22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

28 TEMMUZ 2019 Erdal Beşikçioğlu, yıllar sonra efsane karakteri Behzat Ç. ile geri döndü. Aradan geçen altı yılda ülkenin içinden geçtiği bunalımlar da diziye yansımış. Usta oyuncu, “Behzat Ç. her zaman bu siyasi hikâyenin nabzını tutmuştur” diyor. Ankara için çalışmaya devam ediyor. Kentin kalbi dediği Gençlik Parkı’nı kocaman bir kültür parkı haline getirmek için kolları sıvamışlar. Belediye Başkanı Mansur Yavaş’tan destek sözü almışlar: “Bayağı gelip gidiyoruz belediyeye. Omuz verecek.” Tatbikat Sahnesi’ni kurarken “Don Kişotluk”a soyunduklarını dile getiriyor: “Başta delilik olan bir hikâye, şimdi baktığım zaman çok tatlı bir anı olarak kaldı. Günbegün kentlere turneler yaparak varlığını hissettiriyor ülke içerisinde...” Behzat Ç. yolunda yürüyor, sistemin dediğine kulak asmıyor Amirim geri döndü 5 “Her zaman doğru bildiğim hikâyenin üzerine gittiğim zaman ben hiç pişmanlık duymadım.” EMRAH KOLUKISA Muhtemelen son 2030 yılda bu denli kültleşen bir TV karakteri daha görmedik memlekette. Doğru, bir zamanlar Memoli vardı ya da Deli Yürek, ama galiba hiçbiri Behzat Ç. ya da daha çok bilinen adıyla “Amirim” kadar efsane olmadı. Her zaman kendini öncelikle tiyatro sanatçısı olarak tanımlamayı tercih eden ama Behzat Ç. karakteriyle belki de kontrol edemediği bir şöhrete ulaşan Erdal Beşikçioğlu ile Blu TV’de başlayan diziyi, Ankara’yı ve hayatı konuştuk. u Behzat Ç’nin bu denli sevilmesini neye bağlıyorsunuz? Basit bir adalet duygusu, sorgusuz sualsiz, ona ters gelen eylemlere karşı duyduğu o adalet duygusu olabilir. Her daim güçsüzün ve çaresizin yanında, hiçbir şeyi dolaylı bir şekilde anlatmayan direkt net bir karakter olması. Savunmasızın yanında dik duruşundan ve doğrularından hiçbir zaman taviz vermemesinden, yanlış olsa da o yolda yürümesinden... Onu zaten Behzat Ç. de söylüyor “Yanlış yolda yürümek, doğru yolda beklemekten daha doğrudur” diye. Hepimizin aslında yaşarken canını sıkan tersliklere verdiği tepkiye içsel olarak emtapi kurması seyircinin. Yoksa hakikaten sevilecek bir karakter değil, bunu da ben değil kadın seyircilerden biri söylüyor “Biz bu hanzo adamı nasıl bu kadar karizmatik buluyor ve hayranlık duyuyoruz” diye... u Toplumda adalete karşı duyulan bir özlemin de yansıması var mı sizce? Öyle tabii ki, eksikliğini duyduğunuz bir hikâyenin... Zaten bizim görevimiz de budur, yaşamda eksik olanın varlığını karşı tarafa hissettirmektir sanatın gücü. Behzat Ç. bugüne değil de başka bir çağa ait bir karakter mi, bunu insan soruyor izlerken... Her devrin adamı tiplerinden değil, her devir onun devri olmayabilir. Başkasının ne dediği ya da sistemin ne dediğiyle ilgili değil. Belki de devletçi bir adam, öyle olduğuna inanıyorum. u 6 yıl sonra yeniden o karaktere bürünmek nasıldı? Büyük bir korkuyla başlıyorsunuz tabii, yarattığınız sıradan bir hikâye değildi... Aynı heyecanda, bu beklentiyi karşılayabilir misiniz korkusu da vardı. Serdar Abi yeniden çekelim dediği zaman şuursuz bir şekilde hadi çekelim dedik. Aslında o bir başkaldırıydı... Geçen gün 1. ve 4. bölümü seyrettiğim zaman tüm karakterlerde büyük bir olgunluk, lezzet bir kat daha artmış; tuhaf bir şeyle karşı karşıya kaldık. Serdar Abi de bunu güzel toparlamış, çok lezzetli bir şey çıkmış ortaya ve iyi ki korkmuşum iyi ki, korku bu hale getirmiş karakteri. Yeniden fısıltıların sesli hale dönüşmesi şahane bir şey... Behzat Ç’de de bunu göreceğiz bu 9 bölümde. KİMSENİN ADAMI OLMADIM u Çokça “Biramızı alıp oturacağız ekranın karşısına” yorumları okudum. Blu TV’de bölüm süreleri kısa olunca bira tüketimi de düşecek gibi... Yani bilmiyorum, sanmıyorum daha hızlı gidebilir onların hepsi. Sakarya’da 3 sene boyunca Bülent Bey’in Çankaya Belediye Başkanlığı zamanında ekranlar kurulup Sakarya komple “Behzat Ç.” seyrederken bira içiyordu. Bu inanılmaz bir şeydi. u Yeni bölümlerde karakterlerden birinin KHK’li olduğunu öğreniyoruz... Günceli takip ediyorsunuz. Evet, Behzat Ç. KCK ile gitti KHK ile geri geldi diyorlar. Behzat Ç. her zaman bu siyasi hikâyenin farklı bir nabzını tutmuştur yani. Onsuz olamaz yani. Bence o yüzden de değerli zaten. Bu sözü çok net bir şekilde söylediğiniz için değerli. Ne derler diye düşünüp gri bir ortamda söylemediğiniz için değerli. Bir örneğini ben görmedim. u Behzat Ç. gibi bir karakter gerçekte olabilir mi? Eğer yaşamasaydı şu an bu durum bambaşka bir yere gidebilirdi. Yaşadığı için böyleyiz. Biz görmüyoruz ama onları yani. İyi ki de varlar. Arada bizim karşımıza çıkıyor, sırtımızı sıvazlıyorlar. Devam ediyorlar hikâyeye konuşmuyorlar da yani. u Neredeyse Behzat Ç. kadar özdeşleştiğiniz “Bir Delinin Hatıra Defteri” adlı oyun var. Tiyatro yapmak ne ifade ediyor sizin için? Çünkü şu da var, örneğin İngiltere’de yaşasanız sadeece tiyatro yaparak kendinizi geçindirebilirdiniz değil mi? İngiltere’de yaşasam sadece tiyatro yapardım, televizyonu da hobi olarak yapardım. O hikâye çok zor bir hikâye. Ben Ordu’da turnedeyken o dönemin başbakanı bu “Gençlik Kolları” ile ilgili bir toplantı düzenledi. Toplantıda da, biz Devlet Tiyatroları çalışanlarının hepsine “Parasını ben veriyorum kardeşim, ben ne dersem onu yapacaklar” dediği için, tiyatronun ve sahnenin kendi içindeki özgür söyleminden uzaklaştığını hissederek ben, emekliliğim kalmak kaydıyla devlet memurluğundan istifa ettim. uSonra? Sonra da zaten Devlet Tiyatroları toparlanamadı, kendi içerisinde tuhaf iktidar savaşları, oyunların kendi içinde tuhaf sansürlemeleri... Seyircilerden bir tanesi oyunun içeriğine bir şey söylediği zaman o oyunun kalkması, ki bu korkunç bir şey yani, korkunç bir şey... Bu şu demek “Ben senin ideolojini kabul etmiyorum, benim ideolojimde sahne alacaksın” demek ki, bu Devlet Tiyatroları’nın kendi içerisindeki özerk yapısına kesinlikle aykırı bir tutumdu. Ben de dedim ki, kimsenin adamı olmadım, olmayacağım da; ben kendi bildiğim doğrular doğrultusunda Devlet Tiyatrosu’nun kurulmasıyla kapanan Tatbikat Sahnesi’ni, yeniden kurmak gibi tuhaf bir “Don Kişotluk”a soyunduk. uZor olmadı mı peki? Tabii çok zor... Ama 6 yılın sonunda da kendi içerisinde ne dediği belli, tavrı belli, ülke ve bu ülkede yaşayan insanların hak, hukuk ve özgürlükleriyle ilgili farkındalığı seyircisiyle paylaşan bir yapı haline dönüştü. Zaten bir tiyatro böyle değilse, o tiyatro da yapılmamalıdır. 1 Mayıs’ta açtık biz Tatbikat Sahnesi’ni, Sartre’ın “Mezarsız Ölüler”iyle açtık, ki bir özel tiyatro için bu çok ma nasız bir şeydi ama Ankara’daki izleyicisiyle beraber, yaklaşık 2.5 sezon falan kapalı gişe oynadı Sartre; tabii Ankara’nın seyircisi yani... “Tüy Kalemler” 6 sezon devam etti. Eğitim sistemini eleştiren oyunlar oynandı... Geçen ay mesela Diyarbakır’daydık, ilk görev yerim orasıydı, küçücük çocukları kocaman görmek, “Erdal Abi biliyor musun, bu o oyunu da seyretmiştik burada” dedikleri zaman insanın gözleri doluyor tabii. Onların geçmişine dokunmuşsunuz demek ki... ANKARA ANKARA OLALI u Ankaralı olarak ne düşünüyorsunuz? Büyük bir değişiklik oldu belediye seçimlerinde. Başkent başkent olalı öyle bir ızdırap görmemişti ama şimdi bütün herkes kendi içerisinde bu kimyasını değiştirdi. Herkes daha rahat ve başkentin kendi içindeki müsamahasına göre hareket etmeye başladı. Yani, düşünsenize, Ankara tiyatronun başkentiydi. İstanbul’dan gelecek herhangi bir oyun artık Ankara’da sahne bulamaz hale geldi. u Mansur Yavaş’ı ziyaret ettiniz. Ne konuştunuz? Kentin sanat vizyonunu biraz daha parlatmamız gerektiğini. Bize destek verdi. Şimdi kocaman bir projemiz var. Gençlik Parkı’nı bir kültür gençlik parkı haline getirme projesi. Festivallerin, konserlerin, tiyatro oyunlarının yapıldığı bir yer haline gelmesi konusunda bayağı gelip gidiyoruz belediyeye. u Park deyince aklıma Gezi Parkı Direnişi de geldi elbette. Siz de oradaydınız... Gezi eylemlerinin başlangıcı şiddete dayalı bir başlangıçtı. Bu bağlamda da benim için önemliydi. Daha sonra onun şekli şemali ve senaryosu değiştirilerek başka bir tarafa konmuş da olabilir. Bu benim işim değil. Ben sanatçıyım izlerim, görürüm, benim kafama yatan yanları eksik olan yanları, anlatırım. Gezi eylemlerinde bu ülke kendi içinde çok güçlü olduğunu gösterdi aslında. Keza son İstanbul belediye seçimleri de öyle. 6 yıl bu ülke izledi, baktı, düşündü, tartıştı. Ve bu 6 yılın sonunda da ilk tepkisini İstanbul seçimlerinde verdi. Bu çok önemli bir şey. “Behzat Ç., kendi içinde kendi dünyasında ya şayan bir adam. Kendi doğrularıyla ilgilenen bir adam. Sistemci bir adam değil...” dijitalde iş... 3., 4. bölümden sonra ne olacak diye düşünmüyorsunuz. Hangi oyuncunun reytingi varsa hikâye ona doğru evrimleşiyor, özden uzaklaşıyorsunuz, bunda öyle bir şey yok. Mesleğinizin tadını çıkarıyorsunuz. Dizi piyasası şu anda kaseti teslim etmek zorunda olduğunuz bir okazyon içerisinde yaptığınız işten ne kadar mutlu olabilirsiniz? Dijital platform özgürlüğü ve özgünlüğü sağlıyor. YURTTAŞ OLUYORUZ Gezi de benim için çok önemli, son Fetö olayları da. Yani vatandaşın bilinçlenmesi babında. Biz yurttaş olma bilincine erişmeye başlıyoruz. Bundan kaçamazsınız, bu farkındalığı yapmanız gerekiyor. Hem siyasi erk olarak hem de vatandaş olarak. Behzat Ç’nin olmadığı son 6 yıl bu etüt gerçekleşti ülke insanı üzerinde. Behzat Ç. ile yeniden bu olgunlukta hareket edeceğiz. ‘Behzat Ç.’ dizisi altı yıllık bir aradan sonra Blu TV'de izleyiciyle yeniden buluştu. Yeni karakterlerin de eklendiği dizinin senaryosu Ercan Mehmet Erdem’e, yönetmenliği Serdar Akar’a emanet. Adı, diziye adını veren Behzat Ç. ile özdeşleşen oyuncu Erdal Beşikçioğlu ile konuştuk. CTucaommmha.utmrr’iıdyeet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle