22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 25 EKİM 2020 H iç unutmadığım konserlerden biri BaBa ZuLa’nın üç yıl önce Ankara Film Festivali’nin açılışında verdiği konserdir. Salonun soğukluğu ve ortamın yanlış ışıklandırılışı yüzünden hiç umudum yoktu açıkçası, ama BaBa ZuLa sahneye çıktıktan kısa bir süre sonra her şeyi öylesine dönüştürdü, izleyiciAynı yi uçurumun kıyısına öylesine sürükledi ki aklım başımdan gitmişti... Murat Ertel’i üniversite yıllarımdan beri tanır, uzaktan uzağa takip ederim. Zen döneminde de konserlerine gitmiştim, farklı zamanlarda yaptığı farklı projeleri de izleyip hep takdir etmiştim. Şimdi, BaBa ZuLa’nın 25. yılı için çıkardıkları “Hayvan Gibi” albümü vesilesiyle onlarla bir kez daha söyleşmek fırsatı çıkınca önüme, kaçırmadım elbette. 25. BaBa ZuLa’dan yıl armağanı yolun yolcusuyuz u Şu ayrıntıyla başlayalım mı... Bu son albümdeki (“Hayvan Gibi”) tüm parçaların adları bir hayvana (bazen tekil bazen çoğul) atfen konmuş? Bunun özel bir sebebi olmalı... Murat Ertel: Çocukluğumdan beridir hayvanları çok severim. Filmlerde ve çizgi romanlarda hep onlara baktım onları gördüm, bana hep çok asil, haksızlığa uğramış, başkaldıran ve aynı zamanda hayatla insanlardan daha sağlıklı, arı ve duru bir ilişki içinde bulunan canlılarmış gibi geldiler. Onların dilini konuşan Doktor Doolitle ilk kahramanlarımdandı, onların hikâyelerini anlatan Orman Kitabı’nı kaç defa okudum sayamam, bugün de çocuklarıma okuyorum; yani hep ilham aldım ve uğurlarında hikâyelerini anlatan melodiler bana ilham verdi. “Hayvan Gibi” tüm bu hikâyelerin müziklerini bir araya getirme fikri ile stüdyoda doğdu. Levent Akman Periklis Tsoukalas Murat Ertel Ümit Adakale ‘RİSK ALDIK VE BAŞARDIK’ u Anadolu ezgilerinden, ritimlerinden yola çıkarak geldiğiniz noktada en başta çizdiğiniz yol haritası ile geldiğiniz yer arasında nasıl bir dönüşüm oldu (ya da oldu mu) ve bu yolculuk sizi ne kadar tatmin etti.. M.E.: Hiç konser vermeden durup dururken en baştan beri yapmak isteyip özlediğimiz şeyin hep aynı kaldığını sevinç ve coşku içinde algılıyorum; bizi var eden ve besleyen coğrafyanın makam ve usullerini kullanarak geçmişi taklit etmeden kucaklamak ve coğrafi kültürel bir bağ kurarak yepyeni ve tamamen özgün eserler yaratmak. En baştan beri peşinde olduğumuz şey buydu. Tatmin etmedi tabii ki, insan ürettikçe yenisini yapası geliyor. Yolumuz hâlâ doğru, heyecan ve ilham verici geliyor bize.Belki artık kendimize daha çok güveniyoruz ve daha sade çalabiliyoruz, ama aynı yolun yolcusuyuz halen. u Doğaçlama, müziğinizde önemli bir yer tutuyor şüphesiz... Ama bu son albümde stüdyoya girip tek seferde kaydettiğiniz bilgisi var elimizde. Yani konser gibi ama stüdyoda... Bunun kararını nasıl verdiniz? M.E.: Olanaklar verdirdi bu kararı, canlı ve aracısız kayıt şansı heyecan vericiydi. Risk alarak her zamanki gibi doğaçlama öğesini el üstünde tuttuk ve başardığımızı düşünüyorum, o anın sihrini, büyüsünü kaydı özellikle de plaktan dinlediğinizde hissedebiliyorsunuz. u Anadolu rock’taki bu psychedelic ruh nereden geliyor sence? M.E.: Bu ruh bence uygarlıkları dil ve dinleri aşan bir ruh, ancak birleştirici, içinde pek çok öğeyi barındırıyor ve çok derin. Onunla kucakladığınız kültürlerarası kodlar pagan dönemlerden ?amanlara Finikelilerden Hattilere dek uzanıyor ve Anadolu ile Trakya’yı birleştiriyor. Yemeklerden masallara uzanan bir birleşme söz konusu . uKonserlerin yapılamadığı pandemi döneminde neler yaşadınız grup olarak? Nasıl geçti bu dönem? M.E.: Ne kadar sahipsiz ve yalnız olduğumuzu hissettik. Kimse pek bir şey yapamadı ve büyük mali zorluklar içine girdik. İstanbul Belediyesi’nin umut veren girişimleri dengesiz ve haksız biçimde engellendi ve durduruldu. İnsan türünün tehlike altında olduğu bir dönemden geçtiğimizi düşünüyoruz ve ilk kurbanlar müzisyenler, desteklenmezlerse yok olacaklar ve desteklenmiyoruz. Avrupa’da yaşayan arkadaşlarımız destekleniyor ve üretip yaşamlarına rahatça devam ediyorlar. UNUTULMAZLAR u En baba konser? Levent Akman: Kars, 2007. Gezici Film Festivali kapsamında Belediyenin Kültür Salonu’nda verdiğimiz konser. Kars’ın o meşhur soğuğu, iki kanalı çalışmayan altı kanal mikser ve bir monitöriyle unutulmaz bir konser vermiştik. Bir zamanlar Kars’ta festivaller, konserler olurdu. Güzel günlerdi. u En baba solo? L.A.: Belçika’nın Gent şehrinde bir festivalde Fred Frith ile çalarken onun attığı solo. u En baba izleyici? L.A.: Bizleri izlemek için tatlı evlerinden çıkıp konserlerimize gelen bütün izleyiciler. u En kötü otel? L.A.: Litvanya’da Vilnius’da bir otelde iki gece kalmak zorunda kalmıştık. Otel şehir dışında bir benzincinin yanındaydı, odanın penceresi iki metre yukarıda idi, dışarıyı göremiyordum. Kâbus gibiydi. u En unutulmaz seyahat? L.A.: Japonya’ya ilk gidişimiz. Çok heyecanlıydık. Japonya muhteşem bir ülke. u En kârlı turne? L.A.: Maddi açıdan ülke dışında verdiğimiz konserler paramızın devamlı değer kaybetmesi yüzünden ülkemizde çalmaktan daha çok kazandırıyor. u Keşke yemeseydik dediğiniz... L.A.: Almanya’da Düsseldorf’ta yöreye özgü bir peyniri yiyememiştim. Ağır ve kokuluydu. Öğün olarak gelmişti! Benim keşke yemeseydim dediğim yemek bir elin parmaklarını geçmez. u En saçma olay? L.A.: Antalya’da belediyenin düzenlediği bir açık hava halk konserinde çalarken, bir grup seyircinin bu BaBa ZuLa değil diyerek konseri terk etmesi. u En yanlış haber? L.A.: 2008 yılında Bosna Hersek, Saray Bosna’ya konser için gitmiştik. Pasaport kontrolünde beni iki saat bekletmişlerdi. Durum ‘Levent Akman pasaportunu pasaport memurunun suratına fırlatmış’ şeklinde yayılmıştı. u Yapılan en tuhaf yorum? L.A.: “BaBa ZuLa’nın müziği Zeytinyağlı Biber Dolması gibi.” BaBa ZuLa çok turistik müzik yapıyor demek isteyen bir grubun yorumu (gülüyor). u İzlediğiniz en güzel konser? L.A.: 2004’te Danimarka’da Roskilde Festival’inde çalmıştık. Konserden bir gün önce gittiğimiz “Sly & Robie Taxi Gang Feat Bunny Rugs” konserini unutamıyorum. Konser başladıktan birkaç dakika sonra dizlerimin altını hissetmiyordum. Yerden elli santim yukarıda salınmak çok enterasan bir duyguydu. u Keşke konser versek dediğiniz yer? L.A.: Güney Amerika’da çok az çaldık. Kolombiya, Kosta Rika, Arjantin, Peru. EMRAH KOLUKISA İlk günden beri kendi bildikleri gibi müzik yapan ve her daim farklı bir zirvede duran BaBa ZuLa kariyerlerinin 25. yılını yeni bir albümle taçlandırdı. “Hayvan Gibi” tamamı bir seferde stüdyoda kaydedilmiş özel bir çalışma. Kurucularından Murat Ertel ve Levent Akman’a bağlandık. Yıl 2011 olmalı. Evdeki Vileda eskimiş, kovanın sapı kopmuştu, yenilemek gerekti. Ayvalık’ta eve yakın bir markete gittik. Reyona, teyzem İclal Homan’la girdiğimizde karşımıza üç kişi çıktı. Tansel Çölaşan ve Andrea – Bekir Coşkun beraber Vileda almaya girmişler ve reyonda sadece iki Vileda kalmıştı. Yok tepesi dönen, yok ucu şöyle olsun diyerek siyasetten uzak bir düzlemde konuşmaya başladık. Durumun saçmaladığından gülüşmeye başladık, Bekir Abi, “Durun, benim bunu Emin’e anlatmam lazım” diyerek Emin Çölaşan’ı aradı. “Emin, nasılsın? Biz Andrea, Tansel, Güldal’ın ablası, kızı, hep beraber markette buluştuk, süpürge alıyoruz; hep beraber bu seçimde iktidardakini süpürmeye karar verdik.” Neticede reyonda kalan iki süpürgeyi bölüştük, ayrıldık. Ergenekon Davası’nın dalgalarının gündemde olduğu bir dönem; olduk olmadık tapeler, sanki kişiler arasında büyük bir ilişki varmış gibi gösterilerek gündeme düşüyor. Kim bilir, “Büyük Vileda çetesi” olarak anılırız, diye düşünerek marketten ayrıldık. GAMLI BAYKUŞ GIBIYDIM Filmi geriye sarayım. Öcal ve Mehtap Benningtan çiftinin Cunda’daki evindeyiz. Öcal Amca, eski Danıştay savcısı, babamın en yakın arkadaşlarından... Evlerinde yemekteyiz. Köpekleri Pako hayatta. Hürriyet’te Pako’nun Sayfası var. Gülerek şöyle diyor: “Gazete açıklamıyor, ama en çok okunan Yazılarıyla, anılarıyla, kedileri ve köpekleriyle Bekir Coşkun... köşe Pako’nun.” “Sizden daha çok mu STATİK ENERJİ ve senin hayatına renk katacak birini seç.” okunuyor?” diye hayretle soruyorum. Hem şaşırdığım hem de kulağıma hep küpe “Evet, benden daha çok” yanıtını alıolan bir sözdü bu. yorum. Filmi, Ocak 1993’e sarayım. Babam, MeFilmi biraz daha geriye sarayım. lih Aşık, Bekir Coşkun, Emin Çölaşan ve 2003 – 2004 yılları olmalı. Bekir Abi Teoman Erel, RV Restoran’da bir yemek vakfa söyleşiye gelmiş, ben ise o döyerler. Babamın çelik yelek giydiği ve silah nem de 20’lerimin başındayım; okurutaşıdığı herkesin bilgisi dahilindedir, hatta yum ve daha yeni tanışacağız. Üniversite son sınıf ya da yüksek lisansımın ilk yılı olmalı... Söyleşi öncesinde baş başa sohbet etmeye başladık. O zamanlar, o yılların getirdiği telaşla omuzÖZGE MUMCU AYBARS “kovboy” diye Emin Çölaşan babama takılır. Fehmi Koru sonra köşesinde yazar: “O gece beş gazeteci çete kurdular, toplanıp silah üzerine yemin ettiler.” Bilen bilir, Anlarımda büyük yük hissettiğim gamlı baykuş döne karalı gazeteciler bir dönem kendilerine kurulan olamindeyim. O sıralar artık gündemim neyse onlası pusulara karşı poligonlarda eğitim alırdı, nedense rı anlattıktan sonra kendi hayatından hatıralara dal Fehmi Bey hiç anlamazdı... dı, Urfa’dan İzmir’e, çocuklarına ve de oradan haBekir Coşkun’u geçen Pazar günü kaybettik. Yazılayatının aşkı olarak tanımladığı Andrea’ya sözü ge rıyla, anılarıyla, Cunda Adası, kedileri ve köpekleriytirdi. “Bak” dedi “Hayatta işler yoluna giriyor, gire le, ülkenin trajedileri ve trajikomiklikleriyle ama hep cek. Ama hayatta seçtiğin eş çok önemli. Seveceğin bir saygı ve bir tebessümle hatırlayacağım. Bekir Coşkun
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle