Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 28 TEMMUZ 2019 Zor, ama hayatları yeniden kazandıran bir macera Kaykayla tinere çalım! Onlarınki aslında sporun da ötesinde bir şey; sanki yaşama bağlanma aracı... Bir tür varoluş.. “Ben bunu yapabilirim, öyleyse varım” dedirten bir uğraş. Ya da hayata açılan en dar kapı; umudun yeşermeye başladığı bir tahta, iki rulman, 4 teker... Evet, 1970’lerde Amerika’da salgın haline gelip Türkiye ile Turgut Özal Türkiyesi’nde tanınmaya başlayan “Kaykay” artık 2019 coğrafyasında hem spor, hem sosyal sorumluluk, hem de yitip giden hayatların, “kayarak” yeniden kazanıldığı bir arena. Ama zor bir mecra. Kendiniz düşüyorsunuz, kendiniz kalkıyorsunuz, önce ayakta kalmayı becerip sonra dengeyi tutturuyor ve günün sonunda rüzgârla yarışıyorsunuz. Üstelik direnmeyi öğreniyorsunuz hayata. Örneğin Bursalı Murat gibi... 15 16 yaşında bir sokak çocuğuyken tineri de çekip çıkana çektiği bıçak sayesinde tanışıyor kaykayla. Parasını değil, tahtasını alıyor gençlerin; “Satıp baliye parayı yatırırım” diye. Sonra merak ediyor; düş kalk derken gözü de kara ya, Bursa’nın 1 numaralı kaykaycısı oluyor. Bu arada üzerindeki adrenalini sokaklarda atarken sporcu kimliğini kazanıyor, yolu da Osmangazi’deki parkurla kesişince Türkiye’ 2024 Olimpiyatları’na bile gönderecek yetenekte bir genç kazanıyor. Değişen hayatlar “Zaten gözü kara insanların sporu” diyor Türkiye Kaykay Federasyonu Başkanı Sedat Çelenk. “Düşen kalkmayı, bir daha düşmemeyi öğreniyor çünkü..” diye de ekliyor. Türkiye’deki 2. federe yılını tamamlamak üzere olan Kaykay Federasyonu ile birçok hayatın değiştiğini anlatıyor Başkan Çelenk. Örneğin Ankara’da 17 yaşında anne olan genç bir insanın ulusal şampiyonada kürsüye çıkma uğruna kucağında bebeğiyle antrenman yaptığını anlatıyor. “Peki, Türkiye’de kaykay tesisi var mı, nerede kayıyor bu gençlik, kaç kişisiniz” diyoruz. Denizdeki kaykay Lisanslı 1000 küsur sporcu varmış, ama kayan yüz binler. Tesis durumu ise vahim. Maltepe Belediyesi ile Bursa Osmangazi Belediyesi birer tesis yapmış ama uluslararası ölçekte değil. “Yine de büyük nimet” diyor. Üsküdar’dan ses çıkmamış, şimdi Kadıköy ile temastalar. Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı’nın, seçim kampanyasındaki, “Kadıköy’den bir dünya şampiyonu kaykaycı çıkacak” sözü üzerine İstanbul’un Anadolu yakasında yer bakıyorlar: “Baş at! Dikk u Trafiğin tehlikeli ve yoğun olduğu yollarda kaymamaya özen gösterilmeli. u Özellikle rampada kayarken dizlik, dirseklik ve kask takılmalır. u Yapılacak hareketlerin seçiminde kabiliyet ve tecrübe durumu göz önünde bulundurulmalı. u Rampada aynı anda birden çok kişi kaymamalıdır. u Uygun kıyafet ve ayakkabı seçilmeli. u Yokuş aşağı kontrolsüzce ve hızla kayılmamalı. kanı davet edeceğiz, vereceğiz bir bord, bir kask beraber kayacağız” diyor. Federasyon Başkanı Sedat Çelenk de bir sporcu; 198586’da Bağdat Caddesi’nde kaymaya başlamış, sonra denizdeki kaykay dediği KiteBoard’a merak sarmış. Türkiye’deki kaykay potansiyelini görünce de federasyonun kurucu ve ilk başkanı olmuş. Yaşı geçmese belki Türkiye’nin ilk olimpik sporcusu olacakmış, ama o artık olimpiyatlara katılacak sporcuları yetiştirme telaşında. Uluslararası Olimpiyat Komitesi IOC’nin kaykayı, hem 2020 Tokyo, hem de 2024 Paris Olimpiyatları’nda ana branş olarak kaydettiğini söylüyor. 2028 Amerika’da bu Arif Kızılyalın ABD’de yapılan araştırmalara göre kaykay sporu basketbol sporuna göre daha güvenli. Araştırma sonuçlandığında yaralanma oranlarının kaykay için yüzde 0.89 iken basketbol için yüzde 2.12 olduğu ortaya çıkmış. sporun tavan yapacağı görüşünde. “Ne yalan söyleyeyim 2020’ye gideme yiz ‘kota 20 kişi’ ama şu uluslararası ölçekli tesisleri yaparsak, ki bunun için 750800 metrekare alan lazım. Dünya şampiyonalarına ev sahipliği yaparız, ilgi alaka iyice artar. Ayrıca bizim çocukların teknikleri süper. Korkusuzlar da. Hele kaykayda dünyaya mal olmuş sporcuların sponsorluk anlaşmaları ile yılda 2530 milyon dolar kazandığını anlatabilirsek Türkiye’ye 2024’e oyuncu gönderir. Kim bilir o zaman bir madalya umudumuz olur. Ama tesis şart. Mesela geçen yıl Ankara’da çocuklar kaykay ve paten kayıyorlar diye belediyeden 156 TL ceza yemişler. Bir de bu kafa ile mücadele ediyoruz. Kaykayın yarısı sporsa yarısı sosyal sorumluluk. Bu işe merak saran gençlik adrenalini üzerinden atıyor, suç azalıyor, bağımlılık en alt seviyeye iniyor. Bunu ben demiyorum, Amerika başta olmak üzere tüm istatistikler böyle. Bir tür rehabilite aracı.” Başkan ile sohbetimiz bu sporun ne tür bir alan ve malzeme ihtiyacı olduğuna geliyor. Spor üst giyim, spor ayakkabısı ve bord; yani kaykay. 250 TL ile 1000 TL arasında edinildiğini, ancak uluslararası tesislerin tamamlanması ile sponsorlar sayesinde malzeme sorununun kalkacağını söylüyor, yerel yönetimleri kaykaya davet ediyor. Bir bakışta...biduçoairnSdkoLlaakyoraandkbgatibalivoyvaroedrr.sstkuearnctueihzp.aeUrdkziluaiyndoıyrv.oePlrdliaaleskntiakaylmPaenanlkanry rYskuasuaaaölksayr1a2mfık9ğç0yo7aüı.any8sylsaeıüan.1rnzke9iyltdc8aeıael9kmıntnyüieışıotlklmklrvaateeiyarşokılb.alaauaryrırşacnaeısdklkıaanitrldadKınareaihkNklieeafonoygrrdkveniaeçniyçmyiaakyi’şyaadtayiar. yk2ulratara0öyieuayr0izıAkkmlkdle5loaABbalakzlntiBrbiDaaekrkuıinsDrurl’adskielulhtöiasiltDbnaonniıktn.linnedaeanndnmmuayyaiekiışnyzşıaiaÇdşdçaKyn.yeaeiracnncurapııierovsSaDolmvpiıernleaeuaodedtrnylkldpaeeaenirsiobmylüiyagliomlözlWaiemennzncarealçıeeidalşynğvbırtvğdri9idinmearıeanTilnbtlaeıadkeanrmktrüaşbiayytşamie9ayükkrs0paıuanp’aytzeilıın dmGuüaozTkestünkamlaevtneedmbübouenakyrötadezdi.enalgghügeünrndyeüıldo2el1ağHrişaiakkzaiertdaklnianngldiükınrleıülrir/rmAwauaosm2ukrazlid0tciaiCaıizkl1kAnnyotaaa9lodam2nitryktnam6lakıres.(’aavbrkiEydkipeyaaacayodybyadklrüyk,üinüluraaaKlznnpSşeyd1ayılıacpe9kbllaıiao9igysf1vsnr8oıeöea0t’rtisrbr0mçdnve.iDieeirnkYidyşaFmkyaüüttdaaa’oazn)ödrsrduybıkkiraeşhnadiunrgitseüçraeishGbuayikneiıneplarzrsaurıakerHrsneşyneeıukudnkikiHlnald6.lo1asuaa31r8ş,nraa0amdy0eaişl Trump’a benzeyen tarafları da var, benzemeyen tarafları da. Ama Trump’tan daha muhafazakâr “K edi şansı” mı derlerdi, vardır ya öyle bir benzetme. Boris Johnson da bu tür şanslılarından. İki kez çalıştığı yayın organlarından kovulmasına, partisinin liderliği, dolayısıyla Başbakanlık için adı geçtiğinde, sevgilisiyle skandal yaşamasına rağmen, ki bu sonuncusu normalde bir politikacının önünü ciddi biçimde kapatır Başbakanlık koltuğuna oturuverdi. Bunun için mücadele verdiğini ya da arkasında büyük bir halk desteğini aldığını sanan varsa yanılır. Oylarının çoğunu alsa da sayıları 100 binden az olan Muhafazakâr Parti üyesinin seçtiği biridir nihayetinde. Bu nüfusun yüzde 0.25’i tarafından seçildiği anlamına geliyor. Halk seçmiş değil yani. Parti içinde de öyle fazla seveni yok. Örneğin Eğitim Bakanı Anne Milton, Johnson’un kazanacağının kesileştiği anda görevinden istifa etti. Adalet Bakanı David Gauke de “Johnson’la çalışmaktansa istifa ederim” diyerek görevini bıraktı. Dışişleri Bakanı Alan Dunca da ayrılanlardan. Başbakan koltuğuna oturduğunda da ilk istifa eden Maliye Bakanı Philip Hammond oldu. En kötü seçim Şu anda göreve gelen en berbat kişi Johnson. Aslında sadece o değil herhangi bir sağcının gelmesi de iyi olmazdı, çünkü sağ politikalar İngiltere’yi tüketti gerçekten. Rakamlar çarpıcı; 1.5 milyon İngiliz yoksulluk içinde yaşıyor. Dünyanın altıncı büyük ekonomisi olan İngiltere için bile büyük bir ra İkisi de fırsatçı ve vicdansız... kam bu. Bankalara borcu olanların sayısı milyonları buluyor. 2050 yılına kadar sayılarının 200 milyonu bulacağı BM tarafından duyurulan iklim kaynaklı mülteci akınının en çok etkileyeceği ülkeler arasında İngiltere de var. Dolayısıyla ülkenin emekçilerine karşı politikalar savunan bir sağcı olarak Boris Johnson’un başbakanlığı ülke için ciddi riskler barındırıyor. Rahatlatıcı olan şu ki başbakanlığı çok uzun sürmeyecek. Trump’a benziyor mu? Saç renginin farklı oluşundan ötürü (Trump’ınki daha kızılım sı) hemen “İngiliz Trump” olarak adlandırılan (ki ben de geçen haftaki ya zımda öyle dedim) Johnson’un ABD Başkanı’na ben zeyen tarafları da var benze meyen taraf ları da. Her ikisi de alan larında son derece başarı lı olmuş figür ler. Johnson’un iki kez iki medya kuruluşundan ko Boris Johnson vulması başarısızlık sayılmaz, nedenleri başkaydı o kovulmaların; biri yanlış kaynak göstermesi, diğeri ırkçı dil kullanmasıydı. İkisi de fırsatçı, vicdansız tipler, Son derece yaramaz oğlan çocuklarına benziyor ikisi de. İkisi de asla alçak sesle konuşmuyorlar, en azından Johnson’u tanımış, muhabbet etmiş biri olarak buna tanığım, Trump malum zaten. Her ikisini de mebzul miktarda skandalları var. İkisi de umursamaz, aynı zaman da homofobik, ırkçı. Elbette sınırsız servet, sınırsız güç sahibi her ikisi de. Trump her konuda yalan söylerken, Johnson özellikle AB konusunda yalan söylüyor. Trump’ın da Johnson’un da üslupları görevlerinden uzaklaştırılmalarına yol açacak kadar ırkçı, ayrımcı. Benziyorlar işte, daha ne olsun? Benzemeyen tarafları da var Evet, var tabii. Bir kere Trump, şöyle ya da böyle ciddi bir halk oyuyla seçilmişti. Johnson girişte de yazmıştım, böyle bir desteğe sa hip değil. Johnson’u seçenler ülkenin elitleri sayılır ki Trump’dan da beyaz olduğuna işarettir bu. Tuhaf ge lecek belki ama Johnson, Trump’dan daha tutucu biri. Bir seçkin olarak muhafazakâr değerlerle büyümesinin sonucudur bu. Trump’tan daha profesyonel bir politikacı olduğunu ise biliyor herkes. Bir de Trump’tan daha bağımsız bir tarzı var, tepesinde kendisini uyaracak, yönlendirecek bir seçkinler grubu yok, çünkü kendisi bir seçkin. Tüm kaba sabalığına rağmen Trump ülkesinin elitlerine zaman zaman boyun eğme durumunda kalıyor. Sonuçta, Avrupa’daki “en iyi Trump” Johnson’dur. İngiltere de “Avrupa’daki en iyi Amerika” malum. Johnson bir İngiliz (geçin şu Ali Kemal torunluğunu falan) ama “gayet İngiliz” olması çöküşünü de hızlandıracak bir durum. Çünkü sorumlu olduğu kurumların çeşitliği fazla beklentilere yanıt veremediğinde, ki pek mümkün, çekerler ipini, başta mensubu olduğu seçkinlerce. Tepesinde zıplamıyorlar dedim, ama istedikleri olmazsa alıverirler koltuktan. Kısa süreceğinden emin olduğum Başbakanlığı sürecinde Johnson, ülkede Trump yanlısı bir rejim değişikliği için çaba gösterecek, ama bu kesin. Tehlike de burada zaten. Memleketin ABD’ye yanaşmasından yana bir adam sonuçta. Al sana Ali Kemal’in torunu, (madem çok seviliyor bunu ikide bir söylemek, ben de söyledim) ille bir yere yanaşacak. Ülkesinin emekçilerine, halkına “yanaşmak” dururken. Kan çekiyor demek ki.