22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 EKİM 2020 7 Romantik kimdir? Romantik olmak nedir? Kime romantik deriz? Günlük konuşma dilinde birine “Romantik olma!”, “Romantiklik yapma!” dediğimizde, “Hayalci olma!”, “Hayal kurma!”, “Gerçekçi ol!” demiş oluyoruz. Bu anlayışa göre hayalcilik olan romantizm köOKUDUKLARIM İZLEDİKLERİM DÜŞÜNDÜKLERİM tü bir şey; karşıtı olan gerçekçilik ise iyi bir şeydir. Öyle mi gerçekten? İrdeleyelim... HHH Hayallerimiz gerçekleşebilecek şeylerse ve sadece hayal etmekle yetinmeyip onların gerçekleşmesi yöATAOL BEHRAMOĞLU nünde bir çabamız varsa, hayal kurmak neden kötü bir şey olsun? O zaman, “romantik olmak sözünü, “hayal kurmak”tan çok “hayalci olmak”, “gerçekleşemeyecek hayaller kurmak” diye anlamak daha doğru olacaktır.. İrdelemeyi sürdürürsek, gerçekleşemeyecek hayaller kurmak neden kötü olsun diye de sormak gerekiyor... Yahya Kemal’in bir şiirindeki “İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar” dizesindeki anlam gerçekle ne kadar örtüşüyor bilemem, fakat hayal kurmaksızın yaşamanın neye benzeyeceği de Gerçekleşmeyecek hayaller kurmak Romantik olmak Yahya Kemal Dostoyevski doğrusu sorulmaya değer... HHH Tekrar başa, romantikliğe dönelim... Kavrama bir de duyguluk olarak bakalım... Romantiğin duygulu kişi; duyguyu aklın, mantığın, hesap kitap yapmanın önüne alan kişi olduğu sanırım söylenebilir. Olumsuz, kötü bir özellik midir bu? Ya da romantik kişi, akıldan, mantıktan, hesap kitap yapmaktan nasibini almamış biri midir? Sait Faik Abasıyanık Emile Zola Bunlar bence bir çırpıda yanıtlanması mümkün olamayacak sorulardır. Kimi romantikler belki öyledir gerçekten. Kimisi ise bu kişilik özelliğinin pek çok zararını görmüş de olsa başka türlü olmayı başaramaz, istese de romantik olmaktan kurtulamaz... Şimdi de dürbünü tersinden çevirerek bakalım... Kupkuru gerçekçi olarak inişsiz çıkışsız, dümdüz bir hayat yaşamak mı; romantik olmak yüzünden arada bir başını derde sokmak, hayal kırıklıklarına uğramak mı daha doğru bir yaşam anlayışı, insana daha yaraşan bir yaşama tarzıdır? Bunu herkes kendince yanıtlayacaktır.... Edebiyatta romantizm oldukça karışık bir konu... Romantik edebiyat, klasikçilikle gerçekçilik arasında bir yerde duruyor... O da kendi içinde etken ve edilgen romantizm olarak ikiye ayrılıyor... Yazıyı bir edebiyat dersi metnine çevirmeyeyim... Fakat romantik duygululuk yöntem olarak değilse de en gerçekçi yapıtların bir yerinde de kendini duyumsatmaktan geri kalmıyor... “Suç ve Ceza”dan daha gerçekçi bir yapıt olamaz... Fakat Raskolnikov’un Sonya’ya duyduklarında romantik bir şeyler olmadığı söylenebilir mi? Ya da Zola’nın gerçekçi Germinal’inden başını bir kır çiçeği gibi uzatan o sarışın kız? Bizim Sait Faikimiz sonuna kadar romantik ve sonuna kadar gerçekçi değil de nedir? HHH İnsan bu dünyada hayal ettiği sürece mi yaşar, bilmiyorum gerçekten. Fakat bireysel yaşamlarımızın sona ereceğini bile bile sadece kendi çocuklarımız ve