22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 26 OCAK 2020 Mis kokulu bir festival zamanı Karaburun nergisi küllerinden doğdu K ışın mis kokusuyla Mordoğan’dan Karaburun’a kadar yörenin tarlalarını saran nergis çiçeği, 10 yıl önce nergis soğanı sineği ve nematod gibi salgın hastalıkla neredeyse yok olup gitmişti. Üretici yılmadı, yeni soğanlarla tarlaları tekrar ekip biçti. Karaburun’da bugün üçüncüsü düzenlenen Nergis Festivali, bölge halkının geçim kaynağı da olan bir çiçeğe bağlılığının en güzel ifadesi... Adı mitolojide de “narcissos” olarak geçen nergis çiçeği, günümüzde kış aylarının içimizi ısıtan sembollerinden... Benzersiz kokusu, rengi, narinliğiyle soğuklara inat adeta zarif kalabilmenin örneği. İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde yaşayanların gözleri, aralık ayından itibaren sokaklardaki çiçekçilerde nergisi demetler halinde görmeye alışıktır. Bütün kış, ev ve işyerlerindeki vazoların daimi konukları olurlar. SALGININ ARDINDAN... Aslında şehirlere kilometrelerce uzaktan, Karaburun ve Mordoğan çevresindeki tarlalarda yetiştirilen nergisler gelirdi. Yaklaşık yarım asır önce birkaç Karaburunlu gencin yüksek yamaçlarda keşfedip soğanlarını tarlalarına ekerek başlattıkları nergis üretimi, zamanla bölge için çok önemli bir gelir kaynağına dönüşmüştü. Kışın toplanan çiçekler, kamyonlarla İstanbul ve Ankara başta olmak üzere bir FIGEN YANIK figenyanik13@gmail.com Yarım asırdan uzun süre tarlalarında nergis yetiştiren Karaburunlular, bölgeyi saran hastalık yüzünden nergise hasretti. Şimdi yeniden ekip biçmeye başladılar ve festivalle de sevgilerini paylaşıyorlar. çok şehre dağıtılıyordu. Ta ki bir salgın hastalık, nergis soğanlarını kurutana kadar da bu böyle devam etti. Yöre halkı bu beklenmedik salgına engel olamadı ve kıyıda kenarda kalan birkaç çiçekle avundu. Beş yıl önce Mersin’den nergis soğanı alarak yeniden üretime başladılar. Geçtiğimiz yıl da asıl destek İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’den geldi. Yörede bu işe gönül veren 64 üretici aileye 5’er bin nergis soğanı dağıtıldı. Tarlalar yeniden nergise kavuştu, çiçekler kendini gösterdi, üreticinin yüzü güldü. Karaburun Belediyesi’nce bugün üçüncüsü düzenlenecek Nergis Festivali’nde bu mis kokulu çiçeğin yanı sıra ilçeye bağlı köylerin ürünleri de sunulacak. Merkezde yer alan ve adı Karaburun’la bütünleşen Nergis Kafe’de yöresel yemekler tadılacak. Başta ıspanak ve yöresel otlarla yapılan çalkalama olmak üzere sütlü kabak böreği, zıngata, öküz köftesi pişirilecek. Bugün festival nedeniyle ya da önümüzdeki günlerde yolu Karaburun’dan geçenleri bir sürpriz de bekliyor. Yörede enginar da toplanmaya başlandı. Festivalde ayrıca ressam Feriha Dağlı’nın “Nergis Kokar Tuvalim” isimli resim sergisi, Çeşme Halk Dansları Topluluğu’nun gösterisi, İzmir Büyükşehir Belediyesi Pop Orkestrası konseri, Mimast Tiyatro Grubu’nun “Narcissus” isimli gösterisi gibi çeşitli etkinlikler de yer alıyor. Çiçeği sevin, insanı sevin K araburunlu Halil Zeybek, 60 yıllık nergis üreticisi. Ömrünü tarlalarda nergisin sağlıklı şekilde hayata tutunup kışın çiçeğini vermesine adamış: “Nergis soğanı tarlasını sever, bakımı da iyi yapılırsa yıllarca çiçek vermeye devam eder. Bir dönümde yaklaşık 20 bin çiçek yetişebiliyor. Uzun yıllar Karaburunlu üretici için gelir kaynağı olan nergis, yaklaşık 10 yıl önce Mordoğan’dan itibaren tarlalarda görülmeye başlayan hastalık nedeniyle azaldı. Beş yıl önce Mersin’den yeniden soğanlar alındı ve üretime başladık. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e çok teşekkür ediyoruz. Bizi hep destekledi. Tabii biz tarım üreticileri, devletten de destek bekliyoruz. Merkeze 40 kilometre uzaklıktaki tarlalarda nergis yetiştiriyoruz. Bu hiç kolay bir üretim şekli değil. Evet kârlı bir iş ama destek alamazsak bitebilir. Çiçek çok güzel bir şey. Çiçeği sevin, insanı sevin.” Esslingen’i yürüyerek keşfedebilirsiniz. Ara sokaklar sürprizlerle dolu Gökyüzünde yürümek Tarihi belediye binası Yüzyıllara direnmiş ahşap binaları, tarihi yapıları ve şarap bağları ile çok küçük bir ortaçağ kenti Esslingen... Kente, su kanalları nedeniyle küçük Venedik de deniyor. Marktplatz NEBAHAT KOÇ Esslingen, Stuttgart’a çok yakın (15 km.), İstanbul’un birçok ilçesinden çok daha küçük. Avuç içi kadar tabirine tam uyuyor. Ülkeye has dik üçgen çatılı, rengârenk tarihi ahşap binalarıyla legolardan yapılmış gibi bir kent. Masalsı bir dokusu da var. İkinci Dünya Savaşı’ndan çok etkilenmemiş ama çok da iyi korunmuş. Benim gibi Stuttgart’a gitmişken, yolunuzu bu küçük rengârenk kente düşürmenizi öneririm. Kent, 13. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar yüzlerce ahşap tarihi binaya ev sahipliği yapıyor. Gezmeye tarihi Marktplatz (Pazar) Meydanı’ndan başlayalım. Kalemle çizilmiş gibi duran binaların en büyüğü kırmızı renkli bina; Kielmeyerhaus. Hikâyesi de var: Önce Katharinen Hastanesi sonra şarap üretim yeri olmuş. Şimdilerde ise otel olarak hizmet veriyor. Yapının tarihi 1582 yılına dayanıyor. KORUNMUŞ EN İYİ KİLİSE Pazaryerinin hemen solunda Münster St. Paul kilisesi heybetiyle karşımızda. Yapımı 35 yıl süren kilise 1268 yılında tamamlanmış. Ülkenin en eski kiliselerinden olan yapı, Almanya’da korunmuş en iyi kilise olarak öne çıkıyor. Tarihi bölgenin hemen hemen her noktasından kuleleri görülen görkemli yapı ise Stadtkirche St. Dionys Kilisesi. İkiz kuleler, dışarıdan koridorla birbirine bağlanmış. Yüksek vitraylı pencereleriyle görülmeye değer. Agnesbrücke Köprüsü’nden baktığınızda hemen dikkatinizi çeken kilise. Daha yukarılarda ise kulesinin ince işçiliği ile göz kamaştıran Frauenkirche, kentin simge yapılarından. Yapımı tam 200 yıl (13211520) sürmüş. Marktplatz’ın yanındaki meydanda da tarihi belediye binasının yapımı 1430’lu yıllara dayanıyor. rinde yürüyen adam çalışması merakınızı uyandı Üzüm bağları rıyor. Sanatçı bu çalışmasına “Gökyüzünde Yürümek” adını vermiş. Hayali bile insana kendini iyi Esslingen’de yabancı manastırların şubeleri var. Bu manastırların en önemli mal varlıkları da üzüm bağlarıymış. O nedenle kentin yamaçları üzüm bağlarıyla çevrili. Bağlarda yürüyüş farklı bir deneyim olabilir. Kessler evi ülkenin en eski köpüklü şarap (Almanya şampanyası) üretim yeri. Buraya düzenlenen turlara da katılabilirsiniz. hissettirmiyor mu? SU ÇARKLARI VAR Köprünün kuzeyinden yürümeye devam ediyoruz. Ara sokaklara daldıkça sürprizlerle karşılaşıyoruz. Su kanalları, su çarkları gibi... Bu nedenle Esslingen’e “küçük Venedik” deniyor. Bu arada bazı binaların altındaki yıllar öncesinden kalma su çarkları hâlâ çalışıyor. Bir süre çarkla Bir dönem tekerlekli ev olarak da adlan rın çalışmasını izliyoruz. dırılmış. Bina, mimarisinin yanı sıra saat Esslingen’in bir diğer bölge kulesiyle de öne çıkıyor. Şu an Alman si de tren istasyonunun bulun ya’daki çalışan en eski ferforje saat ku duğu çevre. Buralarda çok sa lesi. 1586 yılında başlanan saat kulesinin yıda kafe, restoran ile ünlü mo yapımı üç yıl sürmüş. Kuledeki Tempe da markalarını bulabilirsiniz. rantia heykeli dengeyi, Justitia heykeli Yine kentin bu kısmında bir ise adaleti, doğruluğu simgeliyor. çok sanayi yapı, sanat, eğitim Tarihi belediye binasının tam karşısında, belediyenin yeni binası, hemen arkasında küçük bir meydan var. Meydanda Postacı Michel Çeşmesi sizi kar Küçük Venedik’in büyük pizzaları mekânına dönüşmüş. Bu yapıların başında da fabrika sahibinin soyadı olan “Dick” adındaki bıçak fabrikası geliyor. Ya şılıyor. Çeşme 1381 yılında yapılmış. Esslingen, ortasından nehir geçen bir kent. Eski tarihi çarşının hemen altında Neckar Nehri üzerindeki çiçeklerle bezenmiş Agnesbrücke Köprüsü, kano yapanlar ile çevresindeki göz alıcı binalarıyla ünlü ressamların tablolarını aratmıyor. Köprünün bitimindeki kule ise “ben buradayım” diyor. 1893 yılında kapanan ancak 100 yıl sonra yeniden açılan taş kule üzerindeki sanat projesi, kuleyi daha da özel ve ayrıcalıklı kılıyor. Hubert von der Goltz’un 30 yıl önce kulenin tepesindeki bir ipin (çelikten) üze U zun yürüyüşümüzün ardından soluğu nehir kenarındaki şık binasıyla göz kamaştıran ünlü L ‘Osteria’da alıyoruz. Pizzaları ünlü. Normal değil mi? Ne de olsa küçük Venedik’teyiz. İki pizza söylüyorsunuz masaya sığmadığı için bir pizza ikiye bölünerek getiriliyor. pıda bugün konserler, sergiler başta olmak üzere çeşitli sanat etkinlikleri düzenleniyor. Ara sokaklara dalarak dolaşmaya devam ediyoruz. Kendimizi bir anda İnnere (Brücke) Köprüsü üzerinde buluyoruz. Sıradan bir köprü değil, Almanya’nın ikinci en eski taş köprüsü. Köprü, üzerinde tarihi küçük binaları da taşıyor. Bizim gibi, köprü üzerinde oturarak şehir parkı manzarasına karşı yorgunluk giderebilirsiniz. Hayranım Kurtuluş’a Şehir içinde bir şehir H adi bu hafta size yaşadığım semti, Kurtuluş’u anlatayım. Bir Kurtuluş insanı olduğum için mutlu hat AKSAK DÜNYA ta çok mutluyum. Kurtuluş, asıl adıyla Ta tavla eskiden İstanbul’un Ermenileri’nin ve Rumları’nın yaşadığı bir bölge. Şimdi nüfusları ne yazık ki son derece az fakat semtin özelliğini yine ALPER İZBUL @teorisyen bu vatandaşlarımız oluşturmuş. Kendi kendine bu kadar yetebilen bir semt görmedim ben İstanbul’da. Semtten çıkmadan yaşayabilirsiniz. Ayrıca hem çok merkezi hem de bir açıdan sapa bir bölge. Kurtuluş Son Durak’tan kalkan 70 KY (Yeni kapı) ve Feriköy’den kalkan 70 FE (Eminönü) ile suri çiyle bağlantı kuruyor semt. Ben Kurtuluş’a şehir içinde şehir diyorum bazen. Sanki İstanbul’un göbeğine, İstanbul’dan bağımsız bir kasaba konmuş gibi. Karmaşık görünen demografik yapısına rağmen mahalle kültürü devam ediyor. Esna fı hâlâ geçmiş yıllardaki güzel geleneklere bağlı, iyi niyetli ve esnaftan çok komşunuz olan insanlar. Nadi ren meydana gelse de bir iki kapkaç olayına şahit olup esnafın ve semt sakinin müdahalesine şapka çıkarmış lığım vardır. Bir keresinde Eşref Efendi Sokak’ta ara badakiler bir kişinin çantasını alırken, sokaktaki resto ranlarda oturan müşteri ve esnaf da müdahale ederek arabadakilerden birini almışlardı. ÇOK RENKLI, KEYIFLI Kurtuluş’un en önemli özelliklerinden biri de bir lezzet bölgesi olması. Gurmeler için ideal bir semt. Nazar değmesini istemediğim için adını söylemeye ceğim pastane İstanbul’un en iyi profiterolcülerinden. Kentin en iyi meze cileri ve şarküteri leri de burada diye bilirim. Yine adını vermeyeceğim ama caddenin Sinem köy diye anılan bö lümündeki balıkçı, sanırım İstanbul’da bulabileceğiniz en güzel lakerdaları yapıyor. Kurtuluş, caddeleri ve ara sokaklarıyla gerçek bir kozmopolit semt. Kurtuluş, her ırk ve kültürden insanın yaşadığı bir yer. Bazen sokağa çıktı ğınızda eğer siyahların bir etkinliği falan varsa, kendi nizi Mozambik’te, Kenya’da sanabilirsiniz. Ayrıca her eğitim ve kültür düzeyinden insanla da karşılaşabilir siniz. Tanınmış bir bilim insanı, ünlü bir yazar (mese la ben), tanınmış bir gazeteci (yine ben) ya da ünlü bir sanatçı, Kurtuluş’ta her an karşınıza çıkabilir. En alt gelir ve eğitim düzeyinden insanlar, bu tanınmış in sanlarla aynı sokakta yaşayıp komşu olabilir. Kısacası hayatın 7 gün 24 saat durmadan aktığı, çok renkli ve keyifli bir semt Kurtuluş.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle