22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 EYLÜL 2019 Sürgündeki oyuncu Zahra Amir Ebrahimi: Kendi İranımı yaratmaya çalışıyorum Ülkesinden uzak kaldığından beri adı Zar. İranlı oyuncu Zahra Amir Ebrahimi’den söz ediyorum. Mohsen Manjoo, Bahman Ghobadi gibi hasreti yaşıyor. Ebrahimi, 38 yaşında. Fotoğrafçılık ve kısa film yönetmenliği de yapıyor. Sanatla on beş yaşından beri uğraşıyor. Büyüdüğü Tahran’da oyunculuk eğitimi aldı. İlk filmini 18 yaşındayken çekti. Ülkesinde televizyon ekranlarındaki en popüler oyunculardan biriydi. Eski nişanlısı özel hayatına dair bazı görüntüleri paylaşınca, 2007’de ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Paris’te yaşayan Ebrahimi ile İstanbul’da buluştuk. u Memleketinden uzak olmak sana ne hissettiriyor? Ülkemden çıkmak zorunda kalmam, üzerimde büyük bir etki yaratmadı. İran’da da kendimi bir göçmen olarak hissediyordum. Ama doğasını, insanlarının sıcaklığını özledim. Paris gibi bir şehirde yaşamak, her gün farklı bir kültürle karşılaşmak beni mutlu ediyor. Kendi İran’ımı, memleketimi kendim yaratmaya çalışıyorum. MEHMET KIZMAZ “İran’da sanatçılar pekçok konuya giremiyor. Burada da bir sürü engel var. İki taraf da problemli. Arafta olmak gibi.” u Ülkenden ayrılmana ailenin tepkisi ne oldu? Ailem de benim gibi şok oldu. Ama her zaman dağ gibi arkamda oldular, uzaktan destek veriyorlar. Üzücü olan şey, toplumun ve rejimin baskısıyla İran’ı bir anda terk etmek zorunda kalmam. Ailem, yıllarca birbirimizi görmeyeceğimizi bildiği halde yeni bir hayata başlayacağım için çok mutlu oldu. Uzak kalmak çok zor, ama onların enerjisini her zaman içimde yaşı yorum. Birkaç kez İstanbul’da buluştuk. u 11 yıl nasıl geçti? Zor. Asla Fransa’ya gitme gibi bir planım yoktu. Bir an da oldu. Fransızca öğrenmeye çalıştım. Üç yıl sanattan uzak kaldım. Bazen, “Artık hiçbir zaman sahneye çıkmam” diye düşünüyordum. Derken bir tiyatroda küçük roller oynamaya başladım. Az seyirci vardı, ama oynarken her şeye rağmen kendime daha yakın olduğumu ve mutlu olduğumu görüyordum. Ama bir süre sonra biraz depresyona girdim. Profesyonel oyunculuğuma dönmek istiyordum. Özellikle oryantalist ülkelerden Batı’ya gelen oyuncuları, dil aksanı ve yüz ifadesinden dolayı belli bir klişeye koymak istiyorlar. “Yaşama âşık biriyim, problemler hayatı bana daha çok sevdiriyor. Her zaman umutlu olmalıyız, her an güzel bir şey olabilir.” 7 Onu dinlemek için kapıda uzun kuyruklar oluşturan kalabalığın karşısına çıktığında, James Ellroy ellerini “alkış istiyorum” anlamında bir aşağı bir yukarı sallıyor. Okurları gözünde bir rock yıldızından farksız, sahnedeki yerine tezahüratlar altında ilerliyor. İspanya’nın Segovia kentindeki Hay Uluslararası Edebiyat Festivali’nin en önemli konuklarından biri Ellroy. Konuşması kışkırtıcı, münakaşacı, taviz vermez ve hayli eğlenceli. Moderatör oturduğu yerde kıpırdanıyor ve terliyor. Ne de olsa karşısında “Amerikan polisiyesinin cehennem köpeği” olarak anılan aptallığı, sıradanlığı ve vasatlığı gördüğü anda dişlerini gösteren sivri dilli bir yazar var. travması kitabında Black Dahlia, LA Confidential, American Tabloid gibi kitaplar ve film uyarlamalarıyla dünya çapında milyonlarca okura ve izleyiciye ulaşan James Ellroy, tartışma yaratan açıklamaları ve görüşleriyle ünlü. Bir söyleşisinde kendini “aşırı sağın beyaz şövalyesi” olarak tanımlarken başka bir demecinde bunun sadece kamu önündeki kimliğinin hilesi olduğunu söyleyebiliyor. Stephen King onun eserlerine bayılıyor, çağdaş Amerikan edebiyatının en önemli yazarlarından Joyce Carol Oates, Ellroy’u “Amerika’nın Dostoyevskisi” olarak tanımlıyor. Buna rağmen Ellroy, Suç ve Ceza’yı okuyamadığını, 19. yüzyılda Rusya’da geçtiği için sıkıcı bulduğunu söylüyor. 1948 yılında Los Angeles’ta doğan Ellroy’un hayatını ve yazarlığını büyük ölçüde şekillendiren çocukluğunda yaşadığı travma. Ellroy’un annesi, kendisi 10 yaşındayken tecavüze uğrayıp öldürülüyor ve katili asla bulunamıyor. Ellroy’u üne kavuşturan Black Dahlia kitabında bu travmanın izleri var. Yıllar sonra Ellroy, bir dedektifle annesinin cinayetini aydınlatmak için 15 ay birlikte çalışıyor. Ne deliller ne de tanıklar onları bir sonuca götürüyor. Ellroy’un üslubunu belirleyen ana AmerikanAvrupa Ekspresi polisiyesinin ELÇİN Poyrazlar elcpoy@gmail.com cehennem köpeği James Ellroy faktörlerden biri şiddet, yolsuzluk, cinayet ve uyuşturucunun merkezi Los Angeles kenti. Büyüdüğü kent aslında kara bir roman. O hem kentine hem de kara romana saplantıyla bağlı. Bu yüzden sadece 19411972 yılları arasında geçen tarihi romanlar yazmayı tercih ettiğini, bugünün ABD’sinin onu ilgilendirmediğini ve güncel politika hakkında kesinlikle konuşmayacağını söylüyor meydan okuyarak. bilgisayar cahili Okurların geçmişte iddia ettiği gibi sağcı görüşleri ve ABD Başkanı Donald Trump hakkında ne düşündüğü gibi soruları boğazlarında kalıyor. Ellroy’un yazarlık serüveni de sıra dışı. Uzun süre depresyon tedavisi gördüğü, alkol ve haplarla kendini uyuşturduğu, hırsızlık yaptığı, hapse girdiği ve sokaklarda uyuduğu gençlik döneminden sonra golf sahasında çanta taşıyıcılığına başlaması ona yazmak için hem maddi olanak hem de zaman sağlıyor. Ellroy, beşinci romanına kadar golf sahasında oyuncuların çantalarını taşıyor. Kendisini bilgisayar cahili olarak tanımlıyor, elle yazıyor, cep telefonu kullanmıyor ve evinde televizyon yok. Gerçek insanların öyküleriyle kurgu karakterlerini karıştırdığını, onlarla ilgili olay örgüleri uydurduğunu ve tarihi gerçekliklerin onun için hiçbir anlamı olmadığını söylüyor. “Kurgu yazmanın bir kuralı yok” diye ekliyor. Ellroy ile özel sohbetimizde bunu soruyorum: Kuralsız bir yazma sürecinde yazar hangi sınırları ve araçları kullanabilir, Ellroy’un sırrı ne? “Ben azimli, inatçı ve titiz bir planlamacıyım. Eğer mükemmeli hedeflemiyorsanız neden roman yazasınız ki? Gidin devletten işsizlik sigortası alın. Sırrıma gelince, o benim ile Tanrı arasında” diyor ciddiyetle. Çağdaş kara romanın ve sert polisiyenin kuralsız dünyasıyla sahnedeki huysuz, ukala karakterinin arasında bir yerlerde, mükemmeliyetçi, travmasını sanatıyla örtmeye çalışan bir yazar var karşımda. O da tüm anasız çocuklar ve diğer yazarlar gibi başının okşanmasını istiyor. Fotoğraf: Kurtuluş ARI farahani ile kardeşiz u Nasıl klişeler onlar? Misal İranlı bir oyuncuya daha çok İran ya da göçmen rollerinden teklif geliyor. Ben son iki yıldır, kendi penceremde bu klişeleri kırdım. Farklı teklifler, projeler geliyor. u Yurtdışındaki İranlı sanatçıların birbirleriyle iletişimi nasıl? Sinema sektöründe birbirimizi sık sık bulamıyoruz, ama birbirimizi her gördüğümüzde, birbirimize enerji veriyor, tecrübelerimizi paylaşıyoruz. Özellikle benden 6 ay sonra Fransa’ya göç etmek zorunda kalan ve birlikte yaşadığımız Golshifteh Farahani ile kız kardeş gibiyiz. Benzer şeyler yaşadığımız için birbirimize ilham oluyoruz. u İran’da olsaydın şimdiki hayatın nasıl olurdu? Çok farklı olurdu hayatım. Daha fazla oynar, daha ünlü ve belki de daha rahat olurdum. Ama dünyaya bakışım bu kadar geniş olmayacaktı. Gelecek kadınların u İranlı kadınların eylemleriyle ilgili ne düşünüyorsun? Rejim, kadınlara küçük de olsa özgürlük vermekten korkuyor. Kadınlarsa tekrar sahneye çıkıyor, sınırları aşmaya başladılar. Ben 11 yıl önce yaşadığım özel durumumla şimdi kadınlardan daha fazla destekleyici yorumlar alıyorum. Kadınlar başta olmak üzere toplum değişiyor. Erkek egemen sistemin altında kalmamak, başörtü takmamak, stadyuma gitmek gibi isteklerimizi ar tık herkes biliyor. Erkekler de baskı altında. Erkek sanatçılar da bazen hiçbir sebep olmadan hapishaneye atılıyorlar. Yine “Neden maaşlarımızı alamıyoruz” diyen işçilere, işçi haberi yapan gazetecilere, doğayı korumaya çalışan çevrecilere onlarca yıl ceza veriliyor. Hâlâ anlamış değiliz, çevreciler rejimi nasıl etkiliyor ki mahkeme yapılmadan, yıllarca cezaevinde iddianamesiz tutuluyorlar? Kadınlar ve erkekler omuz omuza önce kadınlar üzerindeki baskıyı kaldırmak için mücadele etmeli. Özellikle benim bir alt jenerasyonum hiçbir şeyden korkmuyor. İran’ın geleceğini bu kadınlar yaratacak. Çünkü toplumu değiştirmek isteyenler, hareket edenler kadınlar. uSon çalışmalarınızdan da söz eder misiniz? Ağustos 2019’da Türkiye’de de gösterime giren Fransız yapımı Acele Baba Aranıyor filminde rol aldım. Galası Ekim’de yapılacak olan Alman yapımı film Yarın Özgürüz son filmim. Fransız yapımı yeni bir projeye başlayacağım. Bu da Kâbil’den başlayan ve bir şekilde Paris’e giden Afgan bir kızın hikâyesi. Paris’te yapım şirketi kurdum. Hem çekim, hem kurgu yapıyorum. Hedefim yönetmen olarak, İran’daki hayatımın son yıllarımı ele alan ilk filmimi yapmak. İran’a gidemediğim için büyük ihtimal çekimlerin çoğu Türkiye’de olacak. Türkiye’deki yapım şirketlerinden bu konuda destek gelirse çok sevinirim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle