitirmeden. Bir günce tutmak yerine, yaşadıklarımın farkına varıp paylaşmalıyım dediğim bir süreç oldu. u Kitaptan çok keyif aldım bir kez daha belirteyim. İyi ki yazmışsınız.. Balık hafızalıyız ne yazık ki. O “hafıza”ya karşı bir hatırlatma olsun istedim bu kitap. İnsanlar ne yaşadılar, kaydı bir de benim tarafımdan tutulmuş olsun istedim. Ben karamsar değilim ama gerçekçiyim. Hekimlerin söylediklerine sonsuz inanıyorum. Aşı ile umut verici gelişmeler var. Ama kaygı tükenmiyor yine de, örneğin aşı çıkınca fiu Kitap böyle mi oluştu? yatı ne olacak, insanlara nasıl ulaşacak? Bu endişeler var. Evet. Yaşadıklarımızın, tanıklıklarımızın, o kao Örneğin, maske dağıtımı konusunda eczacıların başına gesun içerisinde geçmişten gelen tuhaf alışkanlıklarla len, ne halde olduğumuzu görmek adına önemli bence.