torunlarımız için değil, bütün bir insanlık için daha doğru, daha mutlu bir yaşam hayal etmenin ve bunun için çaba harcamanın ne kadar romantiklik, ne kadar gerçekçilik olduğunu kim söyleyebilir? ‘Mrs. America’ biraz gecikmeli de olsa Türkiye’de de FX logosuyla ekrana geldi Anlatılan sizin hikâyenizdir EMRAH KOLUKISA FX kanalında izleyiciyle buluşan 10 bölümlük mini dizi “Mrs. America” 1970’li yılların kadın hakları mücadelesini ekrana taşıyor. 10 yıllık bir dönemi anlatan dizide Oscar ödüllü oyuncu Cate Blanchett’in başını çektiği güçlü bir oyuncu kadrosu var. Çok kısa bir süre önce hayata veda eden ABD Yüce Mahkemesi’nin efsane olmuş yargıcı Ruth Bader Ginsburg (popüler kültürdeki adıyla RBG), 10 Şubat 2020’de uzun yıllardır devam eden ve kadınlara eşit haklar tanınmasını öngören anayasa değişikliği için tanınan sürenin dolduğunu ve her şeyin yeniden başlaması gerekeceğini açıklamıştı. “Her şeyin yeniden başladığını görmek istiyorum” demişti hatta. İşin ilginç yanı tam da takip eden haftalarda (pandeminin başlamasından kısa bir süre sonra) bu yasa değişikliğini odağına alan ve ABD’deki feminist mücadelenin yakın tarihini anlatan “Mrs. America” adlı dizi izleyiciyle buluştu. RBG, belki anayasa değişikliğine dair girişimlerin yeniden başladığını göremedi ama umarım diziyi izlemiştir. Şunu da itiraf edeyim: Bu yazıyı yazmaktansa RBG ile diziyi ve kadın haklarını konuşmayı kesinlikle tercih ederdim ama artık bunun mümkün olamayacağı gerçeğiyle barışmam gerekiyor galiba. CATE BLANCHETT BÜYÜLÜYOR Daha önce “Mad Men” ve “Halt and Catch Fire” gibi yine ABD yakın tarihinin belli dönemlerine, belli meselelerine (reklam dünyasında filizlenip palazlanan toksik erkeklik belasını “Mad Men”de; bilişim dünyasının karanlık ama hayati çekişmelerini ise “Halt and Catch Fire”da anlatmıştı) odaklanan Dahvi Waller’ın imzasını taşıyor “Mrs. America” ve izleyiciyi 1971 yılından 1980’e kadar geçen 10 yıllık döneme götürüyor. 10 bölümlük dizide “Eşit Haklar Yasası”nın Birleşik Devletler Anayasası’na sokulması mücadelesinde hem feminist kadınların hem de muhafazakâr kadınların nasıl canla başla çalıştığına tanık oluyoruz. Her bölüme dizideki karakterlerden birinin adı verilmiş (ki bunlar hep gerçekten yaşamış kişiler) ve senaryo biraz o adı verilen karakteri ön plana taşıyarak yazılmış. Yine de Cate Blanchett’in oynadığı ve her ayrıntısıyla izleyiciyi tekrar tekrar büyülediği Phyliss Schlafly karakteri biraz daha önde sürüklüyor hikâyeyi. Phyliss Schlafly aslında siyasete, özellikle de dış politikaya bir hayli hâkim ama son derece muhafazakâr ve katı kurallara bağlı yaşayan bir ev kadını. Bir yandan feministlerin çokça sarf ettiği “Bir kadın ne isterse yapabilir” tümcesini kullanıyor sık sık ama bunu aile ve din gibi değerler çerçevesinden çıkarmıyor. Kocasının da izniyle (bu izni almak onu hiç gocundurmuyor ama doğrusu Phyliss aslında kocasını maniple etmeyi de çok iyi bilen über dominant bir karakter) siyasete girmek için OTOBÜSTEKİLER Rose Byrne Elizabeth Banks Uzo Aduba Cate Blanchett çabalıyor ama erkeklerin onu hiç ciddiye almaya niyetleri olmadığını fark edince kendisine feminist kadınları hedef alıyor ve “Eşit Haklar Yasası”nı (Equal Rights Amendment, kısaca ERA) engellemeyi hayatının amacı haline getiriyor. GLORIA STEINEM’IN ITIRAZI VAR Önce yakın çevresindeki ev kadınlarını örgütlemekle işe koyuluyor ve siyasal bağlantılarını da kullanarak ülke çapında bir örgütlenmenin temellerini atmayı başarıyor. Öyle ki bugün, yani neredeyse 50 yıl sonra bile yasa değişikliği ile ilgili tartışmalar sürüyor. Anayasa değişikliği için 38 eyaletin değişikliği kabul etmesi gerekliliği bu yıl içinde nihayet tamamlandı ama şimdi de RBG’nin bahsettiği süre tartışması var. ABD’deki feminist hareketin en önde gelen isimlerinden Gloria Steinem (Rose Byrne), Betty Friedan (Tracey Ullman), Bella Abzug (Margo Martindale), Jill Ruckelshaus (Elizabeth Banks) gibi aktivistlerle; 70’li yılların sivil haklar mücadelesinde ön saflarda yer almış siyahi politikacı Shirley Chisolm (Udo Azuba) “Mrs. America”da hikâyesi anlatılan gerçek karakterler arasında yer alıyor. Dizi dönemin politik atmosferini tasvir etmedeki maharetiyle izleyiciyi ilk dakikalarından itibaren kavrayıp sonuna kadar ilgiyle izletecek denli başarılı bir yapım. Dizinin odak noktasındaki isimlerden biri olan Gloria Steinem’ın ise ciddi itirazları da var. ‘GERİ ADIM ATMIYORUZ’ RBG’nin ölümünden kısa bir süre sonra Gloria Steinem bir açıklama yaptı ve onun “Mücadele en baştan başlamalı” tespitine atfen şunları söyledi: “Biz onlardan daha kalabalığız. Her zamankinden daha iyi bir durumdayız, çünkü çoğunluk artık bizden yana. Doğrudur, ülkede sosyal adalet hareketine karşı duran üçte birlik kesimin bir başkanları var bugün, ama büyük bir çoğunluk da bizimle aynı fikirde. Hiçbir şekilde geri adım atmıyoruz, asla.” KADININ EN BÜYÜK DÜŞMANI KADIN OLAMAZ Steinem’ın itirazları şöyle: “Mrs. America fena halde yanlış. Bunu bile isteyerek yaptıklarını sanmıyorum ama tarihi ve maddi hatalar var. Eşit Haklar Yasası değişikliği sigorta sektörü ile kadınların ucuza çalıştırılmasını isteyen başkalarının çabalarıyla geri püskürtüldü. Phyliss Schlafly tek bir oyu bile değiştiremedi. İnsanların diziyi izleyip de kadınların en büyük düşmanının yine kadınlar olduğu mesajını almaları beni fena halde rahatsız ediyor. Çünkü fikir ayrılığı yaşasak bile kendimizin en büyük düşmanı olacak bir gücümüz yok.” Kemal Urgenç Gloria Steinem 4 EKİM 2020 SAYI: 1595 pazar.dergi@cumhuriyet.com.tr İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Sorumlu Müdür OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA n Yayın Koordinatörü HILAL KÖSE ÖZTÜRK n Görsel Yönetmen MÜNEVVER OSKAY n Editör DENIZ ÜLKÜTEKIN n Sayfa Tasarım EMİNE BİLGET n Reklam Genel Müdürü AYLA ATAMER TÖRÜN Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yaygın süreli yayın
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